Hatt-ı müdafaa yok, cihan müdafaası var!
Devrimci İşçi Partisi’nin Antalya İl Örgütü yöneticilerinden M. Cihan Yılmaz yoldaşımız tutuklandı. Tutuklamaya temel olan iddialar, doğrudan doğruya Cihan’ın Antalya’da halk isyanı çerçevesinde yapılan eylemlerin düzenlenmesinde sorumlu bir rol oynamış olması ile ilgili. Bugüne kadar halk isyanında yer aldığı için İzmir’de, İstanbul’da, Antalya’da tutuklanmış olan birçok insanın da aynı “suçlama”ya maruz kaldığını biliyoruz. Cihan ve öteki tutsaklara ilişkin söylenecek birkaç söz var.
Bu tutuklamalar “bağımsız Türk yargısı”nın hükümet politikası doğrultusunda gerçekleştirdiği işlemlerdir. Ortada hukuk açısından ele alınacak bir sorun yok. Hukuki açıdan bakıldığında gerek Gezi Parkı’nda, gerek Türkiye’nin öteki kentlerinde yapılan eylemler hiçbir biçimde “suç” kategorisi içine sokulamaz. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, demokratik hakların en asli olanlarından biridir. Önceden izin alınmadan yapılması hakkı da uzun mücadelelerden sonra Türkiye’nin hukuk sisteminin bir parçası haline gelmiştir. Göstericilerin şiddete başvurduğuna dair iddialar da bütünüyle gerici bir bakış açısının ürünüdür. Bütün tarih boyunca halk kitleleri en olağan haklarının düzen güçlerince ayaklar altına alınmasına karşı direnerek haklarını sağlamlaştırmışlardır. Hukuk dışına çıkan bir taraf varsa o da polis ve onun ardındaki siyasi iktidardır. Onlar hukuk dışına çıkarak halkın haklarını çiğneyince halk da elbette kendi hakkını korumak için elinden geleni yapacaktır. Bunu şiddete başvurmak olarak nitelemek bütün tarihi çöpe atmaktır! Bütün bunların özeti şudur: Cihan da dâhil olmak üzere, halk isyanının tutsaklarına uygulanan tutukluluk kararları bütünüyle hukuk dışıdır.
Hukuk dışıdır, hukuki kılıkta siyasi kararlardır. Yargının hükümetin dilekleri doğrultusunda gerçekleştirdiği bu tutuklamalar, aslında hükümetin halk isyanının yeniden harlanacağı konusunda ne kadar büyük bir korku ile yaşadığını göstermektedir. Tayyip Erdoğan önderliği, halk isyanı sırasında, prestijinin hem halk nezdinde, hem müttefik saflarda, hem de hâkim sınıflar içinde sarsıldığını, iktidar blokunda büyük çatlaklar doğduğunu gayet iyi biliyor. Bu yüzden, isyanın yeniden alevlenmesinden, bir ikinci isyan dalgasından ölümüne korkuyor. Hele hele isyanın ikinci evresinin işçi sınıfının kendi talep ve yöntemleriyle işin içine girmesiyle veya Kürt halkının da ayağa kalkmasıyla genişleme olasılığı düşünülürse, Tayyip Erdoğan ve AKP içinde ona sadık kalmış olan unsurlar bir bakıma siyasi hayatları uğruna bir hayat memat savaşı veriyorlar. İşte halk isyanının ilk evresinde mücadele eden insanların cezaevlerine doldurulmaya çalışılması bu anlamda hiçbir hukuki dayanağı olmayan, bütünüyle siyasi bir tutumdur. Kısacası, Cihan ve benzer durumdaki arkadaşları, AKP hükümetinin geleceği üzerinde etkili oldukları için alınmışlardır.
İşte yaptıkları işin önemi de burada ortaya çıkıyor. Cihan ve ötekilerin içeri alınmasına neden olan eylemleri son derecede onur verici, son derecede bilinçli, son derecede cesur bir hattın ürünüdür. Burada bu ülkenin tarihinin görmüş olduğu en kapsamlı, en yaygın isyan hareketine Cihan’ın durumunda Antalya yerelinde olmak üzere önderlik etmenin onuru vardır. AKP iktidarına son vermenin yolu olarak “cumhuriyetin kazanımları” adı altında Türkiye’nin zinde kafaya sahip bütün insanlarını “Mustafa Kemal’in askerleri” haline getirmeye çalışanlara karşı bir seçenek yaratmanın bilinci vardır. Cihan ve diğer asiler, Türkiye’de Batıcı-laik kamptan da, İslamcı kamptan da bağımsız, halkın gücüne dayalı bir isyanın tek çözüm yolu olduğunu anlatmış bir hareketin öncü güçleridir. Ortada henüz olmayan bir siyasi kampın halk hareketi halinde cisimleşmesini sağlamışlardır.
Bütün bunlar şunu gösteriyor: Cihan ve öteki tutsaklar karşı tarafın eline düşmüş ve etkisizleştirilmiş güçler değildir. Mücadeleyi başka bir alanda, başka bir yöntemle yürütmekte olan güçlerdir. Mücadele sadece meydanlarda, sokaklarda, fabrikalarda, okullarda değil, polis merkezlerinde, cezaevlerinde, mahkeme salonlarında da verilecektir. İşte onlar oralarda isyan içindeki bir halkın siyasi sözcüsü olacaklardır. Yani hattı müdafaa yoktur. Ortada bir hat yoktur çünkü. “İçerisi” de “dışarısı” da aynı mücadelenin farklı biçimlerini temsil etmektedir.
Üstelik “dışarısı” Türkiye’den ibaret de değildir. “Dışarısı” Mısır’dır aynı zamanda, Tunus’tur, öteki Arap ülkeleridir. “Dışarısı” işçi sınıfının hem Avrupa Birliği’ne ve onun ülke içindeki uzantılarına hem de faşizme karşı mücadele etmekte olduğu Yunanistan’dır. “Dışarısı” polisle mücadele için havan topları kullanan madencilerin başkente yürüyüş yaptıklarında “Öfkeliler” olarak bilinen işsiz gençlerce karşılandığı İspanya’dır. “Dışarısı” isyan ederken ta Atlas Okyanus’unun ve ekvatorun ötesinden Türkiye’ye selam yollayan, bugün de isyan ruhunun aynen Türkiye gibi alttan alta yanmakta olduğunu kanıtlayan Brezilya halkıdır. Yarın onun peşi sıra ayaklanacağına kesin gözüyle bakmamız gereken öteki Latin Amerika ülkeleridir.
Kısacası, “dışarısı” cihanın kendisidir! Öyleyse hattı müdafaa yoktur, cihan müdafaası vardır.
Kaç kuşak “bir Türk cihana bedeldir” diye uyutulduk. Türk ulusu Nâzım Hikmet’in dediği gibi bütün uluslar gibi büyüktür, onlardan üstün değil! Onun için bu ırkçı laflara karnımız tok! Ama bizim Cihan, kapitalizmin o eski ve köhnemiş dünyasının bütününe bedeldir. Yepyeni bir dünya için savaşmaktadır. Burjuvazinin duvarları ona vız gelir!
Öyleyse, yaşasın Cihan ihtilali!