Mata, MKS grevleri ve işçi mücadeleleri kazanmalı! İşçi sınıfı sermayeye karşı gardını indirmemeli!
17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin öncesinde ülkenin gündemi mezarda emeklilik yasasıydı. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK, Kamu-Sen, Memur-Sen, TMMOB, TTB’nin oluşturduğu Emek Platformu yüzbinleri meydanlara dökmüştü. 24 Temmuz 1999’da Ankara Kızılay meydanında yakın tarihin en büyük mitinglerinden biri 400 bin kişiyle “Mezarda emekliliğe hayır!” sloganıyla yapılmıştı. Deprem olduktan sonra Emek Platformu eylemlere ara verdi. Ama Ecevit (DSP), Bahçeli (MHP) ve Yılmaz (ANAP) hükümeti depremi fırsat bilerek bir hafta içinde 25 Ağustos günü meclisten mezarda emeklilik yasasını geçirdiler. 2001 yılında Anayasa Mahkemesi yasanın bazı maddelerini iptal etti. Yasayı tadil ederek yürürlüğe koyma görevini ise Erdoğan ve Gül’ün AKP’si üstlendi. Emek Platformu’nun eylemlere ara vermesi insani bir refleks olarak görülüyordu. Ama çok büyük bir yanlıştı. Bize işçi sınıfı ve emekçi halkın hiçbir koşulda ve şartta sermayeye karşı gardını indirmemesi gerektiğini öğretti.
Şimdi Kahramanmaraş merkezli ve 11 ili etkileyen büyük deprem sonrasında sermaye aynı fırsatçılıkla karşımızda. Patronlar deprem bağışlarından kâr ettiler. İnşaat seferberliğinin başlamasını ellerini ovuşturarak bekliyorlar. Depremin yıkımının yarattığı ekonomik yükü de her zamanki fedakârlık edebiyatıyla işçi sınıfının üzerine yıkmakta kararlılar. Bu sefer hemen önümüzde seçim gündemi olduğu için siyasal iktidarın sermayenin talep ettiği “yapısal reform” adı altındaki saldırı programının yürürlüğe konması mümkün değil. Ama işyerleri özelinde kıyasıya bir sınıf kavgası başlamış durumda. Deprem asgari ücret zammının ardından tüm işyerlerinde ücretlerde iyileştirme taleplerinin yoğunlaştığı Şubat ayının başında gerçekleşti. Fabrikalarda yükselen tansiyon bir müddet deprem gündemiyle ötelendi. İşçi sınıfı yine deprem dolayısıyla sınıf dayanışmasını yükselten bir seferberlik içine girdi. Sermaye ise reklam bütçesini bağış kampanyalarında kullanıp ölümlerin üzerinden dahi kâr etmekle yetinmedi, sınıf saldırısını kaldığı yerden devam ettirdi.
Bu saldırı şimdi bazı işyerlerinde işçilerin örgütlü direncine çarpmış bulunuyor. Tuzla Serbest Bölge’de bulunan Mata işyerinde 1200 işçi ek zam için fiili greve gitti. Aynı günlerde Gebze’de bulunan MKS Transformatör fabrikasının işçileri de grev pankartlarını fabrikaya astılar. Her iki fabrika da DİSK Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü. Kristal-İş hali hazırda devam eden Atışkan Alçı grevini, Nakliyat-İş sendikasının Tuvtürk bünyesinde işçi kıyımına ve sendika düşmanlığına karşı sürdürdüğü direnişleri de eklemeliyiz. Bu mücadeleler son derece kıymetlidir. Geçmişten alınması gereken derslerle sermayeye karşı gardımızı indirmemek, bu mücadeleler etrafında kenetlenmek ve her birinin zaferi için çalışmak gereklidir. Mata’da işçiler “ek zam” istiyor ama mesele bu talebin ötesindedir. Mata işçisi ek zam aldığında sadece ücretlerini iyileştirmeyecek sermayenin sınıf saldırısına karşı direniş barikatımız güçlenecektir.
MKS işçilerinin grevi büyük bir saldırı altında başlamıştır. Onlarca işçi işten atılmış, baskı, tehdit ve şantajlar işçiler sendikalarından istifa ettirilmiştir. Burada her türlü hukuksuzluk devletin gözetiminde patron eliyle uygulanmaktadır. Hak-İş’e bağlı Öz Çelik-İş sendikası da bu saldırının ortağı durumundadır. 1999’da sendikaların birleşik cephesi işçinin gücüydü. Bugün emek cephesinden ayrı durup sermayenin ve istibdadın işçi kolu olanlar büyük vebal altındadır. MKS grevi, sarı sendikacılığa karşı bir mevzidir. Sermayenin ve istibdadın emrine girmiş bürokratları yendiği takdirde bu sendikanın tabanındaki işçilerle ayrı gayrı demeden birleşik işçi cephesinde birleşmenin yolu açılacaktır.
Diğer grevler, direnişler yakında mevcut olanlara eklenecek yeni mücadeleler hepsi bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Bu mücadeleler normal zamanlardan çok daha fazla önem taşıyor. Sermaye büyük bir sınıf saldırısına hazırlandığının sinyallerini apaçık veriyor. İktidar bugünden bu saldırının taşlarını döşerken Millet İttifakı da bu saldırının programını kendi seçim beyannamesi haline getirmiş durumda. O halde memleketteki sınıf fayı büyük bir enerji biriktirmektedir. İşçi sınıfının, depremin üzerine eklenecek ve sermayenin üzerimize yıkacağı yeni bir sosyal enkaza karşı mücadeleye şimdiden başlaması, deprem dolayısıyla gerçekleştirdiği sınıf dayanışması seferberliğini, sermayeye ve istibdada karşı sınıf mücadelesi seferberliği ile taçlandırması şarttır.