İran Zarrab’ın patronu Zancani’ye sırt dönüyor

Bunu da yaptılar. Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, yatak odasında kasalarla ve deste deste avrolarla ve dolarlarla yakalanan oğlu Barış Güler’i ve hakkında on milyonlarca dolarlık rüşvet fezlekesi bulunan eski Dış Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan’ı da serbest bıraktılar. Babaları hakkındaki savcı fezlekesi iki buçuk aydır Ankara içinde gezinti yapıyor, meclise gelemedi! Şimdi oğulları da salıverildi. Delil karartma rejimi tam gaz işini yapıyor!

Bunların hepsi geçicidir. Erdoğan hükümeti uçurumun kenarındadır. Erdoğan ve bakanları babalı oğullu yargılanacaklardır. Bunun için halkın harekete geçmesi yeterlidir, ama aynı zamanda gereklidir.

Bakan oğullarıyla birlikte bakanların tatil finansörü, her yolsuzluğun altından çıkan, yeni yetme dolar-avro milyoneri İran yurttaşı Rıza Zarrab (bazen Sarraf diye geçiyor) da serbest bırakıldı. Zarrab’ın hükümeti konuşmakla tehdit ettiği söylentileri dolaşıyor. Bu doğru ise, onun salıverilmesi bakanların kurtarılmasının türevidir. Zaten Zarrab vakasının önemi İran’a ambargonun delinmesi yönünden gelmiyor. Emperyalizmin ambargosu daha açık ve hilesiz hurdasız yöntemlerle delinmeliydi, delinmelidir. Zarrab vakasının önemi, emperyalizmin İran’a yaptığı baskının doğurduğu bu yeraltı ekonomisinden AKP hükümetinin yetkililerinin nemalanmalarıdır.

Zarrab konusunun İran ile ilişkili boyutunda ise yeni gelişmeler var. Yeni cumhurbaşkanı Ruhani döneminde emperyalizm ile İran arasında buzların erimeye başlaması bu vurguncu sermayedarları devre dışına itiyor. Bunu İranlı yoldaşımız Araz Bağban o ülkedeki gelişmeler temelinde ortaya koyuyor. Zarrab’ın İran’daki patronu Zancani’nin de başı belada. O da tutuklu. Bunun arka planını İranlı yoldaşımızın kaleminden aşağıda sunuyoruz.

 

İran petrole dayalı bir ekonomiye sahiptir. Ülkenin gelirinin en büyük kısmı petrol üretimi ve onun ihracatından elde ediliyor edilmekte. Genel olarak üretilen petrolün daimi müşterileri ise Avrupa ve Asya’nın büyük ekonomik güçleridir. Bu yüzden İran'ın dış siyaseti ile petrole dayalı ekonomisi makro ölçekte karşılıklı etkileşim içinde olmuş ve bu durum İran'ın uluslararası ekonomideki yerini belirlemiştir. Bu ilişki 1979 devriminden sonra farklı bir boyuta geçmiş gibi gözükse de devrimin kazanımlarını ele geçirerek yükselen İslam Cumhuriyeti rejimi devrim öncesindeki yapıyı restore ederek aynı etkileşimi korumuştur. Tek fark, İslami rejimin “Batı karşıtı” söylemleri ve bölgesel güç olma çabalarına karşılık, Batı’nın ve özellikle emperyalist güçlerin devamlı olarak uyguladıkları ekonomik ve siyasi yaptırımların sonucunda, petrol ihracatının bazen uluslararası petrol ticareti çerçevesinde çok yaygın olmayan yollarla gerçekleşmesidir.

İran, Batı'nın uyguladığı ambargoyu ve ticarete/sanayiye yönelik yaptırımlarını aşmak için başvurduğu yollar doğal olarak kendi aktörlerini üretmiştir. Örneğin, İran-Irak savaşı döneminde İran’ın petrol sektörüne uygulanmaya başlayan ve savaştan sonra da devam eden ambargo devleti petrol istihracı konusunda büyük sıkıntıya sokmuştu. Savaştan sonra Devrim Muhafızları Ordusu, bu alanda herhangi bir uzmanlığa sahip olmamasına rağmen boşluğu doldurabilmek amacıyla kendi şirketlerini kurmaya başladı. Böylelikle dönemin cumhurbaşkanı Rafsancani’nin verdiği adla “yapılanma dönemi”nde Devrim Muhafızları, rejimin lideri Hamenei’nin emriyle kurduğu Hatem-ül Enbiya Karargâhı ile yapılanmada yer almak amacıyla yavaş yavaş İran ekonomisine dâhil oldu. Başta daha çok müteahhitlik projelerinde yer alan Devrim Muhafızları'nın bu ekonomik organı, daha sonra Ahmedinejad dönemine gelindiğinde milyar dolarlık petrol ve doğal gaz ihalelerine girecek kadar büyüdü. Özellikle 2005 sonrası artan yaptırımlar sonucunda bu alanda yalnız kalan Hatem-ül Enbiya Karargâhı İran’ın petrol sektöründe tekel haline geldi.

Ahmedinejad’ın 2005 yılında cumhurbaşkanlığına seçilmesi ile birlikte İran’da ilkeciler diye bilinen geleneksel muhafazakâr cenah hükümeti reformistlerden devraldı. Reformistlerin aksine bu hükümetin nükleer enerji üretimi konusundaki yönelişi, özellikle Batı'nın ambargo yoluyla uyguladığı baskılara rağmen yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum merkezlerinin geliştirilmesindeki ısrarı yeni aktörlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Devrim muhafızlarının İran ekonomisindeki yükselişi ile ortaya çıkan yeni sermaye sahipleri ve onlarla yakın ilişkide olan şirketler ve kişiler bu geniş kâr alanından fütursuzca yararlandı.

İran’ın ithal ettiği birçok ürün ambargo kapsamına alınınca bu malların ithali kayıt dışı yollarla veya aracılar yoluyla ve genel olarak da devrim muhafızları ve ona bağlı yapılar veya yakın şirketler tarafından yapıldı. Yaptırımların sonucu olarak döviz karşılığında petrol satamayan İran mali sıkıntılar yaşayınca petrol gelirinin parasal tahsil yollarını aradı. Bu arayışın sonucu olarak petrol gelirinin döviz ve altın şeklinde tahsili İran dışındaki tacirler ve onların dış ülkelerdeki bağlantıları aracılığıyla yapılmaya başladı. Bunun en belirgin örnekleri de Türkiye ve Rusya üzerinden İran’a yapılan altın ve döviz transferidir. Bu olayların geliştiği zamanda Hamenei Batı’nın uyguladığı yaptırımlara karşı devletin “direniş ekonomisine” geçmesi gerektiğini ortaya attı. Bu ekonominin ayrıntılarının ne olduğu belli olmasa da sonucunda İran ekonomisinde kısa süre içinde büyüyen yeni sermaye sahipleri ortaya çıktı. Bu yeni zenginlerin bir örneği Türkiye’deki 17 Aralık yolsuzluk dosyaları ile üne kavuşan Babek Zancani ve daha küçük çapta Rıza Zarrab’dır.

İran’da Zancani’nin adı geçen yıl cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru haberlere taşındı. O dönemde Ahmedinejad’ın daha önce hükümetini destekleyen Devrim Muhafızları ve geleneksel muhafazakâr cenahla arası bozulmuştu. Bu bozuşmanın doruğa ulaştı dönemde  Ahmedinejad meclis toplantısında bu cenahın önde giden isimlerine karşı bir kaset yayınlamıştı. Bu kasete göre, Zancani bir ihaleyi kazanmak için devlet bürokratlarını araya sokmak istemiştir. Böylece İran İslam Cumhuriyeti’nin ekonomik yapısının ortaya çıkardığı tanınmayan genç bir milyarder bir anda gazetelerin manşetine taşındı. Geniş mal varlığı, devlete olan borcu ve karıştığı yolsuzluklarla adı anılmaya başladı. Böyle yolsuzluk olaylarında her ülkede gözlemlendiği gibi İran’da da yetkililer Zancani ve Zarrab’la herhangi bir mali irtibatları olmadığını iddia etti ve her cenah diğerini Zancani’ye yakın olmakla suçladı. Herkes yüksek miktarda petrol parasının Zancani’de ne işi olduğunu soruyordu, hâlbuki hepsi bu sorunun cevabını da biliyordu. 

İran’da ve İran dışında onlarca şirketin, bir havayolları şirketinin, Dubai’de bir mali müessesenin, Malezya ve Tacikistan’da birer bankanın sahibi ve Türkiye’de Onur Havayolları'nda hisse sahibi olduğu öne sürülen Zancani, kendi iddiasına göre İran’ın petrol gelirinin 17,5 milyar dolarlık tahsilâtını gerçekleştirmiş. Zancani, Zarrab’la herhangi bir mali ve ticari ilişkisi olmadığını iddia etse de anlaşılan o ki birlikte Türkiye üzerinden Zarrab’ın bağlantılarını kullanarak Batı tarafından uygulanan ambargoların aşılmasında İran’a yardım edip doğal olarak bu işten de büyük kârlar elde etmişler.

Türkiye’de Rıza Zarrab’ın gözaltına alınmasından az bir süre sonra İran’da da Babek Zancani gözaltına alındı. İran Yargıtay sözcüsü bu haberi onaylayarak Zancani’nin devlete olan borçlarından dolayı gözaltına alındığı söyledi. Aynı sözcüye göre Zancani, mal varlığını Petrol Bakanlığı’na devrederek 9 milyar dolarlık borcunu ödeyeceğini açıklamış ve eğer bu şahıs başka bir mali suç işlemediyse sorun söz konusu bakanlığın onayı ile aşılacakmış. Güya Zancani ambargodan dolayı İran’a para transferi yapamadığı için devlete olan borcunu ödeyememiş. Zancani İran dışındaki mal varlığı listesini de Yargıtay’a vermiş ve iddialara göre Recep Tayyip Erdoğan son İran ziyaretinde Zancani ve Zarrab’ın Türkiye’deki mal varlığı konusunda İranlı yetkililerle anlaşmış ve Zarrab’ın mal varlığı üzerindeki tedbirin kalkması ve Onur Havayolları'nın satışa çıkarılması bu anlaşma doğrultusunda gerçekleşmiştir. 

İran’da İslami rejimin Batı’nın uyguladığı ambargoları aşmak için başvurduğu yollar yaptırımların etkisini biraz zayıflatsa da ara sıra Rusya’da ve Türkiye’de ortaya çıktığı gibi döviz ve altın transferlerinin durdurulması İran’ı Batı ile arasındaki buzları eritmeye ve yeni bir dış politika stratejisine doğru yönelmeye zorlamıştır. Bu da Ahmedinejad’ın sert söylemlerini aşmak ve Batı ile İran arasında var olan nükleer krizinde daha ılımlı siyaset yürütmeyi başarabilecek Ruhani’ye umut bağlamakla gerçekleşmiştir. Ruhani de şimdilik bu stratejiyi İran açısından başarılı şekilde ilerletmektedir.

Ruhani İran’daki son seçimlerle cumhurbaşkanlığı makamına geçince vaat ettiği üzere Batı’ya ılımlı siyasetlerle yaklaşarak başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerle müzakere kapılarını açtı. Nükleer krizinde az da olsa taraflar arasında anlaşmalar gerçekleşti ve yeni yaptırımların uygulanması engellendi. Bunların sonucu olarak da petrol gelirinin yasal yöntemlerle tahsil edilme yolu açılmaktadır. Bu da Zarrab ve Zancani gibi aracı unsurlara artık ihtiyaç duyulmadığı anlamına gelmektedir.

Bu doğrultuda geçen günlerde Hamenei bir konuşmasında Ahmedinejad döneminde ortaya attığı “direniş ekonomisi” modeli üzerinde tekrar durdu ve acil bir geçişin gerekliliğine vurgu yaptı. Bu sefer bu modele ayrıntılar katarak devletin hacminin mantıklı boyutlara indirilmesi, paralel yapıların ortadan kaldırılması, devletin giderlerin azaltılması, vergi yoluyla gelirlerinin arttırılması ve petrol ürünlerinin üretimine önem verilmesi gerektiğini söyledi. Aslına bakılırsa bunlar direniş ekonomisinden ziyade yıllardır IMF'nin İran’a dayattığı ve uygulattığı ekonomik planlardır. Anlaşılan, İran Batı ile arasındaki ilişkiyi geliştirmek için gereken düzenlemeleri de yapmaktadır.

Ruhani Davos’taki konuşmasında İran’ın yabancı sermayeye kapılarının açık olduğunu, başta ABD olmak üzere Batı ile herhangi bir sorunları olmadığını ve anlayış içerisinde bir arada yaşayabileceklerini dile getirdi. Hemen ardından Fransa’dan sanayi temsilcisi bir grup iş adamı Tahran’ı ziyaret etti. Daha geçen hafta İran ve Almanya arasında tekrar ekonomik bağların güçlendirilmesi taraflarca konuşuldu. Bunlar Zancani’siz sözde direniş ekonomisine geçişi açıkça ortaya koymaktadır. Meşruiyetini Batı’ya karşı söylemler üzerinden sürdüren İslami rejim ise bazen “kahramanca esneklik” bazen “direniş ekonomisi” gibi makyajlarla emperyalizmle kurduğu ilişkiyi ve uluslararası sermayeye daha fazla eklemlenmeyi temize çıkarmaya çalışmaktadır.