Emperyalist uşağı katliamcı Suud Kralllığını aklama operasyonuna hayır!
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın en son girerken görüldüğü Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürüldüğü kabul edildi. Açıklamayı Suudi Basın Ajansı resmi yetkililere dayanarak yaptı. Bu açıklamaya göre Cemal Kaşıkçı’nın konsoloslukta çıkan kavgada öldüğü iddia ediliyor. Suudi Arabistan’dan gelen bu itiraf cinayetin suçunu bir takım istihbarat görevlilerinin üstüne yıkmayı amaçlıyor. 18 Suudi şüpheliden bahsediliyor. Ülkenin rakiplerini her türlü yöntemle ekarte edip tüm askeri ve istihbarat yapısına hakim olan veliahtı Muhammed Bin Selman’ın olayın azmettiricisi olduğuna bir şüphe yok. Onu aklamanın yolunu da şöyle bulmuşlar: “Kral Selman istihbarat servisi yeniden yapılandırılması emri verdi!” Bu yeniden yapılandırma işiyle görevli komitenin başında kim olacak dersiniz? Veliaht Muhammen Bin Selman’ın ta kendisi!
Tüm dünyanın aklıyla alay ediyorlar. Suudi görevliler, Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’a dönmesi olasılığının belirmesi dolayısıyla kendisiyle görüşmek üzere İstanbul’a gitmiş. Sonra tartışmalar olması gereken gibi gitmemiş, tansiyon tırmanmış ve Cemal Kaşıkçı öldürülmüş. Sonra da bu kişiler olayı örtbas etmeye çalışmış. Akıllara zarar senaryoya göre olaylar aniden gelişmiş. Suudi Arabistan ani gelişmelerin her zaman olabileceğini düşünerek görüşmeci heyetlerin arasına adli tıp uzmanları koyup yanlarına da ne olur ne olmaz diyerek kemik testeresi veriyor herhalde!
Tüm bu rezillikler ortadayken Trump, kalkıp Suudi Arabistan’ın soruşturma ve açıklamalarının güvenilir olduğunu ilan etti. Tabii ki son dönemde Amerikan devletinden yapılan her açıklamada olduğu gibi Suudi Krallığı ile güçlü bağlara ve müttefiklik ilişkisinin önemini eklemeyi ihmal etmeden.
Adım adım örülen senaryo
Kaşıkçı’nın öldürüldüğü 2 Ekim’den beri bir soruşturma yapılmıyor. Bir senaryo inşa ediliyor. ABD-Suudi Arabistan-Türkiye ortak yapımı bir senaryo bu!
Bu senaryoda bir takım infaz timleri, testereli otopsi uzmanları, istihbarat yetkilileri var. Bu ekibin arkasında siluet halinde veliaht Muhammed bin Selman duruyor. Olayda katiller, kurban, kan, vahşet her şey var. Devlet yok! Olay, bir devletin konsolosluğunda yaşanıyor, failler resmi devlet görevlileri, arkalarında bir prens var ama başından itibaren itina ile Suudi Arabistan devleti olaydan ayrı tutuluyor. Öyle ki Cemal Kaşıkçı’nın, odasında infaz edildiği iddia edilen Suudi Başkonsolosu, evinin aranmasından bir gün önce ülkesine dönebiliyor. Hem de elini kolunu sallayarak. Suudi devleti ile ilişkilerde en ufak bir gerilim emaresi yok. Erdoğan ve Kral Selman sürekli telefonla görüşüp “bilgi alışverişi” yapıyor.
ABD de benzer bir tutum içinde. Trump ve damadı Kushner’in Prens Selman’la muhabbeti biliniyor. Trump’la yıldızı bir türlü barışmayan Amerikan medyası olayın üstüne daha fazla gidiyor. Trump muhalifi Amerikan medyası (en başta NewYork Times, Washington Post, CNN International) hedef tahtasına Muhammed bin Selman’ı koymuş durumda. Ama yine özenle bir koruma operasyonu var: Katliamcı bir krallığın tablosu değil müttefik bir Ortadoğu devletinin yoldan çıkmış bir prensinin portresi var. ABD’den gelen her açıklamanın ya satır arasında ya da sonunda Suudi Arabistan’la ittifak ilişkilerinin ve işbirliğinin önemi mutlaka vurgulanıyor. Trump, “Kralla görüştüm haberi yokmuş” diyor. Dışişleri Bakanı Pompeo’yu Suudi Arabistan’a gönderiyor. Pompeo kendi deyimiyle “son derece verimli ve başarılı” bir ziyaret yaparak geri dönüyor. Arada da Türkiye’ye uğrayıp doğrudan Erdoğan ve Çavuşoğlu ile görüşmeyi ihmal etmiyor. Muhtemelen cinayetin ses kaydını da dinletiyorlar ona, ama muhabbet devam ediyor!
Her şey bu süreçteki yoğun trafik içinde Washington, Ankara, Riyad üçgeninde ortak bir senaryoda ağız birliği arandığını düşündürüyor.
İşlerine geldiği gibi…
Kaşıkçı cinayetinin en vahşi ayrıntılarının baştan itibaren neredeyse sistematik biçimde basına sızdırılması üzerinde düşünmek gerekir. Bu medya çalışması inşa edilen senaryonun önemli bir parçasıdır. Cinayetin tek başına ve tüm vahşi yönleriyle adeta gözlerin içine sokulması, bir devlet olarak Suudi Arabistan’ın suçlarını gizlemenin bir aracıdır.
Suudi Arabistan’ın ABD’nin tetikçisi olarak Yemen’de sivil, kadın, çocuk demeden yaptığı katliamlar, Suudi Şiilerinin dini önderi Şeyh Nimr el Nimr ve kendi kraliyet ailesinden prensler dâhil rutinleşmiş idamlar, Suriye’de Suudi parasıyla kafa kesen tekfirci mezhepçi örgütler, başka Arap ülkelerinin başbakanlarının haftalarca rehin alınması, Asya ülkelerinden göç etmiş işçi ordularının köleler gibi çalıştırılması, kadınların Ortaçağ koşullarında yaşaması, her şey kadrajı kaplayan bir cinayet senaryosunun ardına gizlenmektedir.
Kendini bilmez, aşırıya kaçmış istihbaratçıların işgüzarlığı sonucu meydana gelen cinayet ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin “takdirle karşılanan” işbirliği sonucu çözülmüştür. Ortadoğu’da bu zengin gericilik merkeziyle herkes iş yapmaya kaldığı yerden devam edebilir.
Ortak senaryo ile Suudi Arabistan ve özellikle veliaht büyük bir badireden şimdilik sıyrılmaktadır. Dünyayı istihbarat servisini yeniden yapılandırma safsatalarıyla oyalamak için en azından ciddi bir zaman kazanmıştır. ABD başta İran’a karşı olmak üzere Suudileri taşeron olarak kullanmaya devam edecektir. 110 milyar dolarlık silah satışı garanti altındadır. Artık Suudilerin Trump’ın bir süredir petrol fiyatlarının düşürülmesi için yaptığı baskıya direnme gücü de azalmıştır. Bu senaryo Erdoğan için de uygun gözükmektedir. Zira Sünni İslam dünyasına liderlik yapmak için rol çalmaya çalıştığı Suudi Arabistan’ı açıkta yakalamıştır. Bu yüzden zayıf ve yıpranmış olan, açığı yakalanmış bir veliahtı iktidarda tutmak Erdoğan’ın işine bile gelebilir.
Veliaht paçayı tamamen kurtardı mı?
Muhammed bin Selman’ın bütünüyle işin içinden sıyrıldığını düşünmek için erken olabilir. Çünkü bu şahıs Trump ve damadının desteğiyle sahneye hızlı bir giriş yapmışsa da zamanla durum biraz değişti. Trump, Kaşıkçı olayından hemen önce Amerika’da bir mitingde Suudi Arabistan Kralı’ndan “ABD olmasa iktidarda bir hafta kalamazlar, onları biz koruyoruz ama bize yüksek fiyattan petrol satıyorlar” diye şikâyet ediyordu.
Kadınlara araç kullanma serbestisi, Amerikan güreşi müsabakaları düzenlenmesi, sinema salonları açılması, bütün bunlar Suudi Arabistan’ın ılımlı İslam’ı benimsemesi, Muhammed bin Selman’ın reformculuğu olarak pazarlandı. Suudi kökenli Kanada vatandaşı Suudi kadın aktivistlerin tutuklanması üzerine Muhammed bin Selman’ın Kanada’yla yaşadığı diplomatik kriz, büyük darbe oldu.
Suudi Arabistan emperyalizmin en kârlı ve sadık tetikçisidir. Sadece ABD ve İsrail çıkarları için katliam yapmakla kalmaz. Bunun için Trump’la yaptıkları 110 milyar dolarlık silah satışı anlaşmasında olduğu gibi üstüne para da verir. ABD liderleri o yüzden bu krallığı çok sever. Ama bu ilgi ve sevgiyi Amerikan halkından görmek pek mümkün değil. 11 Eylül saldırılarının 15 failinden 11’i Suudi Arabistan kökenli ve geçtiğimiz yıl bir Amerikan mahkemesi 11 Eylül saldırısı mağdurlarının Suudi Arabistan’ı doğrudan dava etmesinin yolunu açan bir karar aldı. Bu yüzden veliahtın haylazlıklarının Amerikan kamuoyundaki etkisi Trump’ın manevra alanını kısıtlıyor. Veliahtın geleceğinin, Amerikan devleti içindeki kapışmanın ciddi bir muharebe sahası olma ihtimali de göz ardı edilmemeli.
Veliaht bir şekilde tasfiye olsa bile bu, muhtemelen daha sonra, daha sessiz yöntemlerle yapılacaktır. Bu alçak cinayetin, bu vahşetin Suudi devletinin iki numaralı yetkilisine bağlanması, devletin kendisini yaralayacaktır. Bu yüzden emperyalist efendileri veliahtın kaderi için ne karar alırsa alsın asla Suudi Arabistan devletinin suçları gündeme getirilmeyecektir.
“Türk hükümetinin itidali”ni övmeyi bırakın!
Türkiye açısından işin özü şudur: Suudi devleti suçüstü yakalandı. Türk hükümeti Sünni İslam dünyasındaki baş rakibini sıkıştırıp taviz almak için resmi hiçbir açıklama yapmıyor. Ama şantaj olarak cinayete ilişkin bilgileri, en vahşi ayrıntılar dâhil basına sızdırıyor. Böylece, Suud bazı konularda geri adım atmazsa onu dünya karşısında tam rezil edecek daha ağır delilleri açıklayacağı tehdidini yapmış oluyor. Burjuva basını da bunu “Türk hükümetinin itidali” olarak övüyor. Katilleri saklamak övgü konusu oluyor. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun işçi ve emekçi halkının ve ezilen uluslarının çıkarı, bu gerici petrol zengini ağaların yıkılmasındadır, ayakta kalmasında değil!
Trump ABD’si ve İsrail ise İran’a karşı gerici Sünni Arap devletleri ile kurmuş oldukları ittifakın merkezinde yer alan Suud devletini ve iki yıldır pazarladıkları Muhammed bin Selman’ı korumak için bin takla atarken, Türkiye’yi de sürekli yatıştırmaya çalıştı. Bu çabalarında ilk etapta başarılı oldular ve Türkiye’yi ortak senaryonun yazılmasına katmış oldular. Türkiye, Mısır’da Sisi darbesi ve Katar ambargosu başta olmak üzere bir dizi başlıkta Suudi Arabistan’la sorun yaşamasına rağmen bir anda kendisini bu gericilik merkezinin yardımına koşarken buldu. Emperyalizmin himayesinde ve Siyonizmin çıkarları doğrultusunda tüm işbirlikçiler bir kez daha gericilikte buluşmuş oldular.
Emperyalizmin ve Siyonizmin himayesindeki bu gericilik zinciri kırılmalıdır. Bunun için Kaşıkçı cinayetinin peşi bırakılmamalıdır. Türk hükümeti resmi kurumların elindeki bütün bilgileri açıklamalıdır. Kaşıkçı dosyası bütünüyle açıklansın! Katilleri, azmettiricileri, himayecileri ve katliamcı, emperyalist Siyonist uşağı Suudi Krallığını korumayın!