Gülen’in kendisi Pensilvanya’da, binlerce müridi hapiste ama fikirleri iktidarda
12 Eyül askeri darbesinden sonra MHP’li eski bakan Agâh Oktay Güner, yargılandıkları davanın duruşmasında tarihe geçecek şu sözleri söylemişti: “Fikirlerimiz iktidarda ama biz hapisteyiz…” Gerçekten de 12 Eylül cuntası kendisine sağ-sol kavgasını önlüyormuş süsü vermek için ülkücüleri de hapse atmış, bazılarını işkenceden bile geçirmiş hatta 9 ülkücü idam edilmiştir.
12 Eylül cuntası ile benzerlik
Faşist harekete bu darbeler vurulmuştur vurulmasına ama cuntanın esas icraatlarına bakıldığında adeta MHP’nin programını uyguluyor gibidir. Solcu dernekler, sendikalar kapatılmış, öğretmenler sürgün edilmiş, zaman içinde cunta tümden solun, sosyalistlerin üstüne çullanmıştır. Daha da önemlisi MHP’nin benimsediği Türk-İslam sentezi adeta cuntanın ve sonrasında kurulan rejimin resmi ideolojisi haline gelmiştir. Özetle 12 Eylül askeri darbesi faşist hareketi aradan çıkarmış, işçi hareketini ve solu ezme vazifesini tek başına üstlenmiştir.
Bugün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşananlar, Fethullah Gülen ve cemaati açısından Agâh Oktay Güner’in sözlerini anımsatmaktadır.
Suç ortakları
Fethullah Gülen cemaati ile AKP’nin yakın işbirliği, adeta iç içe geçmişliği herkesin bildiği bir gerçek. Ancak araları bozulup da çıkar çatışmasına düştüklerinden beri birbirlerinin pisliklerini açık etmekteler. Dün nasıl cemaat rüşvet ve yolsuzluk dosyalarını açık ettiyse bugün de AKP iktidarı cemaatin suçlarını gündeme getiriyor. Her ikisi de bu suçları beraberce işlediklerinden, epey bilgi ve belge ortaya dökebiliyorlar. Ancak yine de AKP ve cemaat kadroları arasında o kadar çok akçeli ilişkiler kurulmuş, milletin kaynaklarını beraberce o kadar çok sömürmüşler ki AKP’nin cemaat karşıtı kampanyası mutlaka bir yere gelip tıkanıyor. Büyük bütçeli belediyeler, üniversiteler, kamu kurumlarındaki adeta cemaat işbirlikçisi ya da düpedüz cemaatçi kadrolar cemaat aleyhinde yapılan soruşturmaların başında. AKP’nin, kendi meclis grubunda cemaatçi temizliği yapsa, meclis çoğunluğunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan söz ediliyor.
Ancak işler bununla da sınırlı değil. Fethullah Gülen cemaatinin kadrolarının geçmişte yürüttüğü operasyonların, kumpasların, tuzakların, hukuksuzların neredeyse birebir aynılarını uygulayan, dahası Gülen cemaatinin iç ve dış siyasette savunduğu politikaları hükümet programı haline getiren bir Erdoğan ve AKP iktidarı ile karşı karşıyayız.
Yine torba dava yine kumpas yine tuzak
Cemaatçilerin operasyonlarının en tipik özelliği siyaseten hasım olarak gördükleri çevrelere yönelik torba davalar düzenlemek, ilgili ilgisiz herkesi aynı torbanın içine atarak tasfiye etmekti. Şimdi OHAL KHK’larına eklenen uzun listelerle AKP iktidarı birebir aynı yöntemi uyguluyor. Dün cemaat güdümlü medyanın rolünü ise bugün havuz medyası oynuyor. KHK’larla HDP’li belediyelere el koyma operasyonunun, vaktiyle cemaat savcıları, hakimleri ve polislerinin BDP’li belediye başkanlarını tutuklamasından hiçbir farkı yok. Cemaatin yargısı ve polisi KCK davasını torba yapıp Türkiye’nin en köklü kamu emekçisi sendikası KESK’in üzerine gelmiş, binalarını basmış, yöneticilerini tutuklamış, öğretmeniyle sağlık çalışanıyla binlerce insana zulmetmişti. Şimdi Binali Yıldırım, çıkmış Diyarbakır’da 14 bin öğretmeni açığa alacağız açıklaması yaparak hükümet olarak cemaatin izinden gittiklerini ilan ediyor. Gülen cemaatinin üniversiteleri ele geçirme operasyonlarında çok önemli bir yer tutan 50d maddesiyle asistanları tasfiye etme operasyonu, hükümetin KHK’sı ile cemaatin bile yapmaya cesaret edemediği şekilde bir günde binlerce ÖYP (Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı) kapsamındaki asistanın 50d’ye yani güvencesiz statüye geçirilmesi suretiyle hayata geçiriliyor.
AKP ile cemaatin İsrail’e hizmet yarışı
En önemlisi cemaatin ne olursa olsun ABD emperyalizminin ve Siyonizmin saflarında yer alan çizgisi bugün Erdoğan ve AKP tarafından iktidarın resmi çizgisi haline getirilmiş durumdadır. Cemaat ve AKP arasındaki en büyük gerilimlerden biri Mavi Marmara katliamı dolayısıyla ortaya çıkmıştı. Fethullah Gülen, alçakça bir tutum alarak İsrail otoritesinin izni olmadan Gazze’ye yardım götürülmesinin yanlış olduğunu söylemişti. Yıllar geçtikten sonra Erdoğan, İsrail’le anlaşmak için Mavi Marmara için daha önce söylediği tüm sözleri yutup “bana mı sordunuz” demiştir ardından da Fethullah Gülen’in sözle ifade ettiğini Erdoğan ve AKP iktidarı bizzat yazılı antlaşmaya dökmüştür. İsrail’le AKP hükümetinin gerçekleştirdiği ve TBMM’de onaylanan utanç antlaşmasıyla Mavi Marmara’nın Siyonist katilleri hakkındaki davalar düşürülmüştür. Mavi Marmara gemisindeki insanlar, İsrail kontrolündeki Aşdot limanını kullanmayı reddettikleri için katledilmişti. Şimdi Erdoğan ve AKP iktidarı Aşdot limanını Gazze’ye ulaşmanın tek yolu olarak tescillemiş oldu.
Türkiye ABD ilişkileri: Tam Fethullah’ın istediği gibi
Cemaat ne olursa olsun ABD dedi her zaman. Bugün Erdoğan ve AKP iktidarı ne görüntü verirlerse versinler izledikleri çizgi ile her gün Türkiye’yi daha fazla ABD ve NATO güdümüne sokmaktadır. İncirlik üssünü emperyalistlerin kullanımına boylu boyunca açtıkları yetmiyormuş gibi şimdi de ABD’nin füze bataryası taşıyan kamyonları sınırlarımızda kol gezmeye başlamıştır. CIA beslemesi Suriye çeteleri neredeyse TSK askerleriyle eşit statüde muamele görmektedir. Üstelik bunlar cemaatin görüşüne uygun şekilde ne pahasına olursa olsun yaşanmaktadır. 15 Temmuz’da ABD destekli darbe girişimi olmuş, meclis İncirlik’ten kalkan uçakların yakıt nakli yaptığı jetlerle vurulmuş, ABD ordusunun komutanları darbecilere “müttefiklerimiz” diye sahip çıkmış ne gam! Vatandaşa hamaset, ABD’ye hizmet!
Şimdi Fethullah Gülen çıksa ve bu tabloya bakıp “Ben Pensilvanya’dayım, müritlerim hapiste ama fikirlerimiz iktidarda” dese kim ne diyebilir?