Metal işçisine 15-16 Haziran’ın Maden-İş’i lazım!
Metal işçisi Türkiye’de yarım yüzyıldan uzun bir süredir sınıf mücadelelerinin hep en önünde oldu. Son yıllarda yaşanan en canlı ve sert mücadeleler de metal sektöründe yaşandı. En çarpıcı örnekler 2015’te Türk Metal yönetimine karşı işçinin isyanıdır, Birleşik Metal İş’in yasaklanan 2015 grevidir, en son 2019-2020 grup toplu sözleşme sürecinde verilen büyük mücadelelerdir.
Metal işçisi bütün bu mücadelelerde azmini, cesaretini ve kararlılığını göstermiş ama hükümet-MESS-Türk Metal yönetimi üçlü ittifakına karşı belirleyici adımı bir türlü atamamıştır. Bunda sendikal önderliğin ve sendikal yapıların zaferi sağlama alacak bir nitelikte olmamasının önemli rolü var.
12 Eylül öncesinde Maden-İş vardı!
Bugünkü sendikal yapı 12 Eylül askeri diktatörlüğünün patronlar lehine getirdiği bir düzenlemedir. 1960-1980 arasında metal işçisi sadece MESS’i değil, bütün patronlar sınıfını sarsmıştı. Türk Metal denen, patron işbirlikçisi sendika ağalarınca yönetilen sendikanın hâkimiyeti buna karşı bir bariyer olarak hazırlandı.
Peki nasıl olmuştu da metal işçisi patronları tir tir titretmişti 12 Eylül’den önce? Bunun mimarı, Maden-İş adını taşıyan ve bağımsız Otomobil-İş ile birlikte bugünkü Birleşik Metal-İş’in atası olan sendikaydı.
Maden-İş tek başına değildi elbette. DİSK’in üyesiydi, sadece üyesi değil kurucusuydu. Maden-İş başkanı Kemal Türkler bir on yıl boyunca aynı zamanda DİSK’in kurucu başkanıydı. Ama nasıl metal işçisi 1960’ten beri sınıf mücadelesinin önünde ise, Maden-İş de DİSK’in önünü çeken, en güçlü, en örgütlü sendikasıydı.
15-16 Haziran’ın öncüsü de Maden-İş’tir!
15-16 Haziran günlerinde Türkiye işçi sınıfının iki gün boyunca İstanbul, Gebze ve İzmit’i fethederek, Demirel’in, İnönü’nün, Ecevit’in, Türkeş’in desteğiyle DİSK’i kapattırmak amacıyla meclisten geçirilen bir yasayı geçersiz kıldığını iyi hatırlamak gerekiyor. İşçi sınıfı patronlar sınıfına ve onun ortak işlerini gören politikacılara “ben konuştum mu dinleyeceksiniz!” demiştir. Dinlemediklerini görünce de masaya yumruğunu vurup dinletmiştir.
Türkiye işçi sınıfı tarihinin bu en büyük ayağa kalkışının baş mimarı metal işçisi ve onun sendikası Maden-İş’ti. Olaylara Türk-İş’e ve bağımsız sendikalara üye işçiler de katılmıştır. Lastikten ilaca her sektörden işçiler sokakta buluşmuştur. Özel ve kamu işyerleri kol kola yürümüştür. Ama hepsinin öncüsü ve en sebatkârı Maden-iş’tir. Gerek bugünkü E-5 yada D-100 üzerinde sıralanmış fabrikaları, gerek Haliç bölgesi fabrikaları sürükleyen hep Maden-İş fabrikalarıydı.
Maden-İş’e bağlı fabrikalar, diğer sektörlerden farklı olarak, 16 Haziran gecesi sıkıyönetim (yani bugünün OHAL’i) ilan edildiği halde bir hafta boyunca işbaşı yapmış ama çalışmamıştır. Sıkıyönetimin üst düzey komutanları fabrikalara gelip baş temsilciye “işçiye çalışmasını söyle” diye komut verdiğinde baş temsilci “kendiniz söyleyin, bakalım ne yapıyorlar” diyebilmiştir. Komutan kendi söyleyince de işçiler “yasa geri çekilsin, sendika yöneticilerimiz serbest bırakılsın, o zaman çalışırız” diye direnmiştir. İşte Maden-İş ruhu budur!
Metal işçisi Maden-İş tarihini öğrenmeli!
Metal işçisi ve Maden-İş bütün bunları nasıl başarmıştır? Sendika gibi sendika olarak. Patronların hoşuna gidecek tutumlara yüz vermeyerek. İşçi sınıfı olarak kenetlenerek. Disiplinli bir sınıf politikası güderek. Sınıf bilincini adım adım örerek. Patronlara ve onları savunan devlet güçlerine karşı fiilen mücadele ederek.
- Maden-İş’te bütün temsilciler Türk-İş’in atama yöntemi terk edilerek seçimle başa gelirdi. Her fabrikada temsilcilik odası işçi için bir çekim merkezi idi. Baş temsilci buradan temsilciler, vardiya başları ve diğerleri aracılığıyla işçiyle daimi iletişim içindeydi. Temsilcilik panosu özgür bir işçi basını işlevini görürdü. Patron temsilciye dokunamazdı, dokunan yanardı. Sendika yönetimi temsilcisine sürekli patronla “iyi geçinme” öğütleri vermez, tersine sınıf mücadelesinin her an devam ettiği bilinciyle patrona karşı uyanıklık tavsiye ederdi.
- Bütün önemli kararlar kolektif alınırdı. Her düzeyde geniş katılımlı toplantılar yapılırdı. 15-16 Haziran yürüyüşlerine ilişkin kararlar, 13 Haziran’da DİSK’e bağlı sendikaların yönetim kurullarını, 14 Haziran’da ise bütün bölge, işyeri ve lokal temsilcilerini (yani 800 işçiyi) bir araya getiren toplantılarda alındı. İşçi tabanıyla birlikte alınan kararları Ankara’da hükümet temsilcileriyle görüşmede çiğnemeye hiçbir sendika yöneticisi cesaret edemezdi.
- Sendika eğitim faaliyetleri tümüyle sınıfsal bir tutumla düzenlenirdi. Kapitalizmin nasıl çalıştığı, patronun işçiyi nasıl sömürdüğü, sınıf mücadeleleri gerçeği, emperyalizme karşı mücadele zorunluluğu, bu eğitimin merkezinde yer alırdı. Maden-İş işçisi her direnişinde, her mücadelesinde aynı zamanda sömürü sistemine toptan karşı olduğunu ilan ederdi. Hemşerilik, bölgecilik, mezhepçilik, şu ya da bu düzen partisine taraftarlık yüzünden diğerleriyle çatışma, bunların sınıf bilincini bulandırmasına karşı mücadele edilirdi. Sendika yönetimi, işçinin sınıf bilincini yükseltmeden büyük mücadeleleri kazanamayacağını biliyordu.
- Sendika yöneticileri, hakların patronlar ve devletle arayı iyi tutarak değil, mücadeleyle kazanılacağını bütünüyle kavramışlardı. Maden-İş’in 1963 Kavel mücadelesi grev hakkını grev yaparak kazanmanın simgesidir. 1960’lı yıllar Maden-İş’in sayısız metal fabrikasına göz kamaştırıcı mücadeleler örgütleyrek girmesiyle geçmiştir. 1960’lı yıllarda birçok fabrikada grev, direniş, işgal yaşanmasıydı, 15-16 Haziran kazanılamazdı.
- 15-16 Haziran yürüyüşleri kararlaştırılırken, Maden-İş ve DİSK’in başkanı Kemal Türkler işçi temsilcilerinin bulunduğu 14 Haziran toplantısında yaptığı kapanış konuşmasında, işçilerin yürüyüş sırasında kendilerini korumak için önlemler alacağını, otobüs, vapur ve diğer toplu taşıma araçlarında bilet almayacağını, polis arkadaşlarını göz altına alırsa karakollara girilip bunların kurtarılacağını kararlar arasında saymıştır. Maden-İş ve DİSK işçi sınıfının haklarını sadece geçerli yasalara değil, işçi sınıfının mücadelesinin tarihi haklılığına dayanarak arıyordu.
- Bütün bunlardır ki, işçinin birinci gün DİSK’in kararlarını uyguladıktan sonra ikinci gün kendi inisiyatifiyle yepyeni mücadele hedefleri belirlemesini, asker-polis barikatlarını her defasına yarma cüret ve kararlılığını göstermesini mümkün kılmıştır. Hiçbir sendika eğitmediği, hazırlamadığı, kısmi mücadeleler ve zaferlerle çelikleştirmediği, disiplinli çalışmaya alıştırmadığı, sınıf bilinci vermediği işçiden günü geldiğinde büyük mücadeleler bekleyemez.
Yarın AKP hükümeti MESS’le el ele işçiyi karın tokluğuna çalıştırmaya devam etmek için metal işçisinin grevini yeniden yasaklarsa sendika yöneticileri dönüp “işçi hazır değil” diyememeliler. DİSK miting düzenlediğinde meydanlara sadece sendikacıları getirip sonra “ne yapalım işçi gelmiyor” diyememeliler.
Bunu diyememeleri için metal işçisine Maden-İş gibi bir sendika gerek! İşçiye her gün verecek, günü geldiğinde de ondan mücadele azmi ve talebi alacak bir sendika!
Sendika işçiye her gün verecek ki, eylem günü geldiğinde işçiden karşılığını alabilsin!
15-16 Haziran’ın yolunda yürümek için sınıf mücadeleci bir sendikacılık gerek!