Fabrikalardan Haberler - Ocak 2019
"Fabrikalardan Haberler'' köşesinden, farklı sektörlerde çalışan işçi arkadaşlarımızın deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz. Bu sayıda Bursa, İzmir, Gebze ve İstanbul'dan işçi arkadaşlarımızın yazdığı yazılara yer veriyoruz.
Haklıyız kazanacağız! - Cargill direnişinden bir işçi
Nisan 2018’de başladığımız Cargill direnişimizin 259. günü oldu. Direnişimiz devam ederken yeni bir yıla girdik. 2018'den şu ana kadar kararlılıkla sürdürdüğümüz mücadelemizin meyvelerini 2019'da hep beraber toplayacak ve hep beraber kazanımlarımızın mutluluğunu yaşayacağız. Bugün hala ilk günkü gibi inancımızı ve umudumuzu koruyoruz. Çünkü Cargill yönetiminin aksine biz haklıyız ve kazanacağız. Havaların soğumasına rağmen Cargill yönetimine bu direnişten vazgeçmeyeceğimizi göstermek için hergün fabrikanın önündeyiz ve olmaya devam edeceğiz. Çünkü biz sadece fabrika önünde varilde yaktığımız ateşle değil, içimizde yaktığımız direniş ateşiyle de ısınıyoruz ve ısıtıyoruz. Bizim derme çatma çadırımız onların son moda döşenmiş ofislerinden daha sıcak ve bizim çadırımızda masa sandalye olmasa bile içinde kararlı, hala direniş ateşiyle yanan Cargill işçileri var. Bizim direnişimiz sadece bugün bizim için değil, çocuklarımız içindir de. Biz bugün çocuklarımıza ne kazanım bırakırsak onlar da yeni mücadelelerle çocuklarına daha iyi kazanımlar bırakacaktır.
2019 turizm işçilerinin yılı olacak - Bursa'dan bir turizm işçisi
Bir yılı daha geride bıraktık. Geride kalan yılın turizm işçileri için önceki senelerden bir farkı olmadı. Her yıl olduğu gibi turizm işçilerinin durumu bir önceki sezona oranla daha kötüye gitti. Son iki yıldır olduğu gibi sadece fazla mesai ücretlerini ve haftalık izinlerimizi kaybetmedik. Her sezon ilk üç ayı sigortalı çalışma hakkımızı da patronlar ve onların hükümeti sayesinde kaybettik. Peki bu nasıl oldu. Her yıl çalışırken bizden kestikleri işsizlik kestilerinden biriken parayı, patronlara peşkeş çekmek için biz işçilere çalıştığımız zamanlarda maaş olarak ödediler. Sadece bizim olan parayı gasp etmekle kalmadılar. Az önce de söylediğim gibi bizi her sezonun başında sigortasız çalıştırdılar. Kendileri her sezon turizm rekorları kırarken biz turizm işçileri ise her sezon sadece açlık rekorları kırmaya başladık. 2016 yılı turizmde kriz var bahanesi ile bir çok otelden maaşlarımızı bile almadık. 2017 yılına geldiğimizde ise bir önceki senenin acısını gene biz turizm işçilerinin haklarını tırpanlayarak az elemana çok iş yaptırarak çıkardılar. 2018 yılı ise aynı sorunların katlanarak büyüdüğü biz turizm işçilerinin maaşlarının enflasyon karşısında eridiği ve bir önceki senelerden kalan borçlarımızın büyüyerek ilerdiği bir yıl oldu. Ama yeni gelen sene patronların değil biz işçilerin patronlara karşı birleştiği yıl olması gerekiyor. Bu yıl bütün turizm işçileri olarak sendikalarda örgütlenip hakkımız olanları geri almalıyız.
Söylemez’de son sözü işçiler söyleyecek - Gebze Söylemez Kauçuk’tan bir işçi
Merhaba arkadaşlar, ben Gebze’de bulunan ve yedek otomobil parçası üreten Söylemez Kauçuk fabrikasında çalışıyorum. Fabrikada diğer sendikasız fabrikalarda olduğu gibi keyfi çalışma sistemi var, iş güvenliğinin olmaması da cabası. Fabrikaya girer girmez pres makinalarında çalışan arkadaşların zor şartlarda çalıştığını gördüm. Pres makinaları kullanan arkadaşlarımızın eldivenleri ısıya karşı onları korumuyor aksine eldivenler ellerinde yanıyordu. Bu makinalarda çalışan arkadaşlarımızın tek sorunu ise ellerinin yanması değil aynı zamanda maskeleri de yok. Çalıştıkları ortam hem çok tozlu hem yoğun bir kauçuk kokusu içinde. Fabrikaya iş güvenliği uzmanı ayda iki kez geliyor işçilere maske, eldiven kullansınlar diye öğüt veriyor lakin bunun için patrona en ufak bir talep gitmiyor. Yeni gelen işçilere iş güvenliği sınavı yapılıyor ama bu sınav da gayet göstermelik. Çünkü sınavda bahsi geçen maskeleri de koruyucu eldivenleri de daha görmedim. Gelgelelim benim çalıştığım bölüme, kalite bölümünde çoğunlukla kadınlar çalışıyor ve çok kuvvetli yapışkan kimyasal maddeler çıplak elle kullanılıyor dolayısıyla hem eller hem gözler yanıyor.
Bir diğer mesele ise tutanaklar, işçiler bu fabrikada çok fazla tutanak yiyor, çok fazla baskıya maruz kalıyor lakin patrona bu da yetmiyor. Eğer işçiler birden fazla tutanak yerse yakacak parası, gece çalışma ek mesaisi gibi paralarını vermeyebilirmiş, son toplantıda vardiya amiri herkesi böyle tehdit etti. Sendikasız fabrikalarda en nihayetinde bu sorunlar her zaman yaşanıyor. Ama bu devran böyle geldi böyle gitmeyecek, tabiki sendikalı fabrikalardaki örgütlü işçi kardeşlerimizi kendimize örnek alacağız, birlik olacağız ve bu fabrikada işçilerin aleyhine olan tüm sorunları teker teker çözeceğiz.
Söylemez’de son sözü işçiler söyleyecek!
Nankör olan işçiler değil patronlardır! - İzmir’den bir gıda işçisi
Merhaba dostlar. Yeni yıl ile birlikte bizi daha zor bir dönem bekliyor. Asgari ücrete yapılan zamla birlikte patronların tavırları daha da belirginleşti. Eskiden aba altından sopa gösteren patronlar şimdi açık açık her fırsatta bizi işten kovmak ile tehdit ediyorlar. 10-12 saat çalışmak patronların gözünde yasal çalışma saatleri haline geldi. En ufak sesini çıkardığın takdirde, 'dışarda yüzlerce işsiz var, nankörlük yapmayın kapının önünde bulursunuz kendinizi' diyerek sindirmeye çalışıyorlar işçileri.
Yapılan zam bizi açlık sınırından kurtarmadı, enflasyon canımıza okumaya devam ediyor hala. Fakat şu zam bile patronlara, bizi kemiklerimize kadar sömürmeye hakkı olduğunu düşündürdü. Şunu aklımızdan çıkarmayalım; patronlar bize iş vermiyor, biz üretiyoruz ve biz iş yapıyoruz. Sonuç olarak ancak ve ancak örgütlenerek, birlikte hareket ederek bunların elini kolunu bağlarız. Önce çalışma arkadaşlarımızı sonra işyerlerimizi örgütleyerek, sendikalı olarak ve sendikamızı denetleyerek bu düzeni değiştirebiliriz.
Geleceğimizi patronların insafına bırakmayalım - İstanbul Mövenpick otelden bir turizm işçisi
Ekonomik kriz gün geçmiyor ki zamlarla biz işçilerin ensesinde olduğunu hatırlatmasın... Ve bu kriz durumu 2019’da da devam edecek. Her geçen gün ocağımızdaki tencerede pişen yemeğin kalitesi ve miktarı azaldıkça, patronların zevk ve sefa içinde yaşadıklarını gördükçe kinleniyor insan.
Enflasyonun yol açtığı hayat pahalılığı yaşam standardımızı dibe düşürürken krizi yaratanlar ikramiye, yakacak ve yol gibi kazanılmış haklarımızda kesinti yapıyorlar veya hiç vermiyorlar.
Çalıştığım otel, açılışından beri (15 yıl) en iyi yıllık kazancını yaptığı ve dünya üzerinde 100’ün üzerindeki şubeleri içinde en çok kar eden otel olduğu halde ikramiyelerimizi vermedi. Göğüslerini gere gere markanın büyüklüğünü, kalitesini anlatır dururlar ama bizim karnımız ancak ocağımızda pişen tencere dolu olunca doyuyor. Bu sene ikramiye verecekler mi, enflasyon zammı verecekler mi diye beklememeli ve gaspedilen haklarımızı almalıyız.
Patronların hepsi sendikalı, hem sendika hem dernekleri üzerindeki kendi haklarını koruyorlar ve en önemlisi birlikte hareket ediyorlar. Biz neden birlikte hareket edemeyelim, beklemek yerine sendikal mücadele vererek zincirin bir parçası da biz olabiliriz.
Gücümüzün farkına varalım! - İstanbul Radison Blu Otel’den bir turizm işçisi
Herkese merhaba ben İstanbul Radison Blu Otel’de çalışıyorum. Oldukça lüks bir otel burası. Radison zincir otellerinden biri. Otel Atatürk Havaalanına çok yakın olduğu için hem uluslararası yolcular hem de ülke içindeki yolcular burada kalmayı tercih ediyordu. Otel kapasitesi oldukça geniş olduğundan doluluk oranı hep üst sınırda bir oteldi. Ama yaklaşık bir yıldır ekonomik krizden dolayı doğru düzgün yolcu gelmiyor. Tüm bunlar bir yana biz krizi çifte yaşıyoruz çünkü Atatürk Havaalanı’nın Arnavutköy’e kısmen taşınmasıyla birlikte misafir sayısı da ciddi derecede azaldı.
Oteldeki misafir sayısı azaldıkça çalışan sayısını da azaltma konuşuluyor sürekli.
Patron kârına kâr katarken hiç bizimle kârını paylaşmadı ama şimdi zarar ederken zararına ortak etmeye çalışıyor. Hepimiz işten atılma tehdidiyle çalışıyoruz. Tazminatlarımızı alacak mıyız diye düşünüyoruz. Bizim için bir sürü senaryosu olan patronlara karşı bizim de bir planla onların karşısına çıkmamız lazım. Aynı gemideyiz yalanlarıyla bizi kandırıyorlar ama biz aynı gemide olmadığımızı çok iyi biliyoruz.
Krizin Ocak ayından itibaren daha da artacağını, doların çok yükseleceği söyleniyor. İşsizlik kapıda gibi görünüyor ama bu durumu değiştirebiliriz. Kendi gücümüzü görmemiz gerekiyor. Biz bir olursak kimse bize karşı duramaz. Gücümüzün farkına varalım.
Sarı yelekliler gibi olmamızdan çok korkuyorlar kriz zamanlarında gerekiyorsa sarı yelekli olalım. Karşı duralım bu asalaklara karşı!
Bu yazılar Gerçek gazetesinin Ocak 2019 tarihli 112. sayısında yayınlanmıştır.