İşçi aidatları işçi direnişlerine!
Asgari ücret gündemi geldi geçti, 10 milyondan fazla insan Ocak ayında 2.651 lira olarak belirlenen, açlık sınırının da altında kalan (net asgari ücret AGİ hariç 2.557 lira 90 kuruş) ücretlerle baş başa kaldı. İktidarı ve patronları ikna ederek bu açlık dayatmasından kurtulmanın bir yolu yoktu. Yine örgütlenmekten başka bir yol yok. Mesela 2020’de asgari ücretle çalışan Chen Solar işçileri 2021’de imzaladıkları toplu sözleşmeyle ücretlerini 3.500 liraya çıkartıp pek çok sosyal ve sendikal hak elde ettiler. Tabii ki bu kolay olmadı. Chen Solar patronu sendikalaşmayı öğrenir öğrenmez, yeni dönemde patronlara Erdoğan’ın lütfu olarak sunulan ücretsiz izin saldırısıyla öncü işçileri biçmeye yeltendi. İşçilerin üretimi durdurarak cevap vermesi ve sınıf dayanışması ile bu saldırı püskürtüldü ve patron masaya oturtuldu.
Chen Solar olumlu örneklerden… Ancak Cargill’de, Döhler’de, Migros Depo’da, Systemair HSK’da ve daha pek çok yerde işçilerin açlık dayatmasına karşı girdikleri örgütlenme mücadelesi işten atmalarla karşılaşıyor ve mücadele fabrika önlerindeki direnişlerle devam ediyor. Sendika üyeliği anayasal bir hak, ama patronlara sendikal yetkiye itiraz olanağı verilmiş. Patronların itirazı sonucu değiştirmiyor ama mahkemeler yıllarca sürüyor. Zamanın yıpratıcılığına ekonomik zorlukların yıldırıcı etkisi ekleniyor. Tüm bu zorluklar aşıldığında dahi iş bitmiyor. Baldur Süspansiyon’da olduğu gibi mücadele grev biçiminde devam etmek zorunda kalıyor.
Bu direnişler ve grevler asla o iş yerlerindeki işçilerin derdi olarak görülemez. Bu direniş alanlarında işçi sınıfının kavgası veriliyor. Açlık dayatması olan asgari ücrete, insanlık dışı çalışma koşullarına karşı işçi sınıfının topyekûn savaşının ön safları buralar. Bu apaçık gerçeğe itiraz edecek olabilir mi? Peki bu ön saflarda verilen kavgada sendikalar üzerine düşeni yapıyor mu? Dayanışma çok önemli. Dayanışmanın manevi boyutu, mücadele eden işçilerin yalnız olmadığını görmesi, sınıf kardeşlerinden ve toplumdan moral güç alması en önemli direnç unsuru. Ama bu yetmiyor ve asla yetmez de… Direnen, greve çıkan işçilere verilecek maddi destek de son derece önemli ve belirleyici.
Sendika başkan ve yöneticilerinin aldığı fahiş denebilecek kadar yüksek maaşlar her dönemde gündeme gelir. Bu, sendikaların kanayan yarasıdır. Ama mesele sadece bürokratların işçinin sırtından geçinmesi olarak görülemez. Esas mesele bürokrasinin sendikaların elindeki maddi gücün sınıf mücadelesine seferber edilmesini engellemesidir. Burada mesele mücadeleye gidecek parayı yöneticilerin yemesi değil. Bürokratlar aldıkları fahiş ücretleri iki katına çıkarsalar dahi sendikaların sürmekte olan ve yeni başlayacak olan direnişleri, grevleri maddi olarak destekleyecek kaynakları var. Sendikaların grev ve örgütlenme fonlarında milyonlarca lira atıl şekilde tutuluyor. Bu paraları bürokratlar yiye yiye bitiremez. Ama yine de muslukları sıkı sıkıya kapatıyorlar. Çünkü örgütlenen, direnen, bilinçlenen işçi, sendikasını da denetler. Hesap sorar. İşte bürokratların istemediği budur.
Elbette ki her sendikanın kaynakları aynı derecede geniş değil. Özellikle iş kolu barajları yüzünden toplu sözleşme yetkisi olmayan küçük sendikaların durumu çok vahim. En basit örgütlenme faaliyetlerini bile zor finanse edebiliyorlar. Ama konfederasyonlar neden var ki? Sadece basın açıklaması yapıp, hükümetten randevu almak, başkanlarını emekli olunca milletvekili yapmak için midir bu konfederasyonlar? Eğer bir grev ya da direniş tüm sınıfın çıkarlarının müdafaa edildiği bir mevzi ise o halde iş kolu, sektör, sendika ayrımı olmadan tüm maddi manevi gücün bu kavga için seferber edilmesi gerekmez mi? Sadece bu da yetmez. Sınıf dayanışması tüm konfederasyonları kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Buna da kâğıt üstünde itiraz eden çıkmaz biliyorum ama pratikte mümkün olmadığı söylenecektir.
Hepsi mümkündür. İmkânsız olduğundan değil, sendika bürokrasisi imkân vermediğinden bu dayanışma kanalları kapatılmaktadır. O hâlde bu tablo bizim önümüze çok somut bir gündem getirmektedir. Eğer patronların ve istibdadın işçi sınıfına reva gördüğü açlık ve sefalete karşı örgütlenerek cevap veriyorsak; bu uğurda mücadele ediyor ve direniyorsak; mutlaka aynı zamanda sendika bürokrasisine karşı da mücadele etmeliyiz. “Sendikaya üye ol! Sahip çık! Denetle!” diyoruz. Tüm direniş ve grev alanlarına her gelen sendikacıya, işçiler sendikaların ve konfederasyonların grev ve örgütlenme fonlarını sormalıdır. Örgütlerinin maddi güçlerinin direnişlerin kazanması için seferber edilmesini istemelidir. Bizim işçimiz gururludur, istemez. Bizim işçimiz “açlıktan ölmeyiz, biz bu yoldan dönmeyiz” sloganı atar grev direniş meydanında.
Hayır işçi kardeşim… Hakkın olmayan bir şeyi talep etmiyorsun. Dahası kendin için bireysel bir istekte de bulunmuyorsun. Ön cephede savaşan bir askerin ihtiyacı olanları, daha iyi savaşmak ve bu savaşı kazanmak için istiyorsun. Üstelik istediğin şey bürokratların malı da değil işçi sınıfının birikimidir. Sormaya bile gerek yok; direnişlere ve grevlere gidecek her kuruş işçi sınıfının helalidir.
Bu yazıyı podcast hesaplarımızdan dinlemek için tıklayın.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2021 tarihli 137. sayısında yayınlanmıştır.