Türkiye anonim şirket gibi yönetilirse, askeri de emperyalizmin taşeronu olur
Türkiye'nin bir anonim şirket gibi yönetilmesinin ne anlama geldiği, Erdoğan'ın Washington ziyaretinde tüm çirkinliği ile ortaya çıktı. Trump ve Erdoğan arasındaki görüşmelerin odak noktası Suriye'de DAİŞ'in kontrolündeki Rakka'ya yapılacak operasyon ve bu operasyonda ABD'nin kimi kullanacağı oldu.
ABD ile sorunumuz Rakka'dan önce İncirlik'te
Oysa Türkiye'de halkın ABD ile sorunu Rakka'da değil. Örneğin ABD ve NATO destekli darbe girişiminin, İncirlik'ten kalkan tankerlerin beslediği F-16'ların TBMM'yi bombalamasının üzerinden bir yıl bile geçmedi. İncirlik ve içindeki emperyalist ABD askerleri, uçakları ve dahası nükleer başlıkları yerli yerinde duruyor. ABD'nin kendisi Türkiye'nin en büyük güvenlik sorunu olmaya devam ediyor. Ancak tüm bunlar Türkiye halkına unutturulmak isteniyor.
İhalelerde onur değil para konuşur
Çünkü “Türkiye’yi anonim şirket gibi yönetmek” isteyen Erdoğan, Washington'dan Rakka ihalesini almak istiyor. Karşılığında da Türkiye'nin emekçi halkının çocuklarını Amerikan savaşlarında asker yapmayı öneriyor. Erdoğan'ın söylediği tek bir şey var: "Bir tarafta terör örgütleri var, diğer tarafta Türkiye. ABD kimle yürüyeceğini seçmeli!" Ne kadar da onur kırıcı bir ifade...
Siz hiç şirketinin ve çalışanlarının onurundan bahseden patron gördünüz mü? Büyük bir uluslararası şirketin bayiliğini aldığı için utanan şirket sahibine rastladınız mı? Patronlar her zaman elde ettiği kârlarla, aldıkları ihalelerle, şirketlerini ne kadar büyüttükleri ile övünür. İşte anonim şirket gibi yönetilen bir ülkede patron da halkının onurunu korumaya değil kâr zarar hesabına bakıyor! Ne Türkiye'yi, kendisinin "terör örgütü" olarak nitelediği yapılarla aynı seviyeye indirmekten utanıyor ne de emekçi çocuğu askerlerin canını emperyalistlerle kurduğu pazarlık masalarına koz olarak sürmekten sıkılıyor! İşte patron, işte anonim şirket!
Amerikan madalyasını reddeden Albay, Amerikan liyakat madalyalı Genelkurmay
Hâl böyle iken bir albay çıktı ve İncirlik üssünde ABD'nin takdim ettiği madalyayı reddederek, Türkiye'nin bir anonim şirket gibi yönetilmesine son derece ters bir harekette bulundu. Bu hareket Türk askerinin ABD'nin taşeronu olmasını istemeyenler arasında haklı bir heyecan uyandırdı. Ama bu sadece bir işaret fişeği. Tamamına erdirmek Türkiye'nin emekçi halkının işi ve bunun için de gerçekleri tüm berraklığı ile görmek ve cesaretle halka göstermek gerekli.
Bir kere, albay Amerikan madalyasını reddederken, boynunda bir Amerikan liyakat madalyasını ve iki NATO madalyasını övünçle taşıyan Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı sıfatıyla Washington'da Rakka ihalesini görüşmektedir. Yanında astsubaylıktan ayrılıp ABD'de üniversite okuduktan sonra dönüp MİT müsteşarı olan Hakan Fidan ve Wikileaks'ten sızan belgelerde adı Amerikan istihbarat çevreleri için "büyük bir kaynak" olarak "ilişkisi gizli kalmalı" kaydıyla geçen Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın vardır. Dolayısıyla da albayın madalyayı reddetmesinin, dizi dizi madalyaları boynuna dizenlerin ve ABD icazetli bürokratların Türkiye'yi temsil etmesi karşısında hükmü kalmamaktadır.
Baş düşmanımız ABD emperyalizmidir!
Bir başka nokta ise şudur. Albay, Amerikalı subaylara "sizleri yaralamak ve üzmek istemem" ama "bu madalyayı verenler benim düşmanım olan YPG ile işbirliği içindedir. 'Onurum' bu madalyayı kabul etmeme müsaade etmemektedir" demiştir. Albay, Ortadoğu'nun tüm milliyetçileri ile aynı hataya düşmüştür. İran'ı baş düşman belleyip ABD'yi müttefik gören Saddam'ın, Saddam'ı baş düşman belleyip ABD'yi kurtarıcı olarak gören Barzani'nin ve birbirleri ile didişip durarak her daim meydanı İsrail'e ve ABD emperyalizmine bırakan sayısız Arap milliyetçisinin yaptığı hatayı yapmıştır.
Emperyalistler yaralanacak ve üzülecek! Biz kardeşlerimizle yaralarımızı saracağız!
Albayın "yaralamak ve üzmek istemem" dedikleri aslında sadece albayın değil tüm Ortadoğu halklarının, Arabın, Farsın, Türkün, Kürdün gerçek düşmanıdır. Ve bu düşmandır ki bir asır boyu bu toprakların insanlarını birbirine kırdırarak birbirine düşman ederek varlığını sürdürmüştür. Bu yüzden "ABD, Rakka ihalesini Türkiye'ye verse ve bu Amerikan savaşında Türk askeri taşeron olarak kullanılsa, bu da aynı şekilde Albay'ın onurunu kıracak mıydı?" sorusu hâlâ ortada durmaktadır. Sadece Türk subayının ve askerinin değil tüm Türkiye halkının onurunu ayaklar altına alan şey, ABD kapılarında ihale peşinde koşan müstemleke siyasetinin ta kendisidir.
Amerikan emperyalizmi İncirlik'ten, İngiliz emperyalizmi Kıbrıs'taki üslerden kaldırdığı uçaklarla Ortadoğu'yu bombaladığında da bunu onurumuza bir saldırı olarak gördüğümüz zaman çözüme yaklaşacağız. Bu topraklarda her milletten memleketten insan, birbirinin kanını o kadar çok döktü ki, eğer herkes kendince bunların hesabını görmeye kalkarsa daha fazla kardeş kanı dökmekten başka bir sonuç alamaz. Emperyalistleri “yaralamak ve üzmek” bir yana onları mahvedip kovmadan, bu topraklardaki kardeş halkların yaralarını sarması olanaksızdır.
Başkasını ezen ulus özgür olamaz!
İktidarın dün Ankara'da liderini ihtimamla ağırladığı, Süleyman Şah türbesini taşırken işbirliği yaptığı bir gücü, yani PYD’yi ve YPG’yi bugün "terörist" olarak adlandırmasına ne kadar itibar edilebilir. Bu tavır farklılığının sebebi nedir? Dünün "kardeşlik" gösterileri sahte idiyse bugün güdülen düşmanlık ne kadar sahicidir? Yoksa mesele, dün Amerikan ihalesine ortak olarak birlikte girdiklerinizin bugün rakip haline gelmesi midir? Bu soruların cevabı tüm açıklığı ile verilmeden, Türkü ve Kürdü ile bu topraklarda yere düşen her damla kardeş kanının vebali hepimizin üzerinedir.
Kürdün, Türkün ve Arabın istiklali bir diğerinin esareti anlamına gelmez. Tam tersi doğrudur. Başka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz. En önemlisi de her ulus onurlu, eşit ve özgürce yaşamayı hak eder. Bunu sağlamanın yolu da her şeyden önce yaşadığımız topraklara sonradan gelen emperyalistleri kovmaktan ve ülkenin bir anonim şirket gibi yönetilip halkının ihalelerde masaya sürülmesini reddetmekten geçer.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2017 tarihli 93. sayısında yayınlanmıştır.