Kıdem tazminatında bilim kurulu olur mu?
En baştan söyleyelim kıdem tazminatında bilim kurulu olmaz. Olursa da bilimle falan alakası olmaz. Tamamen tıbbi ve bilimsel bir alan gibi görünen Koronavirüs salgınında bile meselenin bilimsel olduğu kadar sınıfsal olduğunu gördük. Örneğin maskenin bilimsel olarak 2 saatte bir değiştirilmesi lazım. Ama bilim kurulu işçilere günde iki tane maske yeter dedi. Tüm nüfusa yönelik yaygın test yapılması salgının kontrolü için mutlak bir gereklilikti ama bilim kurulu bunu çok maliyetli gördü. Ülkede döviz kıtlığı oluşunca, bilim kurulunun profesörleri çıkıp tatil planlarını anlatmaya, uçak seyahatlerinin, otellerin, havuzların ne kadar güvenli olduğundan bahsetmeye başladı. Hâl böyle iken tamamen sınıfsal çıkarların karşı karşıya geldiği kıdem tazminatında devletin oluşturacağı bilim kurulunun ne menem bir şey olacağı belli değil mi?
Koronavirüsün genetiği, aşısı, tedavisi hâlâ araştırılıyor, semptomları, yayılma biçimleri, sıcaktan etkilenmesi vb. ile ilgili sürekli yeni bilgiler, araştırma sonuçları gündeme geliyor. Kıdem tazminatı ise her yönüyle ayan beyan gözümüzün önünde olan bir şey. Sermaye ve iktidar bilinçli olarak kıdem tazminatı meselesinin üzerinde bir gizem yaratmaya çalışıyor. Tayyip Erdoğan çıkmış “kıdem tazminatını birilerinin insafına bırakmadan kalıcı ve garantili bir sisteme” bağlamaktan bahsediyor.
İşçilerin yüzde 90’ı kıdem tazminatı alamıyormuş. Kıdem tazminatı işverenin insafına kalmışmış. Bu sorun nasıl çözülürmüş? Sanki dertleri bu! Yalanınızı sevsinler. Bu konuda araştırma yapmaya gerek var mı? Sebepler belli. Kayıt dışı çalıştırma, her sene kağıt üzerinde girdi çıktı yapma, iflas kanununda işçi alacaklarının devletin, bankaların, diğer şirketlerin ardından en sonda gelmesi ve en yaygın olarak da İş Kanunu'nun 25/2. maddesini patronların suistimal edip, işçiye iftira atıp, işçiyi tazminatsız çıkarması ve patronun değil, işçinin haklı olduğunu ispat etmek için mahkemelerde süründürülmesi…
Bu saydığımız sebeplerden biri hariç hepsi patronlar tarafından mevcut yasaların alenen çiğnenmesinden ileri gelmektedir. Dolayısıyla kıdem tazminatını patronların insafına terk eden bizzat kanunun alenen çiğnenmesine göz yuman iktidarın kendisidir. Erdoğan, 2011 yılında Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin bir konferansına katılıp bu gerçeği şöyle itiraf etmişti: “Tekstil sektöründe bugün 2 milyon civarında işçiden sadece 350-400 bin işçi kayıtlı, bunun farkındayız, biliyoruz ama katlanıyoruz.”
İcra iflas kanununda işçiler lehine değişiklik yapmak isteyenin de elini tutan yoktur. Bir gecede işçi alacaklarını ilk sıraya çıkarırlar. Olur biter. İşçilerin haklarını torba yasalara doldurup gasp eden yasaları bir gecede yangından mal kaçırırcasına geçirmeyi, grev yasaklarını korsan taksi yasasının kenarına iliştirip geçirme numaralarını iyi bilirler!
Kıdem tazminatını alamayanlara değil, alabilenlere bakalım bir de. Bunlar sendikalı işçilerdir. Sendikalı, örgütlü işyerlerinde işçinin hakkı patronların insafına kalmaz. Ancak Türkiye’de sendikalaşma oranı yüzde 10’un altındadır. Neden mi? Çünkü Anayasa’yı ve yasaları çiğneyerek sendikalaşma hakkını gasbeden patronların arkasında da aynı iktidar vardır. İşten çıkartmanın güya yasak olduğu bu günlerde Çerkezköy’de MTN fabrikası işçileri sendikalaştıkları için kapı dışarı edilmişlerdir. Son olarak fabrika önündeki eylemleri “pandemi” sebebiyle, “bilimsel” sebeplerle yasaklanmış bulunmakta. Cargill, VİP Giyim, SF Trade, Kale Pratt ve daha nice fabrikanın işçileri aynı sebeple işlerinden oldular. Direniyorlar, haklarını arıyorlar. Devletin hiçbir şey yapmasına gerek yok. Anayasayı ve yasaları uygulasa yeter. İşçiler örgütlenir kıdem tazminatını da bihakkın almasını bilir.
Sorun belli, çözüm belli. Bilim kurulu ancak meselenin sınıfsal bir çatışma olduğu gerçeğini gizlemeye ve çarpıtmaya yarar. Hukukçular, iktisatçılar, çalışma ekonomisi uzmanları ve konuyla ilgili tüm bilim insanları kıdem tazminatı ile ilgili bir katkı sunmak istiyorlarsa yapmaları gereken tek şey, birikimlerini, enerjilerini ve zamanlarını kıdem tazminatı hakkını savunmak için harekete geçmiş bulunan işçilerin hizmetine sunmaktır. En acil olarak da bu mücadelede işçi sınıfının yanında yer almak ve meselenin bilim kisvesi altında çarpıtılıp saptırılmasına mani olmaktır. İhtiyaç bir kıdem tazminatı “bilim kurulu” değil, kıdem tazminatını savunma komitesidir!