Soma davasında delil karartma rejimi sürüyor
301 işçinin Soma'da madende bir iş cinayeti ile öldürülmesinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Devlet katliamın ardından derhal maden çevresinde ve genel olarak Soma'da adeta bir sıkıyönetim uygulayıp delil karartma rejimini devreye soksa da acılı ailelerin öfkesi karşısında devletin gücü yetersiz kalıyor. Soma davasının 6. duruşması Şubat ayı sonunda tamamlandı. Ve her duruşma zincirinde olduğu gibi bu son duruşmalarda da Soma Holding'in, katliamın göz göre göre gelişine seyirci kalan iş müfettişlerinin, madenlerdeki taşeron sisteminin pislikleri yine ortaya saçıldı.
Aslında daha duruşmalardan da önce Şubat ayının başında katliamın yaşandığı madende yapılan keşifte bile işçilerin ne koşullarda yeraltına indirildiğinin bir örneği ortaya çıktı. Heyet madene geldiğinde önce güvenlik nedeniyle Soma Holding temsilcileri madene inecek insan sayısına sınırlama getirmek istedi. Sonra madenci ailelerinin avukatlarının ısrarı ile 12'si bilirkişi, 4'ü mahkeme heyeti ve cumhuriyet savcısı, 4'ü sanık avukatları ve 5'i madenci ailelerinin avukatları olmak üzere 25 kişi madene girdi. Daha girişte madende eğitimden sorumlu mühendis, heyete oksijen maskeleri ile boyunluk ve bel kemerlerinin kullanımını anlatırken, önce kemerin ardından maskenin takılması talimatını verdi. Bu talimat, heyette bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumu mühendisi tarafından ortamda duman varsa önce maske sonra da kemerin takılması gerektiği şeklinde düzeltildi. Maden işletmesi duruşmalarda başından beri işçilere gerekli eğitimleri vererek madene indirdiklerini söylüyor. İşçi aileleri ise bir gün eğitimden sonra üretime bir an önce başlatmak için işçilerin hemen eline kazmayı verip madene indirildiğini ifade ediyorlar. Heyetin yaşadığı bu örnek ise işçilerin uzun ya da kısa nasıl bir eğitimin ardından yeraltına indirildiğini göstermeye yetiyor.
16 Şubat'ta başlayan duruşmada dosyaya yeni giren bazı evraklarla duruşmadan iki gün önce 14 Şubat'ta katliamın yaşandığı madende delil toplandığı, bazı yeni numuneler alındığı ortaya çıktı. Bu delil toplama işlemine ise tutuksuz yargılanan sanıklardan iki kişi refakat etmiş. Bir sanığın kendi aleyhine olabilecek delilleri topladığı nerde görülmüş? Ya da daha ötesi ulaşabildiği anda bu delilleri karartmayacağına kim güvenebilir? Hele hele bu sanıklardan birisi madende iş güvenliğinden sorumlu kişiyse. Mahkemede tanıklık eden işçilerden birinin "fazla üretim baskısı ile bir maden işçisini dövdüğünü gördüm" dediği kişiyse!
26 Şubat'a kadar devam eden duruşmalarda işyeri doktorlarının da ifadeleri alındı. Onlar da işletmenin ihmali, sorumluluğu olmadığını anlatmak için işçi ailelerinin öfkelerini körükleyen adeta çocukça sözler sarf ettiler. Düşünün sağlık kontrollerini yapan özel şirketler tarafından işçilere kronik bronşit teşhisi konuyor ama işyeri doktoru muayene ettiğinde madende çalışmaya engel bir durum görmüyor. Mahkemede işçi ailelerinin yüzüne baka baka "her sigara içende zamanla oluşabilecek bir hastalık" olduğunu söyleyip, "o kadar hassas davranırsak madende çalıştıracak kimse bulamayız" diye yakınıyor. Ciğeri peş para etmez, asalak patronlar ve onların kârı için doktorluk yeminlerini bile hiçe sayanlar için işçinin ciğerinin ne önemi var! Nasıl olursa olsun nefes alsın madene gelip çalışabilsin de yeter!
Soma davasında delil karartma, patronları ve kapitalist düzeni aklama rejimi devam ediyor. Ama tanık işçiler ve ölen madencilerin yakınları her fırsatta bu rejimi bozuyor. Madende yaşanan ihmalleri, kâr hırsıyla işçilerin güvenliği hiçe sayılarak nasıl çalıştırıldığını, katliamın maden ocağındaki çalışma koşulları ile nasıl geliyorum dediğini, madende taşeronun ölüm demek olduğunu söylüyor. Onların kanlı canlı yaşayarak bildikleri, gördükleri üzerine bize de söyleyecek tek bir söz kalıyor: madenler işçi denetiminde kamulaştırılsın!