Metal Fabrikalarından Haberler

''Metal Fabrikalarından Haberler'' köşesinde, metal sektöründe çalışan işçi arkadaşlarımızın fabrikadaki deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz.

 

Arçelik'te Türk Metal'i şaşırtalım

Çerkezköy’de bulunan Arçelik fabrikasında çalışıyorum. 2200 kişinin çalıştığı bu yer, bölgenin en büyük fabrikalarından. Bu yüzden buralarda yaşayan kişilerin hayallerini süslüyor burası. Çalışma yöntemi bant usulü olarak gerçekleşen fabrikada çoğu bölümde iki vardiya olarak çalışılırken, belirli dönemlerde, kısmi süreli işçiler alınıp vardiya sayısı üçe çıkartılıyor. Yine bu dönemlerde ortalama 1200 ile 1400 arası kurutma makinesi, bunun kat ve kat fazlası da elektrikli motor çıkartıyoruz. Bu da belirli bir temponun olmasına sebebiyet veriyor. Ancak bant teknolojisinin çok eski olması sebebiyle bantla gelen paletlerin raydan çıkmasına, ürünlerin test aşamalarının uzun sürmesine neden oluyor. Bu durum, üretim hedefinin düşmesine sebep oluyor. Bu durumun bizi ilgilendirmeyeceğini düşünürken, karşılaştığımız durum hiç de böyle olmuyor. Öyle ki, sanki üretimin planlanmasının yapılamamasının suçlusu biz işçilermişiz gibi baskıya uygulayıp hedef sayıya vardırmaya çalışıyorlar. Tuvalete giderken bile arkamızdan söyleniyorlar, bazen de açıkça “gerekirse gitmeyeceksin kardeşim!” diye azarlanıyoruz. Yetmiyor, başka fabrikalarında klima üreten Arçelik, kendine para kazandıran işçilerine bir havalandırma yaptırmıyor, ev tipi vantilatör ile serinlik vermeye çalışıyor. Hal böyle olunca da vantilatöre yakın olan kişinin boynu tutuluyor, uzakta olan da sıcaktan pişiyor. İçeceğimiz suyu bile doldurmaya vakit bulamıyoruz. Çalışırken oturmanın bile yasak olduğu Arçelik’te Türk Metal sendikası hiçbir konuya dahil olmadığı gibi utanmasalar “patronun maşası” olduklarını kendi ağızları ile söyleyecekler. Sendika başka (!) işlere de yarıyor elbet. Aynı zamanda 4 veya 6 aylık kısmi süreli işçilerin içlerinde tanıdıkları varsa kadroya alınmalarını sağlıyor! Bu da geri kalanların emeklerinin boşa gitmesine sebep olmaktan başka hiçbir anlam ifade etmiyor. O kadar ki, 8 defa kısmi sözleşmeli olarak gelip çalışan işçi arkadaşlarımız bile mevcut. Bu duruma karşılık Türk Metal kılını bile kıpırdatmıyor! Maalesef, metal grevleri sırasında Arçelik’te ciddi bir hareketlenme olmamıştı. Anlaşılan o ki, o yüzden Arçelik’te kendini çok güvende hissediyor Türk Metal. Sanki hiçbir şey olmamış yahut da olmayacak gibi rahat hareket ediyor. İşçi kardeşlerim gelin Türkiye’nin en büyük sermayelerinden Koç’ları ve onların maşası Türk Metal’i şaşırtalım. Gücümüzü bir daha hatırlatalım! Gelin bu sefer Arçelik’te de bunu yapalım! Çerkezköy Organize’de Bursa ve Ankara işçileri gibi tarih yazalım!

Çerkezköy Arçelik Kurutma Fabrikası'ndan bir işçi

 

Karanlıktan korkmuyoruz, umudumuz var!

Omuzlarımızda ne yükler, ne sorumluluklar taşıyoruz. Biz kadın, erkek ve çocuk işçiler omuzlarımızda güzel günler görebilmenin umuduyla her sabah ve her akşam yılmadan fabrika yollarını tutuyoruz. Bazılarımız yeni bir hayat kurmak için yol alıyor, bazılarımız çocuğuna daha iyi bir gelecek sunmak için yol alıyor. Bazılarımız çalışma hayatına daha çocukken merdiven altlarında, atölyelerde başlarken, bazılarımız 17- 18 yaşında fabrikalarda çalışmak zorunda kalıyor. Biz işçi sınıfı umutlu insanlarız. Vefakar insanlarız. Fabrikalarda üretilen her bir parçada bizlerin alın teri, emeği, uykusuzluğu var. Bugün seri üretimde genç işçilerin çalışırken bir yandan bel ağrısından duramaması ve bir yandan da dişini sıkıp, işten atılma korkusuyla saatlerce çalışmak zorunda kalması aslında bizim olanı istememizin haklılığını bir daha gözler önüne seriyor. Hem bin bir türlü parça üretip hem de hiçbir haktan yararlanamamamızın doğal bir şey gösterilmesi sadece patronun ve burjuva sınıfının yarattığı bir zırvalıktır. Ürettiğimizin %99'unu patronun alması %1’ni biz işçi sınıfına reva görmeleri onların utanmazlığıdır. Gerçek biz bu toplumun üreten %99'uyuz, onlarsa sömürücü asalak %1'i. Farkında olalım. Fabrikalarda çalışan, üreten bizleriz. Biz güçlüyüz. Ve haklılığımız tamamen emek gücümüzden geliyor. Hep beraber mücadele edersek ne patron ne de diğerleri önümüzde duramaz. Tek tek geri çekilmek zorunda kalırlar. Hakkımız olanı alırız. Bu topraklarda değil belki ama tarihte, geçmiş zamanda da bu böyle oldu. Başka ülkelerdeki sınıf kardeşlerimiz baskılar arttıkça zulmün karşısında birlik oldu. Emeğimizi, alın terimizi bin bir alavere dalavereyle sömüren sistem yerle bir oldu. Yine yapabiliriz, yapacak güce sahibiz. İşte yine o gün geldiğinde biz işçiler yine bu sözü haykıra haykıra söyleyeceğiz…

Çerkezköy Arçelik Televizyon Fabrikası'ndan bir işçi

 

Faturayı biz ödemeyeceğiz

Enflasyonun yükselmesiyle hayat pahalılığı her geçen gün artmaya başladı. Her şey ateş pahası oldu. Birçok şeyden kısmaya başladık. Kredi borcu, faturalar, ev kirası yüzünden insani ihtiyaçlarımızı karşılayamaz duruma geldik. Fabrikadaki birçok arkadaşım borçları ödeyemediği için maaş kartına avans hesabı açtırıp, neredeyse bir maaş kadar eksiye düşerek borcunu ödemeye çalışıyor. Aldığımız maaş bile yetmiyor artık. Geçen sene sözleşmeden aldığımız zam bile bir işe yaramadı. Böyle giderse kredi borcunu, faturaları ödeyemez hale geleceğiz. Bu kötü gidişat sadece hayat pahalılığı değil işten çıkartmalara kadar gidebilir. Elbette ki şu yaşadığımız sıkıntıları biz işçiler yaratmadık. Krizler patronların kâr hırsından dolayı meydana geliyor ve krizin faturasını bize ödetiyorlar. Bir araya gelip örgütlenip mücadele etmeliyiz.  Sendikaları mücadele etmeye zorlamalıyız. Krizin faturasını işçiler ve emekçiler ödememelidir. Sendikalar, işçi sınıfı örgütleri bir araya gelip şimdiden mücadele etmelidir.

Bursa Oyak Renault’dan bir işçi

 

İnsanca çalışma ortamı istiyoruz

Reno yönetimi geçtiğimiz haftalarda bir anket çalışması yaparak çalışma ortamlarımızın ergonomik olup olmadığını öğrenmek istedi. Ankette çalışma postalarımızın ergonomik olup olmadığını eğer ergonomik değilse önerilerimizi yazmamızı istediler, yazdığımız önerilerden bir tanesi de ''iş yükünün azaltılması'' oldu. Ancak yapılan anket sonucunda yazdığımız hiçbir öneriyi uygulamayarak aksine en önemli olan önerimizin yani "iş yükünün azaltılması" önerisinin tam tersine, daha fazla iş yükleyerek yeni bir angajman düzenlemesi yaptılar. Yeni angajmanda iki kişinin yapması gereken işi tek bir kişiye yükleyerek iş yükünü arttıracaklar. Metal sektöründe çalışma koşulların ağır olmasından dolayı birçok işçide bel fıtığı ve benzeri hastalıklar oluşuyor, bu tarz meslek hastalıkların önüne ancak insanca çalışma ortamlarıyla ya da işçinin iş yükü azaltılarak geçilir.

Bir başka sorun ise dışarıda havaların sıcak olması ve fabrika içinin dışarıdan daha fazla sıcak olması… Bu bizi hem fiziki hem de psikolojik olarak etkiliyor. Ancak Reno yönetimi üretim içine havalandırma fanlarının yapıldığını savunuyor. Ama havalandırma fanları üretimden uzak yerlerde olduğu için hiçbir işe yaramıyor. Yönetim bunu görmediği için fabrikanın kapılarını kapatarak içerinin daha sıcak olmasına bu sebeple de iş kazalarının artmasına neden oluyor. Sanayide çalışmamıza rağmen makinelerin sıcak havalarını bile soğutamayan ev tipi pervaneleri çalışma postlarımıza süs niyetine koyarak aslında göz boyadıklarını görüyoruz.  Onlar klimalı odalarda çalışırken işçiye sıcak havada eziyet edilmesi reva değildir. Çözümü kendimiz üretmeliyiz hem Reno yönetimine hem de sendikaya baskı kurarak daha insanca ve daha çalışılabilir ortamlar yaratmalıyız.

Bursa Oyak Renault’dan bir işçi

 

Ek işte çalışmaya mahkum ediliyoruz

Bir çalışma yılını daha geride bıraktık. Her yıl olduğu gibi yıllık izne çıkarken herkesin aklında gene sorular var. Acaba izin dönüşü ne olacak? İkili vardiyaya dönülecek mi? Çalışanlar bir kez olsun kafaları rahat izne çıkamıyorlar, kafamızda hep soru işaretleri.

Çalışma olmadığı günler de öncelikle yıllık izinden düşürüldü. Devlet zaten on iki güne kadar izin veriyor. Yıllık izinler haricinde çalışılmayan günler için maaşların %76'sı verildi. Tabi bu sözde %76. Fiiliyatta bu %50'ye düşüyor. Vergiler de girince insanların maaşları iyice azalıyor. Artık ek iş yapan, tarlada çalışan insanlar var.

İzin dönüşü okullar açılacak, masraflar artacak, zamlar, vergiler gelecek. Artmayan tek şey maaşlar olunca insanlar ek işler yapacak, kredi çekecek, hayatına borçlanarak devam edecek. Bunun üzerine bir de belirsizlikler devam ediyor. İki vardiyaya düşme, işten çıkarılma endişesi.

Yapılması gereken şey belli, işten çıkarılma olduğunda hemen tepkimizi ortaya koymamız gerekiyor. İşten atılan arkadaşımıza sahip çıkmazsak sıra mutlaka bize de gelir. Bir kere boyun eğersek haklarımızı gasp etmeye, bizi yoksullaştırmaya devam edecekler.

Bursa Tofaş’tan bir işçi

 

Patronlar için sağlığımızın hiçbir kıymeti yok

Metal sektörünü hepimizin bildiği gibi hem çalışma koşulları hem de iş olarak ağır bir sektördür. Çoğu metal işçisi sektörde belli bir dönem geçirdikten sonra iş yükünün ağırlığından dolayı önemli hastalıklara sahiptir. Örnek verecek olursak bel fıtığı hemen hemen bütün metal işçilerinde görünür. Ama her zaman hastalık belimizden çıkmaz. Bazen en çok kullandığımız organlarımızdan da hastalığa yakalanabiliriz. İş yerinde sürekli elimizi kullandığımızdan dolayı bileklerimizde, dirseklerimizde de hastalık meydana gelebilir. Hastalık başımıza geldiğinde bize en yakın teknisyene durumumuzu anlatırız. O da bizi aslında oraya niye geldiği bile anlaşılmayan iş yeri doktoruna gönderir. Niye geldiği anlaşılmayan diyorum. Çünkü normal şartlarda bizim başımıza bu tip iş kazası geldiğinde sevk yazıp bizi hastaneye göndermesi gereken doktor bunun yerine hiçbir işe yaramayan bir krem sürüp bizi çalıştığımız banda geri gönderiyor. Daha sonrasında bileğimizin acısına dayanamadığımız için iş çıkışı hemen hastaneye gittiğimizde durumumuzun bir kremden fazlası olduğunu anlıyoruz. Hastaneden aldığımız raporda bileğimiz iyileşene kadar bir süre ağır işte çalışmamamız söylenmesine rağmen fabrikadaki şeflerin ve müdürlerin umurlarında bile olmuyor. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hastalandığımız yerde çalıştırmaya devam ettiriyorlar.

Fabrikadalar da sorun sadece en önemli olan sağlığımız değil. Örgütlenmemizin de önüne geçmeye çalışıyorlar. Fabrikada çalışan diğer işçilerle beraber bir araya gelmeyelim diye sıradan molalara bile beraber çıkmamıza müsaade etmiyorlar. Herkesi posta posta bölüp farklı saatlerde molaya çıkarak bir araya gelip örgütlenmemize engel olmaya çalışıyorlar. Ama biz metal işçileri olarak yapılan bütün haksızlıklar bütün engellemelere karşı bir araya gelip sendikalaşmalıyız. Sadece fabrikalarda değil mahallelerde evlerde bir araya gelip patronlara karşı örgütlenmeliyiz.

Bursa Akwell’den bir metal işçisi

 

Promosyon hakkımız gasp edilemez!

Merhaba, ben BPlas Gölcük fabrikasında 3 yıldır çalışan bir işçiyim. İşyerinin aylık maaş ödemelerinin elden yapılması büyük firmalar için olanaksız ve yasal değildir. Bu sebeple bankalar işyeri çalışan maaşını bankalara yatırır. Ülkemizde bankalar arasındaki rekabet sebebiyle yüksek çalışan sayısı olan kurumsal işyerlerine, çalışan sayısına bağlı olarak para, bonus hatta üretim araçları dahi hediye edilebiliyor ve bundan patronlar nasipleniyordu. Bireysel davalarla, işçilerin hakkını aramasıyla ve çıkan genelgelerle artık bu “promosyonlar” işçilere de ödenmeye başladı. Biz bu ek ücretleri ilk geçen sene almaya başlayacaktık fakat üzerinden 15 ay geçmesine rağmen hala alınamadı.

Sendika temsilcileri aylardır gün vererek erteliyor fakat bir türlü vaat edilen günlerde promosyon yatmıyor. Yoksulluk sınırının 5600 TL’yi aştığı bu günlerde biz işçiler gelecek 1 TL’nin bile planını yapmak zorundayız. Patronlar ve hükümet yıllarca bankalardan gelen bu promosyon paralarının üzerine yatmıştır ve genelgelere rağmen hala yatmaktadır. Bu da gösteriyor ki ne patronlar ne de devlet işçinin hakkını korumuyor, işçiler bu haklarını söke söke alıyor ve almalıdır da. İşçi kardeşim, hakkını savun, sendikalaş ve hakkını patronlara meze etme.

Kocaeli BPlas’tan bir işçi

 

Flormar direnişi kazancak!

Flormar’da direniş bu yazının yazıldığı sıralarda 3 aya yaklaşıyor. Flormar’da çoğu kadın yüzlerce emekçi, sendika hakkı ve işe dönmek için mücadele ediyor. Tüm işçi sınıfımıza ama öncelikle ezilen, horlanan, eve kapatılan kadınlara örnek oluyorlar. Petrol-İş sendikası o fabrikaya halaylarla, şarkılarla girecek. Yüzlerce işten atılan kardeşimiz işe dönecek. Flormar işçilerinin işe iadesi için elimizden geleni yapmaya hazırız. Fabrikalardan emekçiler olarak ziyaretlerimizi sürdürüyor, kendi fabrikamızda Flormar işçilerinin direnişini anlatıyoruz.

Flormar işçileri kendi ifadeleriyle F tipi cezaevi yani Flormar kapısında söyledikleri şarkıda “çarkı bozuk bu düzene biz HAYIR     deriz” diyordu. Hep birlikte bozuk düzenin çarkçısı patronlara HAYIR demenin vakti gelmiştir.

Gebze’den metal işçileri

 

Tüm sıkıntılarımızı birlik olarak çözeriz

Merhaba arkadaşlar.Ben Tuzla OrganizeSanayi bölgesinde güneş paneli üreten bir fabrikada çalışıyorum. Fabrikamızdageçtiğimiz hafta bir kadın arkadaşımız aşırı sıcaktan bayıldı.Bunun nedeni ise hem havalandırma sistemi olmadığı için hemde makinaların çalışınca sıcak havayı dahada arttırmasıdır. Bu kötüçalışma koşullarından dolayı işi durdurduk. Fabrika müdürügelip bizden özür diledi ve havalandırma sistemini en kısa zamanda düzelteceğini söyledi.Bu durumunbiz işçilerde daha fazla memnuniyetsizlik yaratması yetmezmiş gibi bize yeni bir sipariş aldıklarını ve bayrama kadar bir ay boyunca 2vardiyanında 12 saat çalışmasını istediler. 12 saati bize zorla kabul ettirmelerinden sonra gece vardiyasındaki arkadaşlarımızın aşırı uykusuz gündüz vardiyasındaki arkadaşlarımızın ise hem sıcaktan hemde aşırı çalışmaktan bitkin olması sosyal hayatımızı çok zora soktu. Ne dışarı çıkıp doğru düzgün hava alabildik ne ailemizle zaman geçirebildik. Ama bu duruma karşı, birbirine yabancı olan iki vardiya birbirlerini daha fazla tanıdılar beraber dilekçe hazırlayıp imza topladık. Yönetim ise imzadan haberi olur olmaz geri adım attı ve sonunda bir bahaneyle 12 saatten 8 saate geçildiğini açıkladılar. Bu zorlayıcı şartlardan açık açık “birlik olduğunuz için geri adım attık” diyemeden sanki şikayetçi olduğumuzdan haberleri yokmuş gibi geri adım attılar.

Bu olaydan sonraişçiler birlik olduğumuzda hak mücadelesini kazanabileceğimizi anladık. Bu kriz döneminde işçi atmaların yoğun olduğu zamanlarda asla geri adım atmamalıyız. Aksine her türlü kazanıma ilk önce sahip çıkıp sonrada kazanımlarımızı arttırmalıyız. Keza kriz onların,bedelini ödeyenler ise hep bizler oluyoruz. Ama artık bu durumun katlanılmaz bir hale geldiğini her işçi arkadaşımızın bilmesi gerekiyor. Bugün kendi aramızda bir birlik kurduk yarın sendikaya daha fazla ihtiyacımız olduğu dönemlerde çetin mücadeleler verebiliriz ama bu zorlukların üstesinden gelmenin tek yolu ise ilk önce kendi çalıştığımız fabrikalarda birliğimizi tesis etmek daha sonrada diğer fabrikalardan arkadaşlarla ekmek mücadelemizi olabildiğince daha yükseğe taşımaktır. Bu memleket onu krize sokanların değil her karış toprağı rahatca nefes alsın diye üreten biz işçilerindir.

Tuzla Organize Sanayi'den bir metal işçisi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2018 tarihli 107. sayısında yayınlanmıştır.