Seçim senin: Enflasyona ezilmek mi? Örgütlenip direnmek mi?
Erdoğan’ın ve Mehmet Şimşek, Vedat Işıkhan gibi AKP’li bakanların dilinden düşmeyen bir laf var: “Vatandaşı enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz!” Hayat pahalılığının altında her geçen gün alım gücü düşen “vatandaş” bunun gerçek olmadığını aslında gayet iyi biliyor. Nitekim TÜİK bile 2023 yılı için açıkladığı yüzde 65’lik resmi enflasyonun dışında tüketicilerle yapılan anketlerde hissedilen enflasyonun yüzde 96 olduğunu açıkladı. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) tarafından dijital ve günlük fiyat verileri kullanılarak hesaplanan enflasyon ise yüzde 127 ile resmi enflasyonun iki katı! İstanbul Ticaret Odası’nın verileri de yıllık ve aylık bazda hep TÜİK’in açıkladığı rakamdan daha fazla açıklanıyor. Öte yandan Nazilerin meşhur propaganda bakanı Göbels’e isnat edilen de bir söz var: “Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır.”
En çok ezilen emekliler ve asgari ücretliler
Biz ise ısrarla ve inatla gerçekleri söylemeye ve yazmaya devam etmeliyiz. Gerçek ve resmi enflasyon arasındaki fark, ücret/maaş zamları resmi enflasyona bağlı belirlenen ama çarşıda pazarda gerçek enflasyonu yaşayan işçi ve emekçileri enflasyona ezdirmenin başlıca yoludur. Ancak tüm ücretliler de enflasyon karşısında aynı oranda ezilmiyor. En çok ezilenler yüzde 33 zam alan 6 milyona yakın SSK ve Bağkur emeklileri. 10 milyon asgari ücretli yüzde 49 zamla yine enflasyonla birlikte yıl boyu açlık sınırının altına itildi.
Devlet çalışanını işçi-memur diye ayırmadan eziyor
7 buçuk milyona yakın kamu emekçisi (memur ve memur emeklisi) ise yüzde 49,25 oranında altı aylık zam aldı. Kamu emekçilerinin bağlı olduğu toplu sözleşme öyle yapılmış durumda ki 2024 ve 2025 yılında alacakları tüm zamlar enflasyon oranının altında olacak. Her altı aylık dönemler için toplu sözleşmede zam oranları ayrı ayrı belirlenmiş. Yüzde 15’ten başlıyor, yüzde 10, yüzde 6 ve son olarak yüzde 5 olarak devam ediyor. Enflasyon farkı bir önceki altı aya göre hesaplanıp mevcut dönemin zammına eklendiği için Aziz Çelik’in yaptığı tabloda da görüldüğü gibi önümüzdeki dönemde zam oranları enflasyonun altında kalacak. Kamu işçileri de Türk-İş’le hükümetin yaptığı çerçeve protokolde aynı yöntemi sözleşmeye koymuş. Dolayısıyla kamu işçileri de aynı sorunla karşı karşıya kalıyor. Kamu işçileri çalıştıkları kurumla yılın değişik aylarında başlayan sözleşmelere bağlılar. Kimisinin sözleşme dönemi Eylül’de başlıyor kimininki Ocak’ta. Kamu işçileri sözleşme yürürlük tarihlerine bağlı olarak yüzde 20-30 arasındaki zam oranlarıyla yeni yıla girdiler ve enflasyona en çok ezdirilenler arasında yer aldılar.
Metal işçileri başka bir yol gösterdi
Ocak ayında bir başka toplu sözleşme daha vardı. 160 bin metal işçisinin bağlı olduğu MESS grup toplu iş sözleşmesi 17 Ocak’ta anlaşmayla sonuçlandı. Metal işçileri bu anlaşma sonucunda saat ücretlerine ve kıdem yıllarına bağlı olarak yüzde 86 ile yüzde 110 arasında değişen oranlarda zam aldılar. Sözleşme dönemi 2023 yılı Eylül ayında başladığı için metal işçileri geriye dönük zam farkı alacaklar ve Mart ayında ilk altı ay için yeniden zam alacaklar. Mart ayındaki artışlarla metal işçilerinin ücret zamları Eylül ayına göre yıllık bazda yüzde 141 ile yüzde 173 arasında değişen oranlarda olacak. Bu oranlar tabii ki emeklinin, memurun ve kamu işçisinin aldıkları yanında çok daha yüksek. Fakat baz etkisini göz ardı etmemek gerekir. Yani metal işçilerinin ortalama ücretleri Ocak ayında asgari ücretin altında kalmıştı. Asgari ücretin altında kalanlar için zammın bir kısmı fiilen asgari ücret zammına bağlı olarak gerçekleşmişti. Diğer yandan metal işçilerinin taslaklarında ilk altı ay için yüzde 140’lık (Birleşik Metal-İş taslağı) bir artış talep ettiğini de hatırlamalıyız. Gerçek enflasyonun yüzde 127 olduğu ortamda bu gerçekçi ve haklı bir talepti. Sözleşme bu talebin altında bir rakama bitmiş oldu. Yine de oranlar ve saat ücretlerinin geldiği seviye göreli olarak metal işçisini diğerlerinden olumlu yönde ayırıyor. Ayrıca ilk 6 aydan sonraki dönemlerdeki enflasyon farkları için de üçüncü altı ayda enflasyonun üzerine 3 puan, son altı ay için ise enflasyon oranında artış sözleşmeye eklenmiş. Metal işçileri kamuda çalışan memur ve işçilerin karşılaştığı resmi enflasyonun dahi altında kalan “enflasyon zammı” ile karşılaşmayacak.
Fark nerede? Örgütlü ve sendikalı olmakta! Sendikanın mücadeleci olup olmamasında!
2024’ün başında aldıkları zam oranlarına göre en kötü durumda olandan başlayarak, SSK ve Bağkur emeklileri gözüküyor, daha sonra sırası ile asgari ücretliler, kamu işçileri, memurlar ve memur emeklileri geliyor. En iyi zammı alanlar ise metal işçileri! Bu kesimler arasındaki fark tamamen örgütlü olup olmamakla, örgütlü gücüyle mal ya da hizmet üretiminden gelen gücünü kullanıp kullanamamakla belirleniyor. SSK ve Bağkur emeklileri ne örgütlüler ne de üretimden gelen güçleri var. Memurlar örgütlü, memur ve memur emeklilerinin maaşları toplu sözleşme ile belirleniyor. Ama bu sözleşme pazarlıklarında masada AKP’nin kamu emekçileri içindeki kolu olan Memur-Sen oturuyor. Kamu emekçileri siyasi baskılarla bu sendikaya üye olmaya zorlanıyor. Memur-Sen kamu emekçilerinin fiili mücadelelerle elde ettiği grev hakkını kullanmayı asla gündeme dahi getirmiyor. Dolayısıyla memur ve memur emeklilerinin maaşları gerçek bir pazarlıkla değil danışıklı dövüşle, iktidarın isteği doğrultusunda gerçekleşiyor. Asgari ücretlilerin de ezici çoğunluğu örgütsüz işçilerden oluşuyor. Onlar adına asgari ücret komisyonunda masada yine iktidarın adamı olan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay oturuyor. Kamu işçileri güya örgütlü ama onları da masada yine iktidarın işbirlikçisi Ergün Atalay temsil ediyor. Ergün Atalay ve benzeri sendika ağaları grev hakkını kullanmak bir yana grevi ve mücadeleyi engellemek üzere o koltuklarda oturuyor. Son dönemde kamu işçileri arasında Demiryol-İş ve Harb-İş’e üye işçiler başta olmak üzere tepkiler ve eylemler yükselmeye başladı. Ancak bu işçiler hem iktidarı hem de yandaş ve işbirlikçi sendika ağalarını aşmak zorunda.
Fark nerede? Fark grev kararı ve kararlılığı ile işçinin üretimden gelen gücünü ortaya koymakta!
Metal işçilerinin farkı örgütlü olmalarında ve üretimden gelen güçlerini kullanmak üzere grev kararı ve kararlılığı göstermelerinde yatıyor. Metal işçilerinin çoğunluğu da Ergün Atalay ile aynı kumaştan bir sendika olan Türk Metal’e üye. Ama DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, sözleşme pazarlıkları sürerken kısa süreli üretimi durdurma eylemleriyle, grev komiteleri kurup, grev eğitimlerine başlayarak, grev kararını alıp bir hafta içinde uygulamaya koyacağını ilan ederek Türk Metal’i de peşine katmayı başarmıştır. Türk Metal de grev kararı almak zorunda kalmıştır. Pazarlık masasında patronlar en çok üyesi olan Türk Metal’i değil grev kararı ve kararlılığını ortaya koyan Birleşik Metal-İş’i ikna etmeye çalışmıştır.
Hükümetin grev yasağı tehdidi de bu dönemde etkisini yitirmiştir. Çünkü geçtiğimiz yıl Bekaert ve Schneider işyerlerinde Birleşik Metal-İş sendikası greve çıkmış, grev yasağına rağmen fiili greve devam etmiştir. Bu yıl da olası bir grev yasağını tanımayacağını ilan etmiştir. İşçiler grev eğitimlerinde Türkiye’ye grev hakkını fiili grevle getiren Kavel işçilerinin mücadelesini öğrenerek ve örnek alarak hazırlanmıştır. Üretimden gelen gücün ve örgütlülüğün üye sayısından daha önemli olduğu burada görülmüştür. Bu sayede elde edilen ücret artışları elbette ki hayat pahalılığı ve şirketlerin kâr artışları ile kıyaslandığında yeterli görülemez. Ama tablo açıktır. Ne alındıysa işçinin örgütlü gücüyle alınmıştır. Grev iradesiyle alınmıştır. Daha fazlasını almanın yolu örgütlü gücü arttırmaktan, sarı sendikaları aşarak sendikalara işçilerin ve kamu emekçilerinin hâkim olmasını sağlamaktan, grev hakkını etkili şekilde kullanmak üzere sınıf bilincini yükseltmekten geçmektedir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2024 tarihli 173. sayısında yayınlanmıştır.