Tahir Elçi'nin hayatını karartanlar, cinayetini aydınlatamaz! AKP'ye güvenmiyoruz! Bağımsız soruşturma komisyonu istiyoruz!
Tahir Elçi'nin Diyarbakır'da Dört Ayaklı Minare'nin önünde yapılan basın açıklamasının ardından katledilmesiyle Türkiye'nin Suriyeleştirilmesi sürecinde yeni bir adım daha atılmıştır. Tahir Elçi'nin katillerinin derhal bulunması ve sorumluların açığa çıkartılarak yargılanması hükümetin sorumluluğundadır. Ancak hükümetin sorumluluğu burada bitmeyecektir. Tahir Elçi'nin katledilmesi ile ilgili olarak, çıktığı televizyon programında PKK'yi terör örgütü olarak tanımlamadığı için onu hedef tahtasına oturtanlar, medya aracılığıyla kendisini hedef gösterenler, gözaltına aldıranlar, tutuklanması için talimat verenler bu cinayete giden yolun taşlarını döşeyenlerdir ve bu taşlar ya bizzat AKP iktidarı tarafından ya da onun himayesinde döşenmiştir.
Tahir Elçi cinayeti pek çok karanlık yön barındırmaktadır. Cinayet olduğu andan itibaren devlet, bir suç atma telaşı içinde hareket etmektedir. Cinayete ilişkin bir dizi video görüntüsü basına yansımışsa da cinayet anına ilişkin net bir görüntü yoktur. Ancak net olan bir şey vardır ki Diyarbakır Barosu'nun düzenlediği basın açıklaması için orada bulunan polisler, avukatların güvenliğini sağlayan görevliler olarak değil düşmanı gözetleyen kişiler olarak hareket etmiştir. Cinayetin ardından Başbakan Davutoğlu iki olasılıktan bahsetmiş ve, ya bir suikast yapıldığını ya da Tahir Elçi'nin ateş arasında kalmış olabileceğini söylemiştir. Her iki olasılıkta da çatışma çıkar çıkmaz Tahir Elçi'yi korumaya alması gereken polisler bunu yapmayarak Tahir Elçi'nin katledilmesine neden olmuştur. Dahası polisler Tahir Elçi'nin bulunduğu yöne doğru silah sıkmaktan da geri durmamıştır. Bu durumda Tahir Elçi'nin bir polis kurşunuyla öldürülmüş olma ihtimali ciddi bir olasılık olarak öne çıkmaktadır. Savcılığın bölgede çıkan çatışmaları gerekçe olarak göstererek olay yeri incelemesi yapamadığını açıklaması, tüm bu tablo içerisinde bir delil karartma görüntüsü vermektedir.
Tahir Elçi cinayetinin karanlık yönleri bir yanda dururken, apaçık gerçekler de önümüzde durmaktadır. Tahir Elçi cinayetinden önce HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş da bir suikast girişimine maruz kalmış ve Diyarbakır'da aracına bir mermi isabet etmişti. Valilik çok ciddi iddialar olmasına rağmen bu olayın da üzerini kapatmıştı. Ancak Silvan kuşatması esnasında HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ'ın başına atılan gaz bombasının ise polis tarafından hedef gözetilerek atıldığı apaçıktı. Tahir Elçi'nin katledilmesi işte bu silsilenin son uğrağıdır.
Tahir Elçi, Baro Başkanı ya da hukukçu kimliği ile değil Kürt halkının tüm mücadelesini meşru gören ve destekleyen tutumu dolayısıyla hedef alınmıştır. Tahir Elçi, çıktığı televizyon programında PKK'nin terör örgütü olmadığını söylemişti. Türkiye'de terörün ne teröristin kim olduğu sorusunun daha da yoğun tartışılmaya başladığı, hendeklerin ardında direnen gençliğin karşısında sokaklara ırkçı sloganlar yazarak, yaşlı kadınları, çocukları katleden kendine "Esedullah Tim" gibi adlar veren çeteleşmiş oluşumların cirit attığı, AKP iktidarının Suriye'deki tekfirci terörist gruplara verdiği maddi manevi desteğin tüm dünyada daha çok tartışılmaya başladığı ve devletin Tahir Elçi'yi sözleri dolayısıyla yargıladığı ama sözlerine inandırıcı cevaplar veremediği bir dönemde öldürülmüştür.
Böyle bir ortamda Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın "soruşturmayı yapanlara güvenin" şeklindeki sözleri trajikomiktir. Kendisi önceki yasama dönemlerinde hakkında yargıyı ve soruşturmayı engellemek suçundan fezleke hazırlanmış bir adalet bakanıdır. Bu hükümetin Başbakanı olan Davutoğlu, Suruç katliamının soruşturması ile ilgili olarak kendini patlatan canlı bombayı adalete teslim ettiklerini söyleyecek kadar utanma duygusunu kaybetmiştir. İçişleri Bakanı Efkan Ala ise bu ülkedeki katliamlarla ilgili soruşturma yapacak değil en önde soruşturulacak kişidir. Akıl sağlığını kaybetmeden AKP hükümetinin himayesinde yapılacak bir soruşturmaya güven duymak olanaksızdır.
Tüm boyutlarıyla Tahir Elçi cinayetinin araştırılması, sadece onun nasıl öldürüldüğü değil, öldürülmesine giden yolda onu korumak bir yana hedef gösteren ve kurşunların önüne atan tüm sorumluların ortaya çıkarılması için bağımsız bir soruşturma komisyonuna ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak, barolar, meslek odaları ve sendikaların temsilcileri ile halkın geniş kesimlerinin güven beslediği kişilerin katılımı ile oluşturulacak bir komisyon, bu cinayeti tüm yönleriyle aydınlatabilir ve daha da önemlisi yeni cinayetlerin önüne geçilmesi için yolu açabilir.