İdlib bitmedi önümüzde tehlikeler var!
Erdoğan, AKP grup toplantısında Suriye’den bahsederken “İdlib’teki operasyon büyük oranda neticelendi, önümüzde Afrin var” dedi. Bu sözlerin mevcut durumu pek yansıttığı söylenemez. Zira TSK güçleri İdlib’in içine kadar nüfuz etmiş değil. Sadece Afrin sınırında konuşlanmış durumda. Eğer kasıt İdlib’te mevcut silahlı gruplar arasında müzakere ile çatışmasızlık sağlandığı ise bu bir netice değil yeni bir krizin başlangıcı demektir.
Çünkü TSK, Rusya ve İran’la yürütülen Astana süreci çerçevesinde bölgeye girdi. Yapılan anlaşma bölgede Heyet Tahrir Şam (HTŞ- El Kaide’nin çatı örgütü) güçlerinin tasfiyesini ve diğer muhalif gruplarla Suriye ordusu arasında çatışmasızlık sağlanmasını öngörüyor. Türkiye ise bugüne kadar HTŞ ile diyalog içinde bölgeye girdi ve İdlib merkezinden ziyade Afrin’e yöneldi. Suriye bu tutumu kınadı ve Astana çerçevesinde hareket etmediği için TSK’yı işgalci olarak niteledi. Eğer Türkiye, bölgede HTŞ ile bir diyalog sürecini bu şekilde devam ettirirse bunun Suriye’nin dışında Astana’nın tarafları olan Rusya ve İran nezdinde sıkıntı yaratması kuvvetle muhtemel. İşler TSK güçleri bölgedeyken Rusya ve Suriye uçaklarının HTŞ’yi gerekçe göstererek bölgeyi bombalamasına kadar varabilir. Daha önce benzer bir olay Fırat Kalkanı operasyonu sırasında Erdoğan'ın, “biz Esad’ı devirmeye geldik” sözlerinin ardından yaşanmış TSK’nın bulunduğu bir bölge “yanlışlıkla” bombalanmıştı.
Afrin’e gelince. İdlib’teki süreç neticelenmeden Rusya’nın bir Afrin operasyonuna izin vermesi olası değil. Zira bölgede Rus askerleri bulunmakta ve bu güçler şu ana kadar TSK’nın ve ÖSO’nun bölgeye doğrudan müdahalesini engellemekte. Kaldı ki Erdoğan’ın her günün sabahında gelebiliriz diye nutuk atarak gecesinde nasıl ansızın gelmeyi düşündüğü ise tam bir muamma. İşin özü ise Erdoğan ve AKP’nin iç politikadaki sıkıntıları aşmak için TSK’yı mümkün mertebe Ankara’dan uzak ve sınır dışında tutma çabasının, milliyetçiliği kullanmasının, halklar arasındaki düşmanlık duygularını kaşımasının, bedelini emekçilerin ödeyeceği son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilecek olması.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2017 tarihli 98. sayısında yayınlanmıştır.