Küresel İklim Değişikliği Raporu: İnsanlık kritik bir eşikte
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan ‘İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli’ raporu yayınlandı. Dünyanın iklim siteminin değerlendirildiği ve geleceğe dönük öngörülerin paylaşıldığı raporların ilki 1996 yılında yayınlanmıştı. O tarihten itibaren her 5 veya 7 yılda bir olmak üzere toplam 5 rapor yayınlandı. Bu sene açıklanan ise bu raporlar serisinin 6.’sı. Raporu hazırlayan kurumun teknik ve idari kadroları dışında kalan yetkililer ve raporlama yapan yazarlar gönüllü olarak katkı sunuyorlar. Dünyanın dört bir tarafından bilim insanlarının binlerce bilimsel makaleye dayanarak hazırladığı raporun öne çıkan bazı başlıkları oldukça çarpıcı.
Küresel iklim değişikliğinde mevcut durum
Rapor önce günümüzdeki durumun bir değerlendirmesini yapıyor, bu değerlendirmenin öne çıkan tespitleri şu şekilde: İklim sisteminde son dönemde gerçekleşen olumsuz değişimler yüzlerce hatta binlerce yıldır gerçekleşen değişimlerle kıyaslanamayacak büyüklükte. Atmosferde, okyanuslarda ve kara parçalarında yaygın ve hızlı bir değişimin gerçekleştiği de bu alanlardaki ısınmanın insan etkisiyle olduğu da gün gibi ortada. İnsan etkisiyle gerçekleşen iklim değişikliği şimdiden dünya çapında sıcak hava dalgaları, yoğun yağışlar, kuraklıklar ve tropikal kasırgalar gibi pek çok aşırı iklim ve hava olayına sebep olmakta.
Küresel sıcaklıkta 1900’lerin başından itibaren ciddi bir artış var. 1970’lerden itibaren çok daha hızlı bir yükseliş var. Küresel sıcaklık seviyesi bugün itibariyle son 2000 yılda görülmemiş bir seviyeye ulaşmış durumda. Atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu son 2 milyon yılın, metan gazı konsantrasyonu son 800 bin yılın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Karasal alanlarda insan etkilerinden kaynaklanan iklim değişikliği sebepli aşırı sıcaklar 1950’lerden bugüne çok daha sık görülmeye başlandı. İnsan etkisi 1950’lerden itibaren sıcak hava dalgaları, küresel ölçekte kuraklık, yangınlar ve sellere daha fazla sebep olmaya başlamış durumda.
Bizi nasıl bir gelecek bekliyor?
Raporda günümüz değerlendirmesini takiben geleceğe yönelik bilimsel olasılıklar da değerlendiriliyor. Hem bugüne kadar gerçekleşen hem de gelecekte gerçekleşecek olan gaz salımı sebebiyle ortaya çıkan değişikliklerin pek çoğu yüzyıllar boyunca geri döndürülemez boyutta. Hangi olası senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin eğer başta karbondioksit olmak üzere sera gazı salımı anlamlı bir şekilde düşürülmezse küresel ısınmayı 1,5-2 oC aralığında tutma hedefi aşılacak. Buna bağlı olarak da aşırı hava olaylarının sayısı, sıklığı ve etkinliği de artacak. Hele ki karbondioksit salımı artacak olursa salınan karbondioksitin tutulmasında etkin olan okyanusların ve karaların karbon tutma özelliğinin giderek daha az etkili olması bekleniyor.
Mevcut senaryolar arasında kısa ve orta vadede çok büyük farklılıklar yok. Esas anlamlı farklılığın bu yüzyılın ortasından itibaren görülmeye başlaması bekleniyor ve olası senaryolar yüzyıl sonunda mevcut durumun az çok kontrol altına alındığı veya tamamen kontrolden çıktığı iki uca doğru sivriliyor. Yani ortalama sıcaklığın 1,4 derece artmasıyla 5,7 derece artması arasında bir yol ayrımında bulunuyoruz.
Küresel ısınmada her 0,5 °C’lik artış sıcaklıklarda, sıcak hava dalgalarında, yoğun yağışlarda, tarımsal ve ekolojik kuraklıkta aşırılıkların gözle görülür şekilde artış göstermesine sebep oluyor. Üstelik Türkiye’nin bulunduğu coğrafik konum itibariyle ortalama sıcaklık artışında ve kuraklık miktarında dünya ortalamasından daha kötü bir durumla karşı karşıya kalması bekleniyor. Bu söylenenlere bir de ekolojik döngülerde bozulma gerçekleşirken, bir sınır aşıldıktan sonra tüm olumsuz etmenlerden bağımsız olarak sistemin kendi kendisini bozacak bir unsur haline geldiği ve doğal olarak yıkıcı hale dönüştüğü gerçeğini ekleyelim.
Ne yapacağız?
Rapor aynı zamanda önümüzdeki dönemde neler yapılması gerektiğine dair bazı önerilerde de bulunuyor. Raporda net olarak ortaya konan bir şey var. Eğer insan kaynaklı küresel ısınmayı belli bir seviyede tutmak istiyorsak toplam karbondioksit salımı sınırlanmalı ve net sıfır seviyesine çekilmeli, yani karbon seviyesinin artmasının önüne geçilmeli, ayrıca diğer sera gazlarının salımı da sert şekilde aşağı çekilmeli. Eğer bu yapılabilirse düşük veya çok düşük sera gazı salımı yıllar içinde hava kalitesinin, sera gazı ve aerosol konsantrasyonunun fark edilebilir şekilde olumlu yönde etkilenmesine yol açacaktır. Bu etkiler yaklaşık 20 yıl içerisinde belirgin şekilde ortaya çıkmaya başlayacaktır. Bunlar dünyanın dört bir köşesinden, farklı ülke ve kültürlerden, değişik siyasal ve toplumsal görüşlerden bilim insanlarının ortaya koyduğu ortak bilimsel sonuçlar.
Rapor ne yapılması gerektiğini söylüyor ama yapılabilmesinin mümkün olup olmadığına, nasıl yapılacağına veya yapılabilmesinin önündeki engelin ne olduğu konusuna girmiyor. Karbondioksit başta olmak üzere sera gazı etkisine sahip gazların salımı sıfırlanabilir veya anlamlı düzeyde aşağı çekilebilir mi? Bunun yapılmasının önündeki engel nedir? Bu gazların salımı nasıl istenilen düzeye indirilir? O sorulara da elden geldiğince biz cevap verelim.
Nasıl yapabiliriz?
Cevabı en kısa ve en net olanla başlayalım. Evet, tüm sera gazlarının salımı anlamlı şekilde yani küresel ısınmayı teşvik etmeye devam edecek seviyenin altına çekilebilir. Fakat bunun yapılabilmesinin önündeki en önemli engel tüm dünyada hâkim üretim tarzı olan kapitalizmdir.
Kapitalist üretim tarzında kâr için üretim esastır. Ayrıca üretim kararları merkezi planlamaya göre değil sermaye birimlerinin kâr hesaplarına ve beklentilerine göre alınır. Kapitalistler arası rekabet söz konusu olduğunda hiçbir sermaye birimi, dünyayı kurtarmak, küresel ısınmayı engellemek vb. amaçları öne koyarak daha az karbon salımı yaparak rakiplerinden daha az kâr etmeyi ve pazar payını kaptırmayı göze almaz. Ama tam tersini yapar. Ekolojik önlemleri gevşetmesi için hükümetlere baskı kurar, hile ve usulsüzlüklerle bu önlemlerin etrafından dolanır, daha fazla kâr elde etmek için dünyanın canına okur. “Benden sonra tufan” adeta kapitalistlerin bu konudaki sloganıdır.
Peki, bu durumda insanlığın sonunu getirme tehlikesini somut hale getiren bu gazların salımı nasıl istenilen düzeye çekilir? Bugün yaşadığımız çağın koşulları içerisinde insanlık üretmeden var olamaz. Üretim zorunludur ancak bu üretimin kar için yapılması zorunlu değildir. Üretim pek ala insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak üzere düzenlenebilir. Üretimin ihtiyaçlar doğrultusunda ve ihtiyaç duyulan miktarda yapılması, fazladan sera gazı üretiminin önüne geçilebilir. Şirketler ve onları temsil eden devletlerin rekabeti yerine dünyanın insanlar, hayvanlar ve tüm diğer canlılarla birlikte çıkarını temsili öne alan bir üretim tarzı mümkündür. Evet, sosyalist planlamadan bahsediyoruz.
Ya şirketlerin kârı ya insanlığın geleceği!
Bu defa tespit bize ait değil. Bu tespiti adını koymadan yapanlar, sözünü ettiğimiz raporu hazırlayan, herhangi bir sosyalist politik angajmanları olmayan çeşitli ülkelerden, farklı sosyoekonomik çevrelerden, farklı dünya görüşlerinden bilim insanları. Tekrardan zarar gelmez, eğer biz sera gazı salımını kontrol altına almaz belli seviyelere çekmezsek dünyayı sonradan önleyemeyeceğimiz, insanlığı toptan bir çöküşe sürükleyecek “doğal” afetler silsilesi esir alacak. Bunu yapmak için sera gazı salımının bu ölçüde yüksek olmasının temel kaynağı olan üretim tarzını değiştirmek zorundayız. Ancak çevresel bir sorun için üretim yöntemini ve miktarını belirlemek, üretimi dünya çapında insanlığın ihtiyaçları doğrultusunda düzenlemek kapitalist sistemde söz konusu olamaz. Öyleyse küresel ısınmaya karşı mücadele etmek kapitalizme karşı mücadele etmek demektir. Bu ikisini birbirinden ayırmak, duvara karşı giden bir araçta havalandırmayı açarak ferahlamaya çalışmaktan farksızdır. Bu aralar çok popüler olan değimle bir nefes almış oluruz ama o nefes muhtemelen tüm insanlığın son nefesi olur.