Devrime hazırlanan parti
Büyük halk hareketleri, yani isyanlar, ayaklanmalar, devrimler, işçi sınıfı partileri için, devrimci partiler için kendilerini en “doğal” ortamlarında hissettikleri durumlardır. Bir devrimci parti bunun için değilse başka ne için vardır? Devrimci İşçi Partisi (DİP) de 31 Mayıs gece yarısından itibaren başlayan halk isyanına bu ruh durumu ve bu kavrayışla yaklaşmıştır.
Bu kavrayış, sokak savaşını içerir, kitlesel gösteriyi içerir, komün tipi yapıların yaratılmasını ve yaşanmasını içerir, kitle içinde ajitasyon ve propagandayı içerir, ama bunların hiç birine veya toplu halde hepsine indirgenemez. Büyük halk hareketleri karşısında devrimci partiyi, şayet Leninist bir parti ise, öteki bütün kuruluş ve hareketlerden ayıran, durumun soğukkanlı bir Marksist analizi temelinde halk hareketinin her an ileri gitmesini ve sonunda zafere kavuşmasını sağlamak üzere düşünülmüş bir stratejik çizgi ve ona bağlı taktik adımları hiç aralıksız olarak oluşturması ve yaymaya çalışmasıdır. İçinden geçmekte olduğumuz halk isyanı sırasında pek az siyasi yapı bunu yapmıştır. DİP bu görevi hakkıyla yerine getirmenin onurunu taşıyor!
DİP’in yaşadığımız olaylara ilişkin analiz ve tespitinin ayırıcı yanları şunlar oldu. Birincisi, yaşanan şey Türkiye tarihinde özel bir andı, basit bir öfke dalgası değildi, bir halk isyanıydı. İkincisi, sadece bir isyandı, kitle hareketinin kendi iktidarını gündeme getirebildiği bir devrim karakteri kazanmamıştı. Üçüncüsü, ayağa kalkan halk sınıfsal bakımdan çeşitli katmanları içeriyordu; işçi sınıfı, özellikle sınıfın kol işçilerinden oluşan merkezi bölükleri, kendine özgü talep ve eylem biçimleriyle mücadeleye henüz katılmamıştı.
Bu analiz DİP’i bir yandan kitlelerin başının üzerinden uçup geçen bir “devrimci geçici hükümet” türü ultra sol sloganlardan uzak tutuyordu. Öte yandan, sosyalist solun ezici çoğunluğunun Taksim Dayanışması’nın kuyruğunda, mücadeleyi ilk fırsatta Avrupa kentlerinin meydanlarında imza toplayan tipten bir çadıra indirgeme formülüne karşı çıkmasını olanaklı kılıyordu. 14-15 Haziran günlerinde, aralarında sadece açıkça reformist olanlar değil, ısrarla devrimci olduklarını iddia eden partiler de olmak üzere, solun çoğunluğu Gezi işgalini bitirme yönünde fikir belirtirken, DİP yayınladığı bildirilerle, Gezi’de düzenlenen forumlarda hatipleri aracılığıyla, örgütlerin koordinasyon toplantılarında, mücadeleyi devam ettirme konusunda ısrar etti. Bunun nedeni, kitlenin buna hazır olduğunu, hükümeti köşeye sıkıştırmışken ve siyasi üstünlük bizdeyken hiçbir şey elde etmeden geri çekilmenin anlamsız olduğunu tespit etmesiydi. Herhangi bir devrimci romantizm değil! Ve forumlarda tabanın, bağımsızların, büyük kitlenin bütünüyle DİP ile paralel bir tavır savunması, bu hattın doğruluğunun bir kanıtı oldu. DİP’in de onuru!
Devletin şiddet alanında şimdilik üstün olduğu bilinmeyen bir şey değil. Bu yüzden Gezi’yi boşaltmayı başardı. Ama sonra ne oldu? Başka zaman olsa hareket evine çekilirdi. Türkiye tarihinde özel bir olay olan bu isyanın enerjisi, hareketin başka kanallarda kendini yeniden ayağa kaldırmasını sağladı. Elbette ki enerji önderlik olmadığında sonsuza kadar sürmez. Onun içindir ki, DİP şimdi halk isyanının Taksim Dayanışması tipi eski önderlikleri aşıp kendi önderliğini oluşturmasını öneriyor. Ama mücadele bu önderliklere rağmen devam ediyor!
DİP daha ilk günden isyanın en zayıf yanını da tespit etti. Büyük sınıf çelişkileriyle kıvranan bu toplumda isyan bir sınıf hareketi karakteri taşımıyordu. Esas öfkesi gemi azıya almış eli sopalı parlamentarizme idi. Ekonomik taleplerden uzak duruyor, büyük işçi kitlelerini yanına çekemiyordu. Bu yüzden DİP derhal, daha ilk günden 5 Haziran için KESK tarafından daha önce ilan edilmiş grevin bir genel greve dönüştürülmesi talebini ileri sürdü. O zamandan bu yana da isyanın işçi sınıfı ile kaynaştırılması sorununu başarının stratejik koşulu olarak sürekli işliyor.
DİP’in 2012 1 Mayıs’ında ana şiarı “Devrimi göreceğiz, zaferini hazırlayalım!” idi. O zaman kim bilir ne dudaklar bükülmüştür! 2013 1 Mayıs’ında ise İstanbul Beşiktaş’ta bütün kitleyle birlikte üzerine gaz ve su ile saldırılan kortejimizin önündeki pankartta şu yazıyordu: “Taksim Tahrir olacak!” Taksim bir ay sonra Tahrir oldu! Bütün dünya şimdi Tahrir gibi Taksim’i de kendine örnek alıyor. Bugün mesele isyanı ileri taşımak, hatta devrime çevirmektir. Sınıf omurgası bunun tek yoludur. Devrim başlayınca ise zaferini hazırlamaktır. DİP bugün alçakgönüllü bir partidir, ama bu zafer için hazırlanıyor.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2013 tarihli 45. sayısında yayınlanmıştır.