Fabrikalardan Haberler

Mobilya sektörü cehennemin diğer adı

Mobilya sektöründe çalışan işçilerin sıkıntıları çok büyük. Mobilyacılık bir meslek olarak değerlendirildiğinden işyerlerinde fabrika sistemi yok. Ücretler diğer fabrikalardan iyi sayılabilir, ancak çalışma şartları çok ağır. Fabrika sistemi olmadığı için bu sektörde sendikalaşma oranı da düşük. İşçinin örgütsüz olması patronların istedikleri gibi at koşturmalarına neden oluyor. Her işçi ile bireysel anlaşmalar yapılıyor mesela. 

SGK primi çoğu kez asgari ücret üzerinden yatırılıyor. İş güvenliği sıfır. Gün geçmiyor ki bir iş kazası olmasın. Kiminin testerelerde parmağı kopuyor, kiminin üzerine parça düşüyor. Üstelik bu sektör ağır bir iş olmasına rağmen çalışma süreleri çok uzun. Neredeyse haftanın her günü, günde 14 saat çalışıyoruz. Sosyal hakkımız hiç yok. İşler durunca rahatlıkla ücretsiz izne çıkarılabiliyoruz. 

Diğer önemli bir sorun da bu sektörde bolca kaçak işçi çalıştırılmasıdır. Çok denetlenen işyerleri olmadığı için çoğunlukla İranlı, Suriyeli işçiler yok pahasına çalıştırılıyorlar. Bizlerin aldığı paraların çok altında sigortasız çalıştırılıyorlar. Sözün özü mobilya sektörü gerçekten cehennem gibi. Biz işçiler el ele verip birleşip örgütlenmedikçe rahat yüzü göremeyeceğiz.

Manisa'dan bir mobilya işçisi   

 

Sendikalı olarak işimize dönene kadar mücadeleye devam!

Direnme; daha önce bulmacalarda karşımıza çıkan bir kelimeydi. Anlamını bildiğimiz, belki de bildiğimizi sandığımız. Oysa çok derindir anlamı, canlar heba olmuştur bu uğurda, bu yaşam kavgasında. Biz de yeni anlamaya başladık bu kelimenin anlamını haklarımızı aramaya başladığımızda. Meğer boş yaşamışız yıllarca, boş yere ezilmişiz. Ne kendi hakkımızı aramışız ne de gelecek nesilleri, çocuklarımızı düşünmüşüz. Biraz geç de olsa bir yerden başlamış olduk, Serapool direnişçileri olarak sesimizi duyurduk, duyurmaya devam ediyoruz. Vicdanımız rahat, patrondan yana olmadığımız için fabrikada değil direniş çadırlarındayız. Şu an bizimle birlikte mücadele etmeyenler, fabrikada olanlar, bizleri, 15 yıllık arkadaşlarını kaybettiler. Şimdi o şahıslar çevresindeki insanların, daha da önemlisi çocuklarının yüzüne nasıl bakıyorlar. Direnişimizde üçüncü aya yaklaştık, çok şey öğrendik ve de öğrenilecek daha çok şey var. Dayanışmanın ve yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendik.

Maddi ihtiyaçlarımızı karşılama konusunda, sendikamız maalesef yetersiz kalmakta. Bu sıkıntıların tümü bizim önümüzde kesinlikle engel değil, biz Serapool işçileri sonuna kadar direnip sendikalı olarak içeriye gireceğimize inanıyoruz. Tüm emek dostları da buna inansın. Son olarak direnişin başından beri bizim yanımızda bulunan Gerçek gazetesine, tüm direnişçi Serapool işçileri adına teşekkürü borç biliyoruz.

Direnişçi Serapool işçileri

Eşitlik istiyoruz

Ben, bir metal fabrikasında çalışıyorum. Taşeron temizlik işçisiyim. Fabrikada sendika var. Ama biz asgari ücret alıyoruz. Geçinemiyoruz. Zaman zaman işçi arkadaşlar aralarında para toplayıp bize yardımcı oluyorlar. Ama bu da bizim gururumuza dokunuyor. Sonuçta biz de bütün fabrikanın pisliğini temizliyoruz. Başka bir yerde çalışmıyoruz. Alın teri döküyoruz. Sendika olmalı ama herkes için olmalı. Bu ayrımcılığa son verilmeli.

Taşeron bir metal işçisi

Sendikaya üye olunca birçok hakkımız olduğunu öğrendik

Yaklaşık dokuz yıldır İstanbul Tuzla'da bulunan Toksel fabrikasında çalışıyorum. Uzun zamandır, işyerinde birçok sorun yaşıyoruz. İş güvenliğinin neredeyse olmadığı fabrikamızda değil üretim yapmak, sadece bulunmak bile çok zor. Maaşlarımız uzun zamandır gününden geç ödeniyor. Servislerimizin ayarlanmasında sıkıntı çekiyoruz. Bağlı olduğumuz bölümün dışında pek çok iş yaptırılmaya çalıştırılıyor ve de buna karşı bir şey yapamıyorduk. İş yerimiz ağır sanayi işkolunda olmasına rağmen sigortasız işçi çalıştırılıyor. Tüm bunların yanında zorunlu mesailer de bu işi dayanılmaz noktaya getirmişti.

Arkadaşlar ile bunu konuştuğumuzda bunlara karşı çözümü örgütlenmekte bulduk ve de kısa sürede çoğumuz Birleşik Metal-İş sendikasına üye olduk. Bu sayede birçok hakkımız olduğunu öğrendik. Bundan sonra yaşadığımız sorunlara karşı, sendikayla birlikte daha güçlü bir şekilde mücadele edeceğiz.

Toksel Makina'dan bir işçi 

Kanunmuş! Bize kendi kanunlarımız lazım!

Merhaba, ben Çorlu'da bir alüminyum fabrikasında çalışıyorum. Geçenlerde, fabrikada bize yine bir kâğıt imzalattılar. Mesai saatleri içinde sigara içmeyecekmişiz. İçersek tazminatsız işten atılırmışız. “İş güvenliği için gerekli bu kural” diye de kılıf uydurmuşlar. Bir kere bizim fabrikada havalandırma yok. Maskesiz ve baretsiz çalışıyoruz. Vinçlerden kafanıza tonlarca ağırlıkta bir şey düşmesi an meselesi, takmışlar sigaraya. Şimdi soruyorum size bizi sigara mı öldürecek önce, yoksa işverenin maliyetli diye almadığı ekipmanların, güvenlik önlemlerinin eksikliği mi? Kanunmuş! Bu kanunlar bizi düşünerek değil, patronları düşünerek yapılmış. Biz kendi kanunlarımızı yapmadığımız sürece de hep böyle olacak.

Çorlu'dan bir alüminyum işçisi

Göstermelik denetimler değil, örgütlenme lazım bize

Ben Çorlu'da çalışıyorum. Geçen gün şikâyet olmuş ve fabrikayı denetlemeye gelmişlerdi. Bana ve birkaç arkadaşıma sorular sordular. Soruları müdürün yanında soruyorlardı. Denetçilerin aslında laf olsun diye orda oldukları o kadar belliydi ki. Ben müdürün yanında bir şey söylesem işimden olacağım. Bunu sokaktaki çocuk bile bilir. Sonra birkaç bir şey yazıp gittiler. Sonuç: aynı tas aynı hamam. Bunların karşısında tek tek sesimizi çıkaramıyoruz. Ama birlikte olsak, sendikalı olsak, müdür de olsa başkası da olsa sendikamız hepimizin adına söylenmesi gerekenleri söyler. Sendikalaşmamız, sendikanın da her zaman bizim haklarımızı savunmasını sağlamamız gerek.

Çorlu'dan bir metal işçisi

 

“Cehenneme hoşgeldin!”

Ben kimya bölümü dördüncü sınıf öğrencisiyim. Bölümüm gereği staj yapma zorunluluğum olduğu için staj yapacak yer arayışına girdim. Ve sonunda Abdi İbrahim ilaç fabrikasında staj yapma hakkı kazandım. Bilen bilir Abdi İbrahim, Türkiye’de önde gelen ilaç firmalarından biridir. Peki, gelelim işin perde arkasına.
Stajımın ilk günü, ne diğer çalışanları tanıyorum ne de yapılacak iş hakkında bir bilgim var. Bu yüzden işçilerin yanlarına giderek soru sormaya çalışıyorum. Fakat arkadaşlar en fazla birkaç cümleyle cevap verebiliyorlar. Çünkü üstlerine o kadar çok iş yığılmış ki, bir insan gibi değil makine gibi çalışmaları isteniyor. İşçilerin bu duruma gelmelerinin sebebi ise daha fazla kâr uğruna fabrikanın, kapasitesinin çok üstünde fason üretim yapması. İşçiler sürekli, üretim yaptıkları diğer firmalar tarafından denetleniyor. GMP denilen iyi üretim uygulamaları adı altında göz hapsinde tutuluyorlar resmen. Haftada en az 3-4 gün mesaiye kalıp, 15 saati bulan çalışma günlerinde bile tam verimle çalışmaları isteniyor. İşe giren her işçiye patronlar "Bizim sektörümüz sağlık sektörü hata kaldırmayan bir sektör, özverili çalışman gerek" diyorlar ama işçilerin en ufak bir talebinde bile dışarıdaki işsizleri gösteriyorlar, kendileri en ufak bir fedakârlık yapmıyorlar. Elde edecekleri kârdan başka bir şey düşündükleri, kimsenin sağlığı ile ilgilendikleri yok. Düşünün, kendi bünyesinde çalışan ekiplerin yaptığı eğitimde, hatalı bir ilaç piyasaya sürüldüğünde bunun insan sağlığı için bir sorun olduğunu değil, firma için kötü bir izlenim olduğunu anlatan bir firma bu. Sigortayı karşılamak zorunda kalacağı için, sigortası olmayan öğrencileri staja almayan bir sağlık firması aynı zamanda!
Ömrünün çeyrek asırlık kısmını bu fabrikada geçirmiş bir işçinin tanıştığımızda söylediği bir söz Abdi İbrahim'deki çalışma koşullarını çok iyi özetliyor: "Cehenneme hoş geldin!"

Abdi İbrahim’den stajyer bir öğrenci 

Fabrikada iş güvenliği yok

Ben tekstil sektöründe kalite kontrol bölümünde çalışan bir işçiyim. Sektörümüzün sıkıntıları saymakla bitmez ama çalıştığım fabrikayla ilgili birkaçını paylaşmak istiyorum. Birçok fabrikada olduğu gibi çalıştığım fabrikada da işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri yok. Elimizdeki iş hafiflemeden bir yenisini yüklüyorlar. En çok bel ağrısı şikâyetinden ötürü rapor alıyoruz. Haftalık 51 saat çalıştırıyorlar. Mesaiye kalmak için zorluyorlar. Hatta yılın başında mesaiye kalmak için imza attırıp zorunlu kılıyorlar. 09:00 - 18:00 vardiyasında çalışan işçilere mesai ücretlerini ödemiyorlar. Patronlar, harcama yapmaktan kaçındıkları için havalandırmaları dahi temizletmiyorlar. İşten çıkartılanlara ihbar tazminatı vermiyorlar. Kıdem tazminatı için ise çek veriyorlar. Ama çekler, üzerinde yazan tarihten çok ileri bir tarihte ödeniyor.

Işıksoy Tekstil’den bir işçi