PCL ve DİP'ten İstanbul'da Uluslararası Toplantı
Devrimci İşçi Partisi İstanbul bürosunda 22 Eylül 2014 Pazartesi günü saat 19.30'da, Dördüncü Enternasyonal'in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu'nun (DEYK) İtalyan seksiyonu Komünist İşçi Partisi (PCL) başkanı Marco Ferrando ve MK üyesi Franco Grisolia ile DİP Genel Başkanı Sungur Savran'ın konuşmacı olduğu bir Uluslararası Toplantı düzenlendi.
Kurtar Tanyılmaz'ın moderatörlüğünde gerçekleşen panele, devrim ve sosyalizm uğrunda mücadele ederken yaşamını yitirenler için saygı duruşu ile başlandı. İlk sözü alan Marco Ferrando'nun sunumu, "Avrupa Krizi Karşısında Nasıl Bir Program?" başlığını taşıyordu. Ferrando konuşmasına, Lenin'in, kapitalizmin Avrupa'yı birleştiremeyeceği, bunu yaparsa da ancak gerici temellerde yapabileceği tespitini aktararak başladı ve Avrupa Birliği'nin (AB) içerisinde bulunduğu krizin, Lenin'in bu öngörüsünü doğruladığını belirtti. AB'de artık burjuvazinin geleneksel yönetme pratiklerinin işlemediğini, eskiden merkez sağ ve merkez sol arasında al gülüm ver gülüm şeklinde ilerleyen politikanın artık sona erdiğini, bunun nedenin ise milliyetçi ve Neonazi örgütlerin güçlenmesi olduğunu söyleyen Ferrando, bu durumun paradoksal bir sonuç doğurduğunu, AB'nin bir yandan dağılamadığını (çünkü Avro'nun çöküşünün, kapitalistlerin istemediği bir sonuç olduğunu), diğer yandan da milliyetçiliğin yükselmesi nedeniyle entegrasyon düzeyinin arttırılamadığını söyledi. Ferrando, AB'nin yarattığı sorunların kapitalizm koşullarında ileri bir çözümü olamayacağını da belirtti.
Ferrando, konuşmasının devamında, AB içerisinde solun bir bölümünün sınıf uzlaşmacı ve Keynesyen politikalara yöneldiğini belirterek, Keynes'in antikomünist olduğunu bir an unutsak bile, bu politikaların günümüzde (1930'lardakine benzer bir şekilde) uygulanmasının maddi bir temelinin bulunmadığını vurguladı ve zaten solun bu kesiminin kendisi iktidara geldiğinde kemer sıkma politikalarını sürdürdüğünü/sürdüreceğini ekledi. Ferrando, buna kanıt olarak İtalya'da PRC ve Yunanistan'da Syriza'yı gösterdi, Syriza'nın iktidarda olmasa da AB sermayesi ile görüşmelerinde NATO'dan çıkılmayacağı, borcu ödeneceği gibi konularda garanti verdiğini aktardı.
Konuşmasının son bölümünde, sosyal kapitalizm için hiçbir alan olmadığını belirten Ferrando, PCL'nin bir işçi-emekçi hükümeti hedefi ile ilerlediğini, bu hedefe de ancak Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri sloganı ile ulaşılabileceğini söyledi. Ferrando, milliyetçi, ulusal çözümlerin değil, enternasyonalist çözümün AB genelinde amaçlanması gerektiğini, ulusal çözüm hedeflerinin, zaten Avrupa'da yükselmekte olan milliyetçiliğin elini güçlendireceğini belirtti. Ferrando sözlerini, her mücadelenin iktidar meselesine bağlanması gerektiğini söyledi ve DEYK'in seksiyonlarından DİP, EEK ve PCL olarak Avrupa'da mücadeleyi sürdüreceğimizi söyleyerek noktaladı.
İkinci konuşmacı, Franco Grisolia idi. Grisolia, Avrupa Solunun Krizi başlıklı konuşmasına, son dönemde solun artan oranda sağa kaydığını belirterek başladı. Aslında işçi hareketi içerisinde burjuvazinin ajanı olan sosyal demokrasinin, Avrupa'nın içinde bulunduğu kriz sürecinde farklı bir yol çizerek doğrudan burjuvazinin hizmetine girdiğini belirten Grisolia, sadece geleneksel sosyal demokrat hareketlerin değil, örneğin İtalyan Komünist Partisi gibi partilerin doğrudan birer burjuva güç haline geldiğini belirtti. Grisolia, bu anlamda Stalinizm ile sosyal demokrasinin kardeş olduğunu söyledi.
Konuşmasının devamında, bazı küçük Stalinist çevrelerin Stalinizmlerini sürdürmeyi tercih ettiklerini, ancak bunların çıkarlarının işçi sınıfının çıkarları ile bir ilgisi olmadığını, bunların sınıf mücadelesinin radikal yükselişine karşı çıktıklarını belirten Grisolia, bunların amaçlarının bürokratik kliklerin çıkarlarını korumak olduğunu, kendisine solcu diyen KKE'nin 25 yıl önce sağ bir parti ile hükümet kurduğunu, dolayısıyla bu örgütlerin anti-kapitalizminin, Stalin'in anti-faşizmi düzeyinde olduğunu belirtti. Grisolia ayrıca, bunlardan daha önemli bir noktanın da, yeni bir radikal solun (İtalya-PRC, Yunanistan-Syriza) doğmuş olması olduğuna işaret ederek, bunun aslında radikal sol değili, radikal sosyal demokrasi olduğunu, bunların amaçlarının burjuva güçlerle beraber hükümetler kurmak ve işçi sınıfı içerisinde burjuvazinin ajanı olmak olduğunu belirtti.
Konuşmasının son bölümünde ise İtalya'dan PRC örneğine değinen Grisolia, bu partinin geçmişte yaptıklarının, bize Syriza'nın geleceğini gösterdiğini söyledi. PRC'nin 1990'larda dışarıdan, 2000'lerde ise hükümete katılarak destek verdiğini söyleyen Grisolia, PRC'nin iddiasının "hükümeti sola çekmek" olduğunu, ancak gerçekte sınıf saldırılarına alet olduklarını belirtti, Syriza liderlerinin ise, AB kapitalistleri ve AB Troykası ile görüştüklerini, "kemerin bir delik az sıkılmasını", işçi sınıfının yatışmasını istediklerini belirtti. Grisolia, konuşmasının sonunda solun, geçiş talepleri mantığını bırakarak asgari programın talepleri ile oyalandığını, oysa bugün en gerçekçi programın sosyalist program olduğunu, yapılması gerekenin, 4. Enternasyonal'i yeniden inşa edip, insanlığı krizden çıkaracak gücü yaratmak olduğunu belirtti.
Verilen ara ve aradan sonra İtalyan konuşmacılara yönelik soruların ardından, son konuşmayı Devrimci İşçi Partisi Genel Başkanı Sungur Savran yaptı. Savran, 2007-2008'den beri ağır bir kriz konjonktüründe bulunulduğunu, bu süreçte faşizmin ve kitle eylemlerinin aynı anda kendisini gösterdiğini belirterek sözlerine başladı. Mısır'da otuz milyon insanın sokağa çıktığı bir dönemde olduğumuzu, Ukrayna, Suriye, yakın zamana kadar da Gazze'de savaşların meydana geldiğini, ülkelerin dağıldığını söyleyen Savran, 3. büyük depresyon çağının, belki de 1930'ları mumla aratacağını, krizin içinde savaş, faşizm ve devrimler yaşandığını, sola burada önemli görevler düştüğünü belirtti.
Buna karşılık solun daha devrimleri tanıyamadığına işaret eden Savran, 2000 Ekvador, 2001 Arjantin, 2005 yılında da Bolivya'daki devrimleri görmeyen solun, buna karşılık Chavez, Lula gibi önderleri parlattığını belirtti. Chavez'in 14 yıllık iktidarında büyük sermayenin halen ayakta kalmasına karşılık, "Venezüella'da sosyalizm var" denilmesine değinen Savran, buna karşılık Ben Ali ve Mübarek gibi emperyalizmin maşalarının devrilmesi karşısında aynı örgütlerin "emperyalizm Ortadoğu’yu yeniden dizayn ediyor" dediklerini, aynı örgütlerin Türkiye'deki isyanın hemen ardından da sandığı işaret ederek büyük bir yanlış yaptıklarını belirttikten sonra, DİP ve DEYK olarak bizim politikamızı, sınıfın ayağa kalkacağı ana göre ayarlamamız gerektiğini vurguladı.
Savran, konuşmasının sonunda, DİP olarak bizim yaptığımız işin çok önemli olduğunu, DİP'in işçi sınıfı içerisinde örgütlenmek için önemli bir atak yapmış olduğunu belirtti. DİP'in yeni örgütlü olduğu yerlerde yaptığı atılımın, partinin, devrimci Marksist fikirlerin üzerinde yükselmesinden kaynaklandığını söyleyen Savran, her uzun yolun küçük bir adımla başladığını, İtalya, Yunanistan ve Türkiye örgütlerinin örneklerinin DEYK için çok önemli adımlar olduklarını, yapılması gerekenin, en kısa zamanda Dördüncü Enternasyonal'in yeniden kurulması olduğunu belirtti.