İşçinin ekonomisi: MESS yalanlarına karşı metal işçisinin gerçeği
Patronlar nasıl ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar?
MESS grup toplu sözleşmeleri bir kez daha patron ve işçiyi karşı karşıya getirdi. MESS, işçilere teklif ettiği 6 aylık yüzde 6,05 ücret zammı oranını en son yüzde 17’ye çıkardı. MESS ile danışıklı dövüş içindeki Türk Metal sendikası da sözleşmeye imza atıp bir zafer kazanmış havalarına girdi. Daha sonra Birleşik Metal-İş sendikası da fabrikalardan yükselen grev iradesini hiçe sayarak anlaşmaya imza attı. Görünürde teklif neredeyse 3 katına çıkıyor. Ama işin özü ölümü gösterip sıtmaya razı etmek. Enflasyon dolayısıyla alım gücü düşen işçilerin bırakın refahını arttırmayı kayıplarını dahi karşılamayan bir ücret artışı bu.
Ancak işin esas önemli boyutu başka bir yerde yatıyor. İşçilerin alım güçleri giderek düşerken patronlar her bir işçi üzerinden daha fazla kâr etmeye başlıyor. Yani sömürüyü arttırıyorlar. Patronlar yine sözleşme dönemi gelince ağlamaya, sızlanmaya krizden şikayet etmeye başladı. Oysa rakamlar tersini söylüyor. Bu yazıda Birleşik Metal-İş sendikasının “Metal İşçisinin Gerçeği” başlıklı çalışmasında ortaya konan rakamları işçi ve emekçilere aktararak Türkiye’de işçi sömürüsünün boyutlarını göstermeyi ve patronların yalanlarını deşifre etmeyi amaçlıyoruz.
Patronların kriz fırsatçılığı
“İşler kötü, piyasa durdu” diyen metal sektörü patronları krizin baş gösterdiği 2017-2018 yılları arasında çalışan başına üretimden satışları yüzde 25 ile yüzde 36 arasında arttırmışlar. Daha ucuza çalışıp daha fazla üreten Türkiye’deki bir işçinin verimliliği (örneğin otomotiv sektöründe) Almanya’daki aynı işçinin 1,5 katı, Belçikalı işçinin neredeyse 2 katı, Yunanistanlı bir işçinin ise 3 katı!
Patronların emek hırsızlığı
Sözleşmelerde işçi ücretleri artıyor gibi gözüküyor ama gerçek farklı. Örneğin 2015’ten bu yana iki toplu sözleşme gören Arçelik fabrikasında işçi ücretlerinin toplam maliyet içindeki payı yüzde 33 oranında azalmış. Türkiye’nin otomobil devlerinden Ford’da bu azalış yüzde 25 iken, Tofaş’ta bu azalış yüzde 48’e varıyor.
Sendikalaşma az, grev hakkı yoksa sömürü çok olur
Aslında bu durum bize verimliliğin değil sömürünün boyutlarını anlatıyor. İşçiler ürettikleri değerden aldıklara paya göre sıralandığında verimlilikte rekor kıran Türkiye işçisi, sıra ürettiği değerden pay almaya gelince en alt sırada yer alıyor. Bunun sebebi Türk işçisinin milli özellikleri değil elbette. Tek sebep var o da Türkiye’de sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışanların oranının düşük olması. Üstelik var olan sendikaların birçoğunun Türk Metal gibi işbirlikçi olması, grev hakkının da yasaklarla ve engellemelerle kısıtlanması işçi sınıfının yoğun sömürü altında olmasının başlıca nedeni.
Kriz işçiyi vuruyor patronu zengin ediyor
Kriz işçiyi vuruyor patronu zengin ediyor. Örneğin döviz kuru artıyor, Türk Lirası değer kaybediyor, işçi için hayat pahalılığı artıyor ama ihracatçı patron, işçiye Türk Lirası ile ödeme yapıp dışarıya malını Avro ve Dolarla sattığı için döviz kuru arttıkça daha fazla kâr ediyor. Enflasyon her gün işçinin alım gücünü aşağı çekiyor ama enflasyon zamları altı ayda bir yapılıyor. Üstelik bu zamlara kaynaklık eden resmi enflasyon rakamları ile çarşıda pazarda emekçinin karşılaştığı manzara hiçbir zaman birbirini tutmuyor.
Grev haktır! Sömürüye karşı işçi üretimden gelen gücünü kullanmalıdır
Bu sömürü gerçeğini değiştirmenin tek yolu işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanmasıdır. İşçiler grev yaptığında belki grev süresince ücretlerinden olur ama patronlar emek sömürüsünden kazandıkları milyarları kaybederler. Bu yüzden dayatmalara boyun eğmeyen ve grev hakkına sahip çıkan, işgal, grev, direniş diyen metal işçileri doğru yoldadır ve doğru yolu göstermektedir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2020 tarihli 125. sayısında yayınlanmıştır.