Surlar Yıkılırken
Son günlerde cemaatle AKP arasında baş döndürücü bir hızla yaşanan savaş, pek çok kişi için büyük bir sürpriz oldu. Pek çok insan ve hatta sol çevreler bile bu savaşı adeta heyecanlı bir maç izler gibi hayret ve şaşkınlıkla takip etmekte. Halbuki insanlık tarihi, egemenlerin kendi aralarında tutuştukları bu tarz kavgalara ilk kez şahit olmamıştır.
Pek çok kişi ve maalesef çoğu sol çevre burjuvaziyi her zaman tek ve bütün bir güç olarak görme eğilimindedir. Tabiri caizse burjuvazi her zaman yıkılması güç ve harcı sağlam bir surdur insanların gözünde. Bu nedenle çabuk yılgınlığa düşülür. Düşmanı gözünde gereğinden fazla büyütmek savaşı baştan kaybetmek demektir. Doğrudur, işçi sınıfı ne zaman bir güç olarak kendisini göstermeye başlasa burjuvazi tüm bileşenleri ile yekvücut olup saldırır, saldıracaktır da. Ancak bu durum burjuvazinin her zaman yekvücut olduğunu göstermez. Burjuvazinin iktidarı, çok parçalı ve çoğu zaman birbiriyle rekabet halinde olan güç odaklarının bileşkesidir. Bu güç odakları, iktidarın getirmiş olduğu nimetlerden daha fazla pay kapabilmek için rakiplerinin arkasından iş yapmaktan, birbirlerinin kuyusunu kazmaktan asla çekinmezler.
Bugün AKP ile cemaat arasında baş gösteren çatışmanın ilk kıvılcımı Kemalist bürokrasinin tasfiyesi sırasında atılmıştır. İktidarın nimetlerinden pay kapma yarışı ve efendilerine şirin gözükme sevdası o kadar güçlü gelmiştir ki henüz birlikte hareket edip Kemalist bürokrasiyi yıkarken bile kavgaya tutuşmaktan çekinmemişlerdir.
Mavi Marmara olayı yaşanırken Kemalist bürokrasi henüz tasfiye edilmemişti. Mavi Marmara olayında cemaat, rahminden çıktığı ve hâlâ orada barındığı emperyalist-siyonist güçlerin yanında saf tutmaktan asla çekinmemişti. Buna karşı AKP şefi ise bir yandan içerde gücünü arttırabilmek adına bol keseden İsrail aleyhine konuşmalar yapıyor bir yandan da gizli gizli İsrail'le anlaşmalar imzalıyordu. Tüm kavga emperyalistlere şirin gözükmede kimin öne çıkacağıydı. Ardından Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ve MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın indirilme hamlesi geldi. Cemaatin Kürt sorunu ile ilgili çözümü açıktı: Türkiye Kürdistan'ında yalnız ben olacağım... Olmadı, beceremedi. Ardından Gezi Parkı olaylarındaki fikir ayrılıkları baş gösterdi. Cemaat, AKP giderse ne yaparımın derdine düştü. Çin'den füze alımı, İran ile ilişkilerin geliştirilmesi ve Suriye'de İslamcı çetelerle yapılan açık iş birliği cemaatin AKP ile arasını iyice açtı. Kendisini aldığı oyların yüksekliği nedeniyle darı ambarında yalnız zanneden AKP hiç ummadığı bir darbeyi içeriden yedi. Karşılık olarak dershaneleri kapatma hamlesini yapsa da içerden çıkan ve her türlü pisliğini bilen bir düşmana karşı savaşmanın zor olduğunu kavramakta gecikmedi AKP. Yapılan yolsuzluk operasyonlarının arkasını kesebilmek adına, bürokrasiye kendi elleriyle yerleştirdiği cemaat elemanlarını tasfiye etmeye başladı şimdi de. Bu hamlelerin karşılıklı olarak sürmeye devam edeceği gün gibi aşikârdır.
İslamcı-idealist yazar Necip Fazıl, dindar bir gençlik yaratmak için yazdığı Gençliğe Hitabe adlı metninin sonuna şu iki dizeyi ekler; "Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes / Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es." Onun Gençliğe Hitabesi'nde idealize ettiği ve yetiştirmek için mücadele ettiği dindar-muhafazakâr gençlik, zamanla iktidarı ele geçirmiş ve bugün delmeye çalıştıkları o surların ta kendisi haline gelmiştir. Evet, bugün kendilerine muhafazakâr diyen egemenlerin surları da delinmiştir. Ancak bizi idealist Necip Fazıl'dan ayıran şey rüzgârın nereden eseceğini rastlantıya bırakmamaktır. Cemaat ile AKP arasındaki kavgayı kimin kazanacağı çok önemli değildir artık. Önemli olan bu kavga sırasında ortaya çıkacak pislikler nedeniyle emekçilerde oluşacak tepkiyi isyan cephesine çekebilmek ve isyan ateşini büyütebilmektir.
Evet, rüzgârın nereden eseceği ve bu rüzgâra kimin yön vereceği önemlidir. Şimdi artık şu sorunun cevabını vermenin zamanı gelmiştir; egemenler yoz çıkarları için birbirlerine düşmüşken bizler ne yapacağız? Surlar tek tek yıkılırken egemenlerin bu taşların altında kalmaları için elimizden geleni ardımıza koymayacağız.