Koronaya karşı sendika, direnen işçileri unutma!
Koronavirüs salgınının yayılmasını engellemek için zorunlu olmadıkça evden çıkmayın çağrıları sürerken, işçilerin yine mesai yollarına düştüğünü, en fazlasından iki tane dezenfektan koyulan fabrikalarda, işyerlerinde eski düzen kalabalık şekilde çalıştırıldığını anlatan birçok yazı Gerçek gazetesinin sayfalarında ve internet sitesinde var. Sermaye düzeni bunca teknolojiye, kaynağa rağmen insanların ihtiyaçlarını karşılama kapasitesinden yoksun, dünya çapında sapır sapır dökülüyor. Ama patronlar böyle bir salgın döneminde de toplumun ihtiyaçlarına yönelik değil, yine kendi cebini doldurmak için, işçisinin de toplumun da sağlığını yok sayarak kendi çarkı dönsün istiyor. Koronavirüs salgını başladığından beri herhalde dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu, eller ne kadar süreyle yıkanmalı, 14 gün kuralı ne, her şeye hâkim hâle geldi. Sosyal mesafelenme gibi, bu zamana kadar aşina olmadığımız terimler havada uçuşuyor. İnsanlar alınması gereken tedbirleri bilip de uygulamayan, rahat davranan eşine dostuna kızıyor. Ama rahat davranmak ne ki, tedbirleri uygulamak isteyeni de engelleyen hatta uygulatmamak için örgütlü davranan bir kesim var: sermaye.
Fabrikalardan Haberler sayfalarında, fabrika işçisi yoldaşlarımız, dostlarımız kendi fabrikalarında alınan ya da alınmayan önlemleri anlatıyor, bunları başka fabrikalarda alınan tedbirlerle kıyaslıyor. Koronavirüs salgınından da her anlamda en fazla bir bütün olarak işçi sınıfı etkilenirken, fabrikalar arasındaki farklarda belirleyici bir faktör esas olarak öne çıkıyor, sadece bu yazılardaki fabrika ve işyerlerinde bile kendisini gösteriyor: Sendikalı olup olmamak. Evet sendikaların olduğu fabrikalardaki önlemler de dört dörtlük, tam anlamıyla yeterli değil belki ama önlem almaya daha erken bir aşamada başlayanların, diğerlerine göre daha sıkı önlemler alanların, ücretli idari izin gibi uygulamaların çoğunlukla sendikalı işyerlerinde olması da tesadüf değil. Sendikalı olmak, örgütlü olmak, iş kazası denilen iş cinayetlerine karşı da, Koronavirüs örneğinde olduğu gibi böyle olağanüstü durumlarda salgın hastalığa karşı da işçinin canını, sağlığını daha fazla koruyor.
Ve bu düzende patronlar işçilerin sadece sağlık hakkını değil, aynı zamanda sendikalı çalışma hakkını da gasp ediyor. Türkiye’de ilk Koronavirüs vakalarının ortaya çıktığı günlerde, sendikalaşma hakkının gasp edilmesine karşı birçok fabrikada direniş vardı. Bursa’da tamı tamına iki senedir direnen Cargill işçileri… İzmir Gaziemir Serbest Bölge’deki biri tekstil diğeri metal olmak üzere iki fabrikanın, SF Trade ve Kale Pratt&Whitney fabrikalarının direnen işçileri… Gebze’de dört aydan uzun süredir mücadele eden VİP Tekstil işçileri… Çorlu’da Megam Tekstil direnişinden işçiler… Ve nihayet sendikalaştıkları için tam o günlerde işten atılan ve buna karşı bir direniş başlatan İstanbul Esenyurt’taki Kartek Metalurji’de çalışan metal işçileri… Bugün bu direnişlerin hiçbiri devam etmiyor, hepsine ara verilmiş durumda. Bazısında mücadele eden işçiler, direniş alanının koşulları riskli olabileceği için önlem amacıyla direnişe ara verdi. Bazısında fabrikanın içinde üretim durduğu için direnişe ara verildi. Hepsinde yaşananlar birbirine benzer. Hepsinde patronlar sendikalaşmayı kırmak için türlü manevralar yapıyor, işten çıkardığı işçiye “sendikadan istifa et, gel başla” diyor, içeride hâlâ çalışan işçiye sendikadan istifa etmesi için baskı uyguluyor ya da sendikadan istifa karşılığı ek zamlar, ikramiyelerle adeta rüşvet veriyor, yani ne pahasına olursa olsun sendikayı fabrikaya sokmamaya çalışıyor. Ve yine hepsinde direnişçi işçiler, her türlü bedeli göze alarak sendikalı çalışma hakkını savunuyor. Ve bugün Koronavirüs belasına karşı verilen savaş da sendikalı-sendikasız fabrikalar arasındaki fark da bir kez daha sendikalı olmak için direnen işçilerin, aylarca hatta yıllarca bu mücadelede ısrar etmesinin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Bugün bu mücadelelere direniş alanlarında ara verilmiş olabilir, ama mücadele devam ediyor. Onların mücadelesinin, kazanımla sonuçlanan her mücadelenin işçi sınıfının hanesine yazıldığını unutmayalım. Dün olduğu gibi, bugün de sahip çıkalım.