Metal fabrikalarından haberler - Ağustos 2021
Gazetemizin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında metal fabrikalarından ve direnişlerden işçilerin yazdığı mektupları okuyucularımıza sunuyoruz.
Göçmen nefretine geçit yok! Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!- Tuzla Chen Solar’dan bir işçi
Merhaba Yoldaşlar, bugünlerde fabrikada 6 Eylül’e yetiştirmemiz gereken bir siparişin koşuşturması var. Koşuşturmanın sebebi patron tarafının hatalı planlaması. 6 Eylül bizim toplu izine çıkacağımız tarih. Biz toplu izine çıktığımızda fabrikadaki makinalar da yenilenecek. Yönetim, bizden o tarihe kadar kalabildiğimiz kadar mesaiye kalmamızı istiyor ama aynı zamanda siparişi yetiştiremezsek “planlarımızın aksayacağını” söylüyor. Bu izin tarihini ertelemek anlamına geliyor. Yönetimden kaynaklı bir hatanın üstesinden gelmek için herkes canla başla çalışıyor fakat yönetim hala olası bir aksaklığın bedelini bizlere ödetmeye çalışacağını ima ediyor. Biz şaşırmıyoruz onlar ise utanmıyorlar.
Bu günlerde sosyal medyada veya günlük hayatımızda göçmen karşıtlığına şahit oluyoruz. İnsanların yaşadıkları toprakları bırakıp gelmelerine kimlerin sebep olduğunu, göçmenlerden en çok kimlerin faydalandığını ve göçmen karşıtı söylemleri kimlerin ortaya attığını görmemiz gerekiyor. Şu günlerde göçün artışına sebep olan her ne idiyse, bu göçmenlerin kontrolünde olan bir şey değildi. ABD çıkarları doğrultusunda Afganistan’dan çekildi. Türkiye çıkarları doğrultusunda Kabil Havalimanı’na yerleşmeyi kabul etti. Türkiye’nin çıkarları derken bahsettiğimiz Türkiye sermaye sınıfının çıkarları tabii ki. Yarın öbür gün, patronlar, insanları yerinden yurdundan etmeleri yetmiyormuş gibi bir de onları düşük ücretlerle çalıştıracak, bize de şunu diyecekler: “Sen bu paraya çalışmıyorsan senin yerine çalışacak olan var.” Daha sonra patronların yayın organları göçmenlerin nasıl işsizliği arttırdığını, düşük ücrete çalıştığını ve yerli işçi, emekçiye zarar verdiğini yazıp duracak. Bu vesileyle aynı sınıfın parçası olan göçmen ve yerli işçileri bölmeye çalışacaklar. Kısacası, sorunu yaratan da bu sorundan faydalanan da sermayedarların kendileri. Göçlerden en çok zarar görenlerin toplumun en alt tabakasındaki yoksullar, işçiler, emekçiler olduğu bir gerçek. Bu göç eden taraf için de geçerli, göç alan taraf için de. Ama bunun çözümü göçmenlere nefret duymak, göçmen düşmanlığını dillendiren politikacıların peşine düşmek değil. Bunun çözümü sınıf temelli bir birleşme. Biz işçilerin, emekçilerin, yoksulların, toplumun tüm ezilen gruplarının tek kurtuluş yolu hep beraber örgütlü mücadeledir. Bu mücadelede de göçmen nefretinin yeri yok. Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği! Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Örgütlü ve bilinçli işçiler kazanacak!- Gebze’den bir metal işçisi
Merhaba emekçi arkadaşlarım ben Gebze’den bir metal işçisiyim. Kısa süre öncesinde bir insan kaynakları bürosu tarafından taşeron olarak çalışıyordum, ardından kadroya geçince dolandırılmaya çalışıldığım için sizi de bilgilendirmek istedim. 4 ay boyunca maaş bordrosunda 130₺ yazan BES kesintisi iptal ettirmek için aradığımda 2 ay yattığını ve toplamda 209₺ olduğunu öğrendim. Aradığım zaman konuyu açtığım gibi konuyu anladılar ve “biz evraklara bakalım dönüş yapacağız.” dediler. Birkaç gün bekledikten sonra tekrar arayınca “ödeme yatmamış görünüyor biz yatıracağız siz oradan alacaksınız, elden veremiyoruz.” dediler. Ben bugün benden alınanın izini sürdüm, fakat umursamayan hatta belki BES iptalini yapmayan birçok işçi arkadaşımız vardır. Maaş bordrolarınızı atmayın, bakın araştırın ve öğrenin. Burada açıklığa kavuşturmak istediğim şey şudur ki sırtımıza binen tek yükün yüksek ve farklı kalemlerden alınan vergiler değil, bize yardımcı olduğunu beyan ederek kendi işlerini yapıp para kazanan insanların bizleri ‘ek gelir’ kapısı olarak görmeleridir. Tüm işçi ve emekçi abilerimin ablalarımın ve kardeşlerimin BES ödemelerini takip etmesini ve çevresindeki insanları da bu konularda uyarmayı dikkate alması lazım. Biz emekçiler sesimizi çıkartmalı ve bizim olanı korumamız gerekiyor. Tüm emekçilerin toplanıp bir yumruğun parmakları haline gelmesi ve o yumruğun masadan çıkartacağı ses sermaye sahiplerini ve onları koruyan sistemi devirecek. İşçinin işçiden başka dostu yoktur, ben değil biz dediğimiz sürece sermaye sahiplerinin de onların sırtını sıvazlayanların da karşımızda korkudan sesleri titreyecek. Emek sömürüsüne dur demek hiçbir zaman geç değildir. Gelecek nesiller için örgütlü, bilinçli ve araştıran emekçiler direne direne kazanacaktır.
İşçiler olarak gücümüzü farkına varalım!- Bursa Tofaş'tan bir işçi
2021 Toplu sözleşme zamanı yaklaşıyor. Henüz taslak bile açıklanmadı. Neyi bekliyorlar, kimsenin hatta kendilerinin bile inanmadığı enflasyon verilerini mi bekliyorlar! Çin'den sonra en çok büyüyen ülke olduğumuzu söyleyen hükümet yetkilileri, işçilerin kazanması için değil, patronların kâr üstüne kâr katması için mücadele ediyor. MESS sözleşmelerinde hükümetin işçilere karşı tutumunu biliyoruz. MESS patronlarının kazanması için sendikalara baskı yapıp grevleri yasaklayarak mücadele etmemizi engellemeye çalışıyorlar. Tofaş pandemi döneminde tedarik eksikliğinden dolayı bir ay dışında duruş yaşamadı. Üretim aralıksız devam etti. 2019 sözleşmesinden sonra iğneden ipliğe her şeye zam geldi. Aldığımız zamların hepsi eridi. Hükümetin yaptığı zamlar her geçen yıl artmaya devam ediyor. Öyle bir zam alınmalı ki hem geçmiş dönemin zararını çıkarsın hem de sözleşmeden sonra hükümetin yapacağı zamlara karşı erimemesi lazım.
Tofaş'ta Türk Metal sendikası bu yıl çalışan üyelerini Antalya ve Ankara'ya sendikanın sahibi olduğu tatil merkezlerine gönderdi. Tabii başvuru fazla olunca evli bekar ayrımı yaptılar. Sendika evlileri Antalya’ya bekar üyeleri ise Ankara'ya göndereceğini ve kura ile belirleyeceğini duyurdu. Tabi Türk Metal Sendikası’nın yapacağı kuranın dürüstçe olacağına kimse inanmadı. Öyle de oldu. Sendikaya yakın olanlar Antalya giderken, diğerleri Ankara yolunu tuttu. Bekar üyeler Tofaş go sitesinden eleştiri yağmuruna tutunca, her zamanki gibi sendika korku politikalarına sığındı, sitede eleştiri yapanlara amirleri tarafından uyarılarak baskı yapıldı. Böyle bir sendika nasıl çalışanlarının haklarını savunabilir ki! Utanmadan Antalya'ya gidip şov yapıyorlar. Sanki kendi ceplerinden para harcıyormuş gibi, bunu bir lütuf gibi görüyorlar. Oteller çalışanların kesilen aidatlarıyla yapıldı. Sahipleri biziz. Ne zaman işçiler gücünün farkında vardığında, her şeyin sahibi olduklarını anladığında, her şey düzelecek. Beş günlük bir tatile gitmek için birilerinin dalkavukluğunu yapmasına gerek kalmayacak!
Yüzyılın sözleşmesi değil, insanca yaşayabileceğimiz bir sözleşme istiyoruz!- Bursa OYAK Renault'tan bir işçi
OYAK Renault'ta 45 günlük revizyon tatili sona erdi. Fabrika da tüm işçilerin gözü MESS sözleşmesi için Türk Metal’in açıklayacağı taslakta! Türk Metal iki sözleşmedir anket çalışması yapsa da MESS’e sunulan taslaklar işçilerin beklentisinin çok gerisinde kaldı. Geçen dönem sözde yüzyılın sözleşmesi olarak alınan zam üç ay sonra eridi. Her sözleşme döneminde olduğu gibi, MESS pek çok bahanelerle karşımıza gelecek. “Zor durumdayız, kâr elde edemiyoruz” diyecekler. Gerçekte böyle mi? Tabi ki hayır! Çalıştığımız işyerlerinde pandemi sürecinde bile patronlar kârlarına kâr katmaya devam ettiler. Ülkede bir kriz olduğu gerçeği var ama krizin yarattığı sonuçların en ağırını biz işçiler yaşıyoruz. Aldığımız ücretlerin düşük olması, ücret dışında hemen her şeye gelen zamlar yüzünden, geçinmekte zorlanıyoruz. Ücretlere yapılan küçücük bir zam ülkedeki gerçek enflasyon karşısında eriyip yok olmakla kalmıyor, eksiye düşüyoruz. Patronlar kâr etmeye devam ederken, kriz nedeniyle ücretsiz izinlere çıkartılan, işten atılanlar bizler oluyoruz. MESS'e karşı taleplerimizi elde edebilmek için sendika ayrımı gözetmeden, sendikalı-sendikasız bütün işçiler mücadele etmeliyiz!
Çarka çomak sokmanın yolu: hepimiz ortak hareket etmeliyiz!- Gebze’den bir metal işçisi
Merhaba dostlar. Gebze’de bir güneş paneli fabrikasında çalışmaktayım. Patronların bizleri sömürmesi, alın terimizden yüksek oranda kâr elde etmeleri ve bunun karşılığında aşırı baskı ve iş cinayetleriyle her gün karşı karşıyayız. Buna karşı bizler en doğal ve anayasal hakkımız olan sendikalaşma hakkını kullandığımızda ise hemen işten atılıyor veya sendikadan istifa edilmesi için işten atmak ile tehdit ediliyoruz. Ne var ki bu tehditler boştur, biz işçiler işten atılma bedelini göze alarak sendikalarımıza üye oluyor, üretimi durduruyor, gerekirse fabrikaları terk etmeyip en sonunda patronları toplu sözleşme masasına oturtuyoruz. Fakat bununla da bitmiyor mücadelemiz. Çünkü patronlar sadece bizleri fabrikalarda düşük ücretler ile çalıştırmaya zorlayıp, haklarımızı gasp edip bırakmıyor. Bir de devletin vergi kırbacıyla, işsizlik sigortası fonlarının kendileri lehine talan ederek de saldırıyorlar.
İktidar ülkede yaşanan ekonomik krizin faturasını biz işçilere kesmeye devam ederken patronlar her türlü vergi muafiyetinden yararlanıyor. Asgari ücrete çalışan işçiler o para ile enflasyona karşı evine ekmek götürmeye çalışırken yılda en az iki defa da devlete çalışmak zorunda kalıyor. Fazla mesai ve AGİ ile ekmeğimizin sayısını arttırmaya çalışırken bunların tuzla buz olduğunu görüyoruz. Gel gelelim ki patronların servetine, her gün elde ettikleri kârlara bakınca verginin toplumdan nasıl adaletsizce alındığını görmüş oluyoruz. Tek kuruş ödemeden Ziraat Bankasından 750 milyon dolar alan Demirörenler, 15 yılda 2 milyar dolar vergi sildiren ve memleketin her yerini parselleyen Cengiz Holdingler, kriz ve pandemi de ‘aman batarız’ diyerek bizlerin vergileriyle doldurulan işsizlik sigortası fonunu yağmalayan tüm patronlar bize sadece fabrikada değil iktidar eliyle geleceğimize de saldırıyor. Vergileri silinen patronlar bir yanda, dalga geçer gibi EYT’li emekçilere sanki bugüne kadar hiç çalışmamışlar gibi muamele yapıp ‘kasada para yok’ diyerek açık açık milyonların emeklilik hakkını gasp eden iktidar ise diğer yanda. Tüm bu tabloda her şey patronların lehineyken patronlar bunlarla da yetinmiyor. Göz göre göre kıdem tazminatımıza saldırıyor, pandemiden beri birçok sektörde başlayan esnek çalışma şartlarını bizlere dayatarak iktidarın da amacı doğrultusunda memleketi daha fazla ucuz işçi cenneti haline getirmeye çalışıyorlar.
Patronların amacı belli, iktidarın planları belli, saldırarak haklarımızı gasp ettiler ve daha da saldıracaklar. Yaptıkları yapacaklarının teminatı niteliğinde. Memleket patronlar için dikensiz gül bahçesi haline gelirken bizim yangınımız mutfakta başlayıp geçim sıkıntısından dolayı intiharlarla sona eriyor. Tüm bunların sorumlusu bugün istibdad rejimidir, bizim ise gerek kendi kaderimizi gerek memleketin kaderini değiştirmemiz, bu sömürü çarkına yaşamak için çomak sokmamız gerekiyor. Bunun için yapılacak olanlar bellidir, sendikasız fabrikalarda sendikalarımıza üye olmalıyız, sendikalı öncü işçi dostlarımız tabandan sendikalarına baskı yapmalı ve sendika ayrımı gözetmeksizin işçi sınıfına karşı yapılan bu saldırılara karşı ortak hareket etmeliyiz. Vergi adaletsizliği, esnek çalışma, kıdem gaspı ve bize karşı diğer saldırıların her birisini böyle püskürtmekle kalmayız kaybettiğimiz tüm mevzilerimizi de geri kazanırız.
Baskılar artıyor, biz örgütleniyoruz- Gebze’den bir metal işçisi kadın
Merhaba yoldaşlar, bütün işçi sınıfımızın geçmiş bayramı kutlu olsun. Dilerdim ki sağlıklı, mutlu bir bayram geçirdik diyebilelim ancak bizim fabrikamızda henüz böyle bir ortam oluşmadı. Yine elimize sadece çikolata verip bizi tatile yolladılar. Bayram dönüşü için üretim alanına klima taktırma sözü vermişlerdi ama biz hala sıcaktan fenalaşarak çalışmaya devam ediyoruz. Şimdilik sanayi tipi vantilatörlerimiz var, onlar da tam önündekini hasta ediyor, uzaktakine de fayda etmiyor. Vantilatörün yönünü değiştirmek istediğimiz zaman da “söktüreceğiz bu akşam bunları” diye gözümüzü korkutmak istiyorlar ya da bir anda hepsinin fişini çekiyorlar. Feci sıcaklar bir yana, büyümeyi hedefleyen fabrikamızdaki işçi sirkülasyonu hızla devam ediyor. Arkadaşlarımızın ayrılma sebepleri çoğunlukla işin ağırlığı ve bu konuda yardımcı olmak bir yana işçilerin daha da üstüne giden amir ve patron oluyor. 2 aylık deneme süresi dolmadan ya ağrılarından dolayı rapor aldığı için ya da iş kazası geçirdiği için işten atılan çok oluyor. İşten atılanlar ve ayrılanlar oldukça, mevcut siparişlerin yetişmesi için bizim üstümüzdeki baskı artıyor. Bayram dönüşü fabrikadaki gündemler iyice kızıştığı için aynı gün içinde altı kişi istifa etti. Böyle olunca üretim planlamasında tam olarak bocaladılar. Bir de şimdi makina başına mühendis dikip zamanlayıcı tutturacaklar ve adetlerimizi sürekli kontrol edeceklermiş. Biz geride kalanlar normalden de hızlı ve yoğun çalışmak zorunda kaldık. Bütün bunlar olurken elbette fabrikamızda makinalarımızla ve iş güvenliğimiz ile alakalı hiçbir sorunumuz çözülmüyor. Şaşırdık mı? Hayır ama öfkemiz bizi daha da birleştirdi, birleştirmeye de devam ediyor. Fabrikamızda sendikal örgütlenmeyi başarıyla gerçekleştireceğimize ve yakın zamanda işçinin gazetesi Gerçek’e mektup yazarken fabrikamızın adını gurur duyarak yazacağımıza dair inancımız tam. Metal işçisi kadınlar olarak fabrikada da sendikada da mücadelenin en önünde yer almaya devam edeceğiz! Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Patrona her daim tek yumruk olduğumuzu göstermeliyiz- Dilovası Systemair HSK’dan bir işçi
Bütün işçi yoldaşlara ve emekçi dostlara selam olsun. Ben Systemair HSK’dan bir metal işçisiyim ve fabrikamızda sendikalaşma sürecindeyiz. Başta elimiz güçlüyken patron çeşitli oyunlarla bizi güçsüzleştirmeye çalışıyor. İşçi olduğumdan beri gözlemlediklerimden vardığım kanı, işçi örgütlü değil ise birbiriyle koordineli ve sıkı ilişkiler içinde olmadığı sürece kaybediyoruz. Ben sendikal sürecin ortalarında fabrikaya geldim ve taşeron sistemine dahil olmak zorunda kaldım. Devlet sözde yasalarla koruduğu işçi haklarını kural tanımaz patronlar karşısında kullanamıyor. Sendikal süreçlerin uzamasında bizzat devletin yasa boşlukları var ve patronlar bunu sonuna kadar kullanıyor. Peki biz buna karşı ne yapmalıyız? Geçici sebeplerden, geçim sıkıntılarından dolayı yoldan dönmemeliyiz. Benim maaşım iyi ben karışmam dememeliyiz. Örgütlü olmak yerine tekil hareket etmemeliyiz. Patrona her daim tek yumruk olduğumuzu göstermeliyiz. O zaman bizden korkacak olanlar onlar olacak onlara zayıflık göstermeden hep tek ağızdan konuşarak karşısında durmalıyız. Ancak o zaman zafere ulaşabiliriz.
Çalıştığımız fabrikalarda ve fabrika dışında bizden olduğunu söyleyen düzen siyasetçilerine her mecrada gereken cevabı, tepkiyi vermeliyiz ki işçi sınıfının mücadelesini görsünler. Çünkü unutmayalım ki işçi sınıfının kaderini sadece işçi sınıfı tayin edebilir ve anlayabilir işçi dostlar.
Bizi yönetenler, bizim ağzımızdan konuşup bizim hayatımızı yaşamayanlar, din siyaseti yapıp bizim vergilerimizle her türlü israfı yapanları unutmayalım, bizim için çalıştıklarını söyleyip şirketleri zengin edenlerden fakiri daha fakir zengini daha zengin eden siyasetçileri unutmayalım. Unutmayalım ki işçi sınıfının yanlarında değil karşılarında olduğunu görsünler ki bizim zaferimiz gelsin.
Patronların kâr hırsı işçi sağlığı sorunudur! - Tuzla OPPO telefon fabrikasından bir işçi
Merhaba arkadaşlar, ben Tuzla OPPO fabrikasında çalışmaktayım. Sizlere geçen ay yaşadığımız bir olaydan bahsetmek istiyorum.
Fabrikada çamaşır suyu, dezenfektan ve saf alkol karıştırılarak temizlik yapılmıştı. Ancak ortama yayılan neredeyse zehirli sayabileceğimiz hava sonucunda gündüz vardiyasındaki arkadaşlarımızda göz yanması, mide bulantısı, nefes almada güçlük gibi şikayetler yaşandı. Birçok arkadaşımız hastanelik oldu, diğer arkadaşlarımız evlerine yollandı. Biz o gün gece vardiyasındaydık ancak kârını işçinin sağlığının önüne koyan OPPO yönetimi, sadece 2 saatlik havalandırmanın yeteceğini düşünerek bizi çalışmaya çağırdı. Üretim alanına girdikten kısa süre sonra aynı şikayetler bizde de başladı ve birçok arkadaşımız hastaneye gitmek durumunda kaldı. Fabrika yönetimi kalanları da çalışmaya devam ettirdi. Sözde İSG uzmanı içeride sadece iki dakika gezdi ve ortamın çalışmaya elverişli olduğunu söyledi. Eğer İSG uzmanı bizim gibi tezgahların başında dursaydı durumu anlayabilirdi çünkü zehirli hava bizim tezgahlarımızdan yayılıyordu. Bir süre sonra rahatsızlanan arkadaşlarımızın sayısının artmasına rağmen OPPO yönetimi keyfi ve plansız tutumunu devam ettirdi. Ardından sanki ciddi bir durum yaşanmamış gibi bu “fırsatı” değerlendirip, onlarca kişiyi kapalı bir alana kapatarak eğitim vereceklerini söyleyip oyalamaya çalıştılar. Daha sonra dakikalarca beklemenin ardından bizi evlerimize yollamayı akıl edebildiler.
Arkadaşlar, görüyoruz ki patronların kâr hırsı bir işçi sağlığı sorunu haline gelmiştir. Patronlara böyle keyfi davranma cüretini veren bizim örgütsüzlüğümüzdür. Fabrikada hepimiz sendikamız Türk Metal’in yetki davasını kazanmasını bekliyoruz. Eğer canımız pahasına çalışmak istemiyorsak sadece beklemekle yetinmemeli sendikamıza sahip çıkmalıyız
Bu yazılar Gerçek gazetesinin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında yayınlanmıştır.