YSK: Yüksek Safsata Kurulu
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) başkanı seçim gecesi televizyona çıkıp bir sürü lüzumsuz bilginin arasına kurulun, mühürsüz zarf ve oy pusulalarının geçerli sayılacağına dair kararının savunusunu da sıkıştırdı. Hazrete göre, bu karar geçmişte de “onlarca kez” verilmişti. Verdiği örnekler zaman içinde geri doğru gidiyordu. En yakın tarih 2004’tü. Üçüncü örneğe gittiğinde 1980’li yıllara geri dönmüştü bile. Bu tempoyla “onlarca” emsal karara ulaşmak için muhtemelen padişah Avcı Murat ya da Mehmet Çelebi zamanına kadar geri gitmesi gerekecekti!
Ama asıl önemli olan emsal kararların sayısı değil. Bunların içeriğini açıklamadan örnek olarak kullanılması anlamsız çünkü bambaşka bir bağlamda verilmiş bambaşka kapsamda kararlar olabilir bunlar. Önemli olan YSK’nın nasıl olup da Seçim Yasası’nın 98. ve 101. maddelerindeki emredici hükümlere aykırı bir karar alabildiğini hukuk mantığı açısından açıklamak.
Mantıksızlık ve demagoji
YSK başkanının iki açıklaması vardı. Birincisi, ilçe ya da sandık seçim kurullarının zarflara veya pusulalara mühür basmayı ihmal etmesi durumunda, bu ihmalde hiçbir kusuru olmayan seçmenin demokratik seçme hakkının çiğnenmemesi. Ne kadar masum ve ne kadar idealist değil mi? Peki, kanun koyucu, yani meclis Seçim Yasası’nı hazırlarken bu kadarcığını düşünememiş mi? Kurulların hatasının ceremesini neden seçmen çeksin? Bırakın sayılıversin oylar! İşin sırrı şurada ki, siz diyelim 100 sandıkta yapılan kurul hatasından 20 bin seçmeni koruyacağım derken, birileri binlerce sandıkta mühürlenmiş geçerli oyların yerine mühürlenmemiş zarflara doldurulmuş mühürlenmemiş oylar koyan birtakım hilebazlara kapıyı açmış olabilirsiniz. 100 sandıkta vatandaşın demokratik oy hakkı yanmasın derken binlerce sandıkta başka vatandaşların oy hakkının altını kazmış olursunuz! YSK başkanı bu kadarını algılamayacak zekada mı? Beyefendi, madem siz bu kadar masum ve idealist amaçlarla aldınız bu kararı, bize bir söyleyiverin: Meclis neden yasaklamış mühürsüz zarfları ve pusulaları?
İkinci açıklama birincisinden türetiliyor. YSK bu çok yüksek mülahazalarla aldığı karara bir de koşul eklemiş: Mühür yokluğunun ihmalden değil de hile niyetinden vb. kaynaklandığı “kanıtlanmadıkça” diye sınırlamış kararını. Aman beyefendi, bu artık iyi niyetten çıkıp saflığa girmiyor mu? Siz bir kez seçimin en üst yetki mercii olan YSK’nın kararıyla mühürsüz zarf ve pusulaların önünü açtıktan sonra, Türkiye’nin 160 bin sandığında neler yaşandığını tek tek nasıl kontrol edeceksiniz? Kanıt nereden bulunacak? En önemlisi, hile kanıtlamak bu kadar kolay olsa, yine soruyoruz, neden meclis hem 98. hem de 101. maddede mührü bu kadar önemli bir kısıtlayıcı koşul olarak kabul etsin?
Belki de tam da bu yüzden YSK'nın bizzat kendisi 2014 yılında yani görece çok yakın bir tarihte gerçekleşen yerel seçimlerde mühürsüz zarf ve pusulalar dolayısıyla Güroymak seçimlerinin yenilenmesine karar vermiştir. Ve yine bu yüzden aldığı karar hiç de masum ve tarafsız olmadığı için itina ile kendi almış olduğu kararı kamuoyundan gizlemektedir, 12 Eylül dönemine kadar geri gidip kendine dayanak bulmaya çalışmak zorunda kalmıştır.
Köpeksiz köyde mi dolaşıyorsunuz?
Son dönemde âdet oldu. “Ne söylersek geçer” havasıyla konuşuyor biraz yetkiye sahip olan herkes. YSK başkanına tavsiyemiz “köpeksiz köye girdim” ruh durumuyla davranmamasıdır. Çünkü referandum bugünkü iktidarın gidici olduğunu göstermiştir. O gider gitmez hepiniz hesap vereceksiniz çok sayın “yüksek” yargıçlar! Tek farkla: Masumiyet ve iyi niyet kılıfıyla halkın demokratik hakkını gasp edenler bakalım yargılanacakları mahkemelerde hangi safsatayı öne sürecekler?
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2017 tarihli 91. sayısında yayınlanmıştır.