Ermenek katliamının 6. yılı: Hesap sormak için örgütlen!
28 Ekim 2014 tarihinde, yani bundan tam 6 sene önce, ülkemizdeki işçi katliamları listesine bir yenisi daha eklendi. Kapitalist düzen o gün 18 maden işçisini yerin tam 350 metre altında 12 bin ton suda boğdu. Bütün işçi katliamlarının sebebini fıtrat, doğal afet olarak açıklayan sorumlular ise Ermenek’te yaşanan bu katliamı da yalnızca önlenemez bir su baskını olarak nitelendirdiler.
2014 yılı aynı zamanda Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı olan Soma katliamının da yaşandığı yıldır. Böylesine büyük bir katliamın ardından iktidarda bulunanların madenlere dair özel önlemler alması, katliamların önüne geçmek için adımlar atması beklenir elbette. Ancak o dönemde de iktidarda olan AKP bunu yapmak yerine Eylül 2014’te maden işçilerinin çalışma saatlerini de kısaltan bir torba yasayla göstermelik düzenlemeler yapmakla yetindi. Patronlar ise bu yasaya uymak bir yana lokavt kararları ile Zonguldak’ta 5.500 işçiyi ekmeğinden etti, Soma Holding’te çalışan 3 bin işçinin işsiz kalmasına neden oldu, Ermenek’te işçilerin yemek ve ulaşım haklarına saldırdı. Patron sınıfının işçilerin en ufak hakkına olan tahammülsüzlüğü ve hükümetin buna paralel olarak izlediği tutum, katliamların sebebinin sermaye düzeninin fıtratından geldiğini gösteriyor.
Katliam 18 cana mâl oldu
Has Şekerler Madencilik’te çalışan Ermenekli maden işçileri, 2014’te çıkan torba yasayla çalışma saatlerinin kısaltılması üzerine patronun öğle yemeği saatinden kısması ve servisleri kaldırması nedeniyle 45 gün boyunca grev yaptılar. Ancak işçiler ekonomik koşulları elvermediğinden bu grevi daha fazla sürdüremediler ve 46. gün çalışmaya başladılar. Katliamın yaşandığı 28 Ekim 2014 tarihinde ise işçiler evlerinden getirdikleri yemeği öğle arasında yerin 350 metre altında yerken maden ocağında su baskını yaşandı. Ocakta mahsur kalan 18 maden işçisi, kısa süre içinde tonlarca suyun altında kalarak hayatlarını kaybettiler.
Katliamın sebebi olarak görünen su baskını, bir maden ocağında alınması gereken en asgari önlemlerin bile alınmaması sonucu yaşanmıştı. Önceden üretim yapılan yeraltı imalat noktalarının, işletmenin haritasında belirtilmemesi hatta tespiti için bile hiçbir şey yapılmaması, önceden yaşanan su baskınlarının nedenlerinin araştırılmaması ve üstünün kapatılması bu katliamın yaşanmasına sebep olmuştur.
AKP hükümeti yine patronların yanında
28 Ekim 2014’te başlayan arama kurtarma çalışmaları 4 Aralık’ta son işçinin de bulunmasıyla sona erdi. Zamanında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan Ömer Dinçer, Şili’de maden ocağında göçük altında kalan ve kurtarılmayı bekleyen işçileri örnek göstererek “bizde olsa üç günde kurtarırız” demişti. Ancak Ermenek’te son madenci 38. günde bulunabildi. Has Şekerler Madencilik yetkilisinin katliamı bir trafik kazasına benzetmesi, Bakan Faruk Çelik’in Haziran’daki denetimde ocakta sondaj yapılmadığına dair açıklamaları daha en başından itibaren iktidarın emekçilerin değil patronların yanında olduğunu gösteriyordu.
Diğer yandan evladını bu katliamda yitiren bir annenin “Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?” cümlesiyle, yine babasını bu katliamda yitiren bir çocuğun “Babama ‘Galatasaray maçı var’ dersek madenden çıkar” cümlesi hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Katliamda hayatını kaybeden bir madencinin katliam günü doğan çocuğu bugün tam 6 yaşında. Ancak esas sorumlular hâlâ yargılanmadı. Yargılananlara ise göstermelik cezalar verildi.
Tek gerçek çözüm işçi denetiminde kamulaştırma
Ermenek’teki dâhil, maden sektöründe yaşanan bütün katliamlar adeta geliyorum demiştir. Ne gözünü kâr hırsı bürümüş patronlar ne de onların temsilcisi iktidarlar maden işçilerinin güvenliğini sağlamamakta, gerekli tedbirleri almamaktadır. Bu nedenle maden işçilerinin güvenliğini sağlayacak bütün tedbirler ancak işçi denetiminde alınabilir. Tüm madenler işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır. Maden işçileri madenlerde yaşanan iş cinayetlerinin hesabını sormak, yaşamlarını sermayenin insafına bırakmamak, hakkını almak, hayatta kalmak için örgütlenmeli, mücadele etmelidir.