İşçinin ekonomisi: Asıl kriz şimdi başlıyor: İşsizlik
Dolar kuru son aylarda 5 lira seviyelerine gerileyince bir anda iktidar cephesi “en kötüsünü atlattık” demeye başladı. Halkı aldatmak için pembe tablolar çiziyorlar. Büyük şirketler yeniden yüksek kârlar açıklıyor. Ancak zorlu bir yılın bizleri beklediğini de söylemeyi ihmal etmiyorlar. Çünkü hayat pahalılığına karşı zam isteyen işçiye karşı kriz kartını ellerinden bırakmaya hiç niyetli değiller.
2001 krizinde de aynı şey olmuştu
Her şeyden önce kapitalist ekonomideki her kriz dönemi, kendi içinde belirli iniş çıkışlar gösterir. Örneğin meşhur 2001 krizi bir anda ortaya çıkmış bir olay değildi. 1999 yılında Türkiye, Asya (1997-1998) ve Rusya (1999) krizlerinin ardından Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak yüzde 6,4 küçüldü ve hemen ardından İMF’nin eline düştü. 2000 yılında İMF destekli bir enflasyonla mücadele paketi yürürlüğe girecekti. Cumhurbaşkanı Sezer’in Başbakan Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla hatırlanan 2001 Şubat krizi öncesinde Türkiye ekonomisi Temmuz ayında ciddi bir sarsıntı ve ardından Kasım ayında bir mali çöküş yaşamıştı. Bu sarsıntı ve çöküşlerin ardından tam da Şubat krizinin öncesinde Türkiye ekonomisi bir başarı öyküsü olarak pazarlanmaktaydı. Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel uluslar arası finans çevrelerinin muteber dergisi Euromoney tarafından yılın “Merkez Bankası başkanı” seçilmişti. İMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer büyük krizin patlak vermesinden sadece bir ay önce Türkiye ekonomisinin hızla düzelmekte olduğunu açıklıyordu. Tabii ki o dönemin iktidarı da uyguladıkları ekonomi politikasının başarıları ile övünmekteydi ki… Ekonomi tekrar 2001 krizi olarak bilinen büyük çöküntünün içine yuvarlandı.
İşsizlik, krizin faturasını emekçi halka ödetmenin yöntemidir
Dolayısıyla asla hükümetin ve sermaye çevrelerinin söylemlerine itibar edilmemeli, tedbir elden bırakılmamalıdır. Ekonomik kriz, bir doğal afet değildir. Bir sınıf mücadelesi arenasıdır. Bu yüzden hâkim sınıfların her dediğine ve yaptığına bu gözle bakmalıyız. Bugün, dolar kurunu gösterip indirim kampanyaları ile enflasyon oranlarını makyajlayarak sunanlar bunu esas büyük sınıf saldırısını gizlemek için kullanıyorlar: İşsizlik!
Mayıs ayından beri gözlemlediğimiz dolar kurundaki yükseliş ve enflasyondaki artış krizin tezahürlerinden sadece biriydi, onun kendisi değil. Esas kriz kapitalist sermaye birikiminin tıkanması ve bunun bedelinin geniş kitlelere ödetilmesidir. Bunu ekonominin küçülmesinde ve işsizlikteki artışta görürüz. Nitekim şimdi Türkiye ağır bir şekilde bu yola girmiştir. DİSK’in yayınladığı işsizlik raporu krizin ilk aşaması açısından son derece çarpıcı bir tablo sunuyor. Rapora göre resmi işsizlik (sadece aktif şekilde iş arayıp bulamayanlar) 3 milyon 670 bin iken geniş tanımlı yani gerçek işsizlik 6 milyon 399 bini geçmiş durumda. Bu tabloda işten çıkarmalar önemli bir yer tutuyor. İşsizlik sigortası başvuruları ciddi bir artış gösteriyor; Ekim ayında 28 bin artarak 168 bine ulaştı. Sadece Temmuz ve Ağustos ayları arasında aktif sigortalı sayısının 364 bin kişi azaldığı da veriler arasında yer alıyor. Genç işsizliği oranı yüzde 28,6 ve 1 milyon 111 bin üniversite mezunu işsiz.
Berat Albayrak “ekonomide dengelenme başladı” diyor. Siz saldırılar devam edecek olarak okuyun!
Berat Albayrak’ın “ekonomide dengelenme süreci başladı” diyerek paketlediği tablo budur. İşsizlikteki bu artışı Orta Vadeli Program’da öngörmüşlerdi ve krizin faturasını emekçi yığınlara işsizlikle ödetmeyi bir hükümet politikası olarak benimsemişlerdi. İMF gelse aynı programı önerecekti ve şimdi bu programı uyguluyorlar. Sıra işsizliğin patronlara olan yükünü azaltmakta. Bunun için de kıdem tazminatına saldırmaya hazırlanıyorlar. Dedik ya ekonomik kriz bir doğal afet değildir. O halde işçi sınıfı da gerçeklerle donanmalı, örgütlenmeli ve kıdem tazminatı başta olmak üzere haklarının tırpanlanmasına ve işten çıkartmalara karşı mücadeleyi yükseltmelidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2018 tarihli 111. sayısında yayınlanmıştır.