Metal Fabrikalarından Haberler
Gücümüz birliğimizdedir
Merhaba ben Antalya’da bir metal fabrikasında çalışıyorum. Malum önümüz referandum ve çalıştığım fabrikada, uzun süredir ana gündemimiz de referandum. “Evet”i savunanlar bir tarafta “HAYIR”ı savunanlar öbür tarafta. Deyim yerindeyse dövüşürcesine tartışmalar oluyor. İşçilerin cahillikten vatan hainliğine kadar birbirlerine yapmadıkları suçlama ve aşağılama kalmadı.
Gerçekgazetesinin bir önceki sayısındaki ana başlığı “KARDEŞ KAVGASINA HAYIR”dı. Bu başlığın önemi ve gerçekliği bütün çıplaklığıyla gün yüzüne çıkmış durumda. Daha sandıklar kurulup seçim yapılıp sonuçlar açıklanmadı. Ama bizim fabrikada “kardeş kavgası” çoktan başladı. Oysa sandıktan ne sonuç çıkarsa çıksın, hepimiz biriz.
Sandıktan evet çıkıp da, kıdem tazminatı fona devredilip, sendikalaşma ve grev hakkımız elimizden alındığında olan hepimize olacak. Bizlerin önüne bu sandıkları koyanların amacı zaten bizi kutuplaştırarak birbirimize düşürmek ve sınıf birliğimizi bozmaktır. Bize düşen ise bu oyunlara gelmemektir.
Her ne olursa olsun biz işçilerin bugün öncelikli görevi, yarınımıza sahip çıkmak ve patron cephesinin bizi bölmek için ortaya koyduğu hiçbir oyuna gelmeden birliğimizi korumaktır. Çünkü biz birliğimizi korursak, üstesinden gelemeyeceğimiz şey yoktur.
Antalya’dan bir metal işçisi
Baskı ve korku duvarını yıkmalıyız!
Renault'ta uzun süredir devam eden ve son zamanlarda artan baskılar yüzünden Hüseyin Uçak adlı arkadaşımız kısmi felç geçirdi. Hüseyin arkadaşımız sendikal tercihini Birleşik Metal'den yana kullandığı için Renault yönetimi tarafından sarı sendika Türk Metal'e geçmesi için birçok kez ikna odalarına çekilip tehdit edildi. Bunun haricinde bir kaç kez de çalıştığı bölümü değiştirildi. Yaşadığı sinir, stres baskı yüzünden felç geçirdi. Arkadaşımız her türlü baskı ve tehdide rağmen mücadelesinden asla vazgeçmedi. Hayatı pahasına davasını savundu, onurlu bir direniş gösterdi. Sorumlular belli, bunca hukuksuzluğu, haksızlığı yapan Renault yönetimi ve işçiyi satan, sermaye ile iş birliği yapan Türk Metal'dir. Sendikamız Birleşik Metal'in 23 Mart Perşembe günü başlattığı toplu geçiş çağrısıyla ilk günden geçişler başladı, hemen ardından geçiş yapan arkadaşları UET şefleri odalarına çağırıp baskı yapmaya başladılar. İşçi ile UET şefleri arasında tartışmalar yaşandı. Yetki süreci yaklaşırken hep birlikte baskılara karşı güçlü durmalıyız. Baskıyla, tehditle veya her ne sebeple olursa sarı sendika Türk Metal'e geçmiş olan arkadaşlar yuvaya dönmelidir. Yaşadığımız bunca şeye rağmen korku duvarını yıkıp sarı sendika Türk Metal'i bu fabrikadan atmalıyız.
Bursa Oyak-Renault'dan bir işçi
İşçiye verilen değer
Merhaba, çalıştığım fabrikada her geçen gün sorunlar biraz daha artıyor. Fabrikada çalışan işçi sayısını karşılamayacak sayıda servis olması yüzünden bazı servislerde çalışan arkadaşlarımızın ayakta yolculuk yaptığını öğrendim. Birçok arkadaşım bir, bir buçuk saatlik yoldan ayakta gelip üstüne birde on saat ayakta çalışıyor. Patron cebinden daha az para çıksın diye servis sayısını arttırmıyor. Biz işçiler olarak diyoruz ki bizden daha verimli performans isteniyorsa bizlere istediğimizi vermeleri gerekir.
Emeğimizi bir kuru ekmek parasından biraz daha fazlasına satmak zorunda kaldığımız bu fabrikada sendika hakkımız engelleniyor, sendika isteyen işçilere kapı gösteriliyor. Sendikadan korkan patron, işçilerin ağzında sendika lafını duyar duymaz akşamına işine son veriyor. Haliyle sendika örgütlemesi yapmaktan çekinen işçi arkadaşlara sesleniyorum: bu fabrikaya sendika getirmek bir gecemize bakar. Eğer iyi örgütlenirsek bu fabrikaya sendika getirerek daha yaşanabilir bir maaş alabiliriz.
Nisan ayına girerken BES'e (Bireysel Emeklilik Sistemi) hep beraber otomatikman geçmiş olacağız, bu da şu demek oluyor ki, aldığımız maaşın bir miktarını fona bırakacağız, her yönüyle aleyhimize olan bir sistem. BES'ten çıkmak için bize biçilen süre altmış gün. Fabrikamızdaki tüm arkadaşlarımızı uyaralım ki bu BES soygunundan kurtulabilelim.
Bursa Elsi'den bir işçi
Taleplerimizi elde etmek için görev hem bizim hem de sendikamızın
Bursa'da işçilerin maddi manevi durumu sürekli daha kötüye gidiyor. Fabrikada benim gibi daha eski işçilerin durumu, diğer işçilerin durumuna bakınca daha iyi görünüyor. Ama yeni işçi 8.80 lira saatlik ücret alırken 2006 girişli bir işçi 10 lira alıyor. Makas kapanıyor. Makas açılmasın ama hep birlikte yoksullaşarak değil. Herkesin hakkını alması lazım. Eylül'de sözleşmemiz var. Sendikamızın EMİS'ten aldığı zam bizleri umutlandırdı. En az EMİS kadar zam istiyoruz. Ancak bunun için mücadele etmek lazım. Hepimize görev düşüyor. İşin gerçeği bu noktada epey geride kaldık. Meydanlar yasaklı olduğunda bile bizim fabrikadan iki otobüsle 1 Mayıs'a giderdik. Son 1 Mayıs'a katılım ise parmaklarla sayılır. Sendikamızdan özellikle genç işçi arkadaşlarımız için daha fazla eğitim istiyoruz. 15-16 Haziranları tarihimizdeki mücadeleleri bilmeliyiz. Sendikamız bu mücadele ruhunu aşılamalı. Hedeflerimize ancak böyle ulaşırız.
Bursa Prysmian’dan bir işçi
Haksızlığa son vermek için örgütlenmeliyiz
Merhaba ben Vestel’in yan sanayisinde çalışıyorum. Bizim fabrikamızda birçok sorun var. Patronlar fabrikada sürekli bizlere hakaret ediyor. Birkaç kişinin çalışması gereken yerde bir kişi çalışıyoruz. Fazla mesailerimiz bankaya yatmıyor. Fazla mesai ücretlerimizi elden alıyoruz. Bu sayede patron fazla mesai yaptığımız zamanları sigorta ücretinden kaçıyor. Gece vardiyası sürekli olmaması gerekirken bazen 3-4 hafta sürekli olarak gece vardiyasında kalıyoruz. İş güvenliğinin ise tamamen görmezden gelinmesi biz işçilerin ne kadar zor durumda olduğumuzu gösteriyor. Bütün bahsettiğim sorunların biz işçilerden yana çözümü olması gerekiyor. Biz işçilerin bütün bu sorunlara artık yeter deyip, son vermemiz gerekiyor. Bunun yolu ise örgütlenmekten geçiyor. Biz işçiler örgütlenirsek bu haksızlığa dur deriz.
Manisa’dan bir metal işçisi
Sendikaya üye olduk, şimdi sıra sahip çıkıp denetlemede
Merhaba ben Manisa’da bir metal fabrikasında işçiyim. Fabrikamıza uzun mücadeleler sonunda sendika soktuk ve sendika yetki başvurusu yapıldı. Ancak sonraki süreçte işçilere sendikal eğitim verilmemesi nedeniyle işçilerin bazıları sendikadan istifa etti ve patronun eline koz verildi. Buna rağmen hâlâ sendika yetkisi alınabilecek sayı var. Bundan sonraki süreçte işçilere en kötü sendikanın bile sendikasız olmaktan daha iyi olduğunu anlatıyoruz. Bunun beraberinde işçinin sendikaya üye olmasının tek başına yeterli olmadığı sendikasına sahip çıkması ve denetlemesi gerektiğini her fırsatta hatırlatıyoruz. Bu sürecin sonunda kazanımlarla toplu iş sözleşmesinin imzalamasını sağlamak için mücadele etmeye devam ediyoruz.
Manisa’dan bir metal işçisi
Baskılar sökmeyecek, sendika gelecek!
Ben Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan bir metal fabrikasında işçiyim. İnsanca yaşamak için ve iyi çalışma koşulları için sendikalı olmak istiyoruz. Fabrikamızda bir süredir sendikal örgütlenme çalışması yapıyoruz.
Fabrika yönetimi sözde bize sendikal örgütlenme hakkımızı tanıyor ve istediğimiz sendikaya üye olabileceğimizi söylüyor. Fakat sendika adını ağzına alan işçiyi hemen yönetim odalarına alıp tehdit ediyorlar. Oysa biz metal gibi ağır bir iş kolunda sendikalı olmaktan başka şansımızın olmadığının farkındayız. Bu yüzden adım adım fabrikamıza sendikayı sokacağız. Bunun için sadece sabretmemiz ve işçiler olarak birliğimizi bozmamamız yeterlidir.
Fabrika yönetimi bizleri baskılarla ve işten çıkarmalarla yıldırabileceğini sanıyor. Oysa sendikalı olmak işçinin en temel hakkıdır. Biz fabrikamıza sendika gelene kadar mücadeleye devam edeceğiz.
Manisa’dan bir metal işçisi
Fabrikalara sendika girecek, işçiler kazanacak!
Herkese merhaba,
Çalıştığım fabrikada diğer fabrikalarda da olduğu gibi birçok sorun var. İşçilerin karşılaştığı bu sorunlar başlıca, uzun süreli çalışmadan tutun da mesai ücretlerinin elden verilmesi, iş güvenliğinin tam uygulanmaması, düşük ücret ve her şeyden önemlisi çalışma hayatımızın ve geleceğimizin birilerinin iki dudağının arasında olmasıdır.
Evet, bu saydığımız sorunları ortadan kaldırmak ve işçilerin yan yana gelip birlik oluşturması, oluşturulan birlikle beraber iş kolunun uygun olduğu sendikada örgütlenmesi ve en önemlisi taban inisiyatiflerinin oluşturulmasıyla söz, yetki ve kararın, inisiyatifin toptan işçinin elinde olması için bir örgütlenme çalışması başlattık. Bu çalışması sırasında öncelikle çalıştığım fabrikada farklı bölümlerden birer kişiden oluşan, bölümlerde sevilen insanların bir araya geldiği bir komite kurduk. Kurmuş olduğumuz komite ile fabrika dışında ara ara bir araya gelerek yaşadığımız sorunları nasıl aşabileceğimizin yöntemlerini konuşarak kararlar aldık ve bunu uyguladık. Bu tartışmalar sonucunda, işçilerin bir sendikada örgütlenmesi gerektiğini her toplantıda gündeme alıp, üyeliklere başlayacağımız günü de belirleyerek fabrikadaki rutin işlerimizi de yapmaya devam ettik. Diğer bir taraftan da üyelikler konusunda güvendiğimiz işçilerle bağlarımızı güçlendirdik ve üyeliklere başlayacağımız günü de örgütlemeye başladık. Çalıştığımız fabrikada işçilere yılda bir kere ülkedeki hiçbir gelişmeyi dikkate almadan zam yapılmakta. Bu zammın oranı da hiçbir işçiyle paylaşılmaz. Maaş günü geldiğinde bankadan para çektiğinde öğrenir işçi, bir yılda ne kadar zammı hak ettiğini… Gecesini gündüzüne katarak, çocuklarından çaldığı zamanın, patronun daha fazla kazanması için çalışmasının karnesidir. Bu sonuç patronun alın terimizden ne kadar çok çaldığının da göstergesidir bir anlamda. Bu koca denizde, bir damla bile çok görülür bizim emeğimize. Çalışmanın karşılığında bizlere dayatılan yine, açlık, sefalet ve yoksulluk olmuştur. Anlayacağınız, bizim sırtımızdan milyonları kazananlar, bize asgari ücretin de altında bir zammı reva görmüştür. 20 lira veya 40 liralık zamla, karne notumuz açıklanmıştır. Hepimiz bir yıl daha açlığa mahkum kalmışızdır. Yapılan bu zammı öğrenen işçiler, sesli düşünmeye, mırıldanmalar uğultuya dönüşür. Öfke çığ gibi büyümekte, işçiler bir çözüm ve yol aramaktadırlar artık, bir araya gelip çözüm yolu bulmak için. Bu mırıldanmaları ve biriken öfkeyi gören fabrika komitemiz, ilk gece vardiyasında, önceden belirlemiş olduğu şekilde sendika üyeliklerini yapmaya başladı.
Üyelik çalışmalarımız artık başlamış, her geçen gün yeni üyelerle sayımız da çığ gibi büyüyordu. Bir yandan fabrikanın içerisinde vardiyalarda örgütlenmeye ve üyelikler yapılmaya devam ederken, fabrika dışında da işçilerin yaşama alanını kuşatarak gayet planlı bir şekilde ilerleyen bir çalışma yürütmeye başlamış olduk. Tabii her fabrikada olduğu gibi, bizim çalıştığımız fabrikada da, işçilerin içinden, konuşmaları patrona taşımayı kendine görev bilen işçiler de (ajanlar) olacaktır. İşte bu işçiler, işçilerin sendikaya üye olmasını patrona ispiyonlamaları, sınıf kardeşlerini satmaları sonucunda patronun da örgütlenmenin önünü kesmesine fırsat verdiler. Bunu fırsat bilen patron, işçilerin birliğini bozmak için saldırıya geçti. İçerideki örgütlülüğü dağıtmak için baskıları arttırdı, tehditler savurmaya başladı. Fabrikada başta vardiya amirlerini sonra sınıfına ihanet eden ajanları devreye sokarak cadı avına çıktı.
Bizler örgütlülüğümüzü sendikayla taçlandırmak için çalışmaya devam ederken patron da bu işi yapan öncüleri bulma çalışmasına yoğunlaştı. Biz öncü işçiler, örgütlenme çalışmamızın sonucunda baskıya maruz kalacağımızı, hatta bu işin sonunda işten atılma olduğunu da bilerek hareket ettik. Her türlü müdahaleye rağmen kazanacağımıza, örgütlülüğümüzün daha da güçlü olacağına, saldırıların biz işçilerin birliğini bozamayacağına, aksine birbirimize kenetleyeceğimize ve bu işten zaferle çıkacağımıza olan inancımızı hiç yitirmeden, coşkumuzun olanca heyecanıyla sendikal üyeliklerimize devam ettik. Patron çalışmamızı dağıtmak ve engellemek için her türlü oyuna başvururken, işten atmayla tehdit etmelerin sesi yükselmeye başlamıştı. Üyelikleri durdurmaya çalışan patron, tespit ettiği birkaç öncü işçiyi işten çıkararak içeriye tam bir gözdağı vermeye çalıştı. Baskılarla beraber, tek tek odalara çekmeler, sorgulamalar, tazminatsız işten atma tehditlerini havalarda uçuran patron ve temsilcilerinin bu saldırılarını işçilerin soğukkanlı hareket etmeleri ve birbirine olan güvenleri yavaşlatmıştır. İşten atılan toplam işçi sayısı en son benimle beraber 6’da kaldı. En son beni muhasebeye çağırdıklarında, performans düşüklüğü neden gösterilerek iş akdimin feshedildiği tarafıma bildirilmiştir. Çıkışımı öğrendiğimde, üretim alanına dönerek, işçi arkadaşlarımla vedalaşmak için bölümleri gezerken, elini vedalaşmak için uzatan bölüm sorumlusu ispiyoncu şahsın elini havada bırakarak, herkesin duyacağı bir şekilde, birlikte aynı tastan su içtiği, aynı kaptan yemek yediği işçi arkadaşlarını patrona ispiyon ettiğini, kendisinin ihanetçi olduğunu ve herkesin onu tanıması için elini tutmayacağımı söyledim. Oradan ayrılarak diğer bölümleri gezerken, işçileri sorgu odalarına çeken, tehdit eden, baskı yapan, sendikadan istifaya zorlayan genel müdür yardımcısıyla karşılaşarak ona da verilmesi gereken cevabı, herkesin duyabileceği bir ses tonuyla, hiçbir işçi arkadaşıma baskı yapamayacağını, Anayasanın 51. maddesine göre, çalışan her işçinin sendikalara üye olma hakkının olduğunu, bunu engelleyemeyeceğini, engelleyenlerin suç işlediğini, kendisi hakkında suç duyurusunda bulunacağımı, davayı kazanıp geri döndüğümüzde, onun burada olmayacağını söyleyerek soyunma odasına yöneldim. Orada giyinmek için toplanmış bulunan işçi arkadaşlarıma da korkmamaları gerektiğini, birliğimizi hiçbir baskının dağıtamayacağını, çalıştığımız fabrikaya bugün ya da yarın sendikanın gireceğini ve bunu hiç kimsenin engelleyemeyeceğini, sendika geldiğinde kutlamayı birlikte yapacağımızı, diğer atılan arkadaşlarımızla geri döneceğimi söyleyerek vedalaştım.
Biz işçiler patronların uykularını kaçırdığımızı biliyoruz. Baskı yaparak bizi korkutamayacaklarını, öfkemizin ve kinimizin iki kat arttığını, bugün rüzgar ekenlerin, yarın işçilerin karşısında fırtına biçeceklerini unutmamaları gerektiğini hatırlatır, er geç ücretli kölelik düzenlerini başlarına yıkacağımızı bilmelerini isteriz.
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni.
Manisa’dan işten atılan bir metal işçisi
Bu yazılar Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.