Diyarbakır, Van ve Mardin’de gasp edilen, halkın iradesidir!
İstibdad rejimi, OHAL sonrasında Kürt illerine kayyım atamaya yerel seçimlerde başlamış ve Yüksek Seçim Kurulu KHK’lı oldukları (yani bir OHAL kararnamesi kurbanı oldukları) gerekçesiyle, bazı HDP’li seçilmiş ilçe belediye başkanlarına mazbatalarını vermemişti. Bugün de Diyarbakır (Selçuk Mızraklı), Van (Bedia Özgökçe Ertan) ve Mardin (Ahmet Türk) Büyükşehir Belediye Başkanları görevden uzaklaştırıldılar. Başkanların yerine söz konusu illerin valileri vekaleten atandı. Teknik olarak bu işlem soruşturmalar süresince uygulanan bir tedbir niteliğinde olsa da mantığının kayyımla aynı olduğu ve OHAL koşullarını Kürt illerinde fiilen sürdürme amacını taşıdığı açıktır. Nitekim belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmasına bölgede HDP ve DBP yönetici ve üyelerine yönelik kapsamlı bir gözaltı saldırısı da eşlik etti.
Yüzde 62,93 oyla seçilen Selçuk Mızraklı, yüzde 56,42 oyla seçilen Ahmet Türk ve yüzde 53,83 oyla seçilen Bedia Özgökçe Ertan hiç kuşkusuz ki seçildikleri bölgedeki halkın siyasal iradesinin temsilcileridir ve hepsi de seçim bölgelerinde Erdoğan’dan daha yüksek bir oy oranı alarak seçilmişlerdir. Erdoğan tarafından atanmış İçişleri Bakanı tarafından alınan siyasi bir kararla seçilmiş başkanların uzaklaştırılmasının meşru görülmesi mümkün değildir. Gasp edilen bu şehirlerin halkının iradesidir.
Dün HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması nasıl (Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dokunulmazlıkların kaldırılmasına oy kullanan CHP dâhil) tüm muhalefete yönelik baskı ve tutuklamaların önünü açtıysa bu görevden almaların da Diyarbakır, Van, Mardin’le hatta Kürt illeriyle dahi sınırlı kalacağını düşünmek saflık olur. Seçim dönemi boyunca İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Erdoğan ve AKP yetkililerinin dillendirilen “çalıştırmayız, görevden alırız, kayyum atarız” türünden tehditler savurmuş olduğu hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Bir kez daha Kürt halkının esaretinin Türk halkının boynundaki bir zincir olduğu gerçeği acı tecrübelerle kendini gösterebilir. Görevden uzaklaştırmalara karşı çıkmak bu anlamda sadece seçilmiş belediye başkanlarına, HDP’ye ve bölgenin ezilen halkına destek vermek anlamına gelmez; aynı zamanda da her milletten memleketten halkın hürriyet mücadelesinin bir gereğidir.
Emperyalizmin de Kürt halkına yapılan bu zulmün ortağı olduğunun altını çizmek gerekir. Belediyelere fiilen kayyım atanmasının ABD ile Suriye sınırında güvenli bölge anlaşmasının ardından gelmesi tesadüf olarak görülemez. ABD ve Avrupa emperyalistleri Türkiye’yi kendi emelleri için kullanmak istediklerinde, hep Kürt halkının gördüğü mezalime gözlerini kapatmış, kulaklarını tıkamıştır. Bir kez daha en fazlasından “endişeliyiz” diye açıklama yapacaklardır o kadar. Oysa onların tek endişesi kendi çıkarlarıdır. Dün nasıl Barzani’nin Amerikan himayesinde elde ettiği siyasal alanın bedelini Türkiye’deki Kürtlere ödettilerse bugün de Suriye’deki anlaşmaların bedelini yine Türkiye’deki Kürtler ödemektedir.
Devrimci İşçi Partisi, Kürt halkının iradesinin gasp edilmesi anlamına gelen görevden uzaklaştırmaları kınarken, bu vesile ile sermayeye, istibdada ve emperyalizme karşı her milletten memleketten halkın ekmek ve hürriyet mücadelesinin birliği için mücadeleye devam edeceğini ilan etmektedir. Halk iradesinin zincire vurulması ne belediyelerle başlamıştır ne de burada bitecektir. En başta TBMM’nin kendisi zincire vurulmuş durumdadır. Belediyelerde halk iradesinin zincire vurulması elbette ki bu sürecin bir parçasıdır. Dün olduğu gibi bugün de istibdada karşı halkın ve hürriyetin yanında olduğunu iddia eden milletvekillerinin önündeki tek seçenek sine-i millete dönmek ve yasaksız, barajsız, zincirsiz ve egemen bir Kurucu Meclis için milletin bağrında çalışmalarına devam etmektir.
Kürt halkının iradesinin gasp edilmesine hayır!
Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!
Kürtlerle barış, ABD ile savaş!
Kahrolsun emperyalizm! Kahrolsun istibdad! Yaşasın Hürriyet!