CHP ve MHP: AKP’nin koltuk değnekleri
7 Haziran seçimlerinde Erdoğan ve partisi AKP ciddi bir yenilgi almış, halkın çoğunluğu için çok olumlu bir atmosfer doğmuş, moraller hayli yükselmişti. Erdoğan’ın yenilmez ya da hâkimi mutlak bir diktatör olmadığı görülmüş, daha da önemlisi, doğru bir politika izlenirse hesap vermek üzere yargılanabileceğine dair umutlar güçlenmişti. Ne var ki, 7 Haziran sonrası ortaya çıkan bu olumlu tablo, mecliste bulunan diğer partiler tarafından Erdoğan ve AKP’nin yenilgisinin derinleştirilmesi doğrultusunda kullanılamadı ya da kullanılmadı.
Olguların da gösterdiği gibi özellikle sermaye partileri CHP ve MHP, bırakalım Erdoğan ve AKP’nin açmazını derinleştirmeyi, ona destek bile oldular. 7 Haziran sonrası sermaye örgütleri koro halinde “istikrar” talebini yükseltince düzen partisi CHP de kendini hepten koalisyon çalışmalarına verdi. Dahası, Kılıçdaroğlu 17-25 Aralık, MİT TIR’ları konularını gündemlerine alsalar bile bu konuda “rövanşist olmayacaklarını” ifade ederek, Erdoğan ve AKP’yi rahatlatmaktan geri durmadı.
CHP, savaşın gölgesinde koalisyon görüşmeleri sürerken AKP’ye yönelik eleştirilerini yumuşattı. AKP’nin kötü gün dostu MHP ise, AKP ile başta Kürt düşmanlığı olmak üzere, işçi ve emekçi düşmanlığı zemininde buluştu. MHP, meclis başkanlığının AKP’ye geçmesine destek oldu. Böylece AKP’nin çökmüş moralinin düzelmesine önemli bir katkı sundu.
MHP, Suruç katliamı ve ardından başlayan çatışma süreci ile ilgili araştırma komisyonu kurulmasını engellemek üzere AKP ile birlikte oy kullandı. Erdoğan ve AKP ile hükümet koalisyonu değilse de, fiilen bir savaş koalisyonu kurdu. MHP bir yandan Yargıtay Başsavcısını HDP’yi kapatmaya çağırırken, öte yandan da Kürt illeri için sıkıyönetim çağrısında bulundu. Oysa MHP’nin istediği sıkıyönetim, zaten çatışmalar başladığı günden itibaren Kürdistan’ın birçok il ve ilçesinde “askeri yasak bölge” adı altında uygulanmaya başlamıştı.
Erdoğan “400 milletvekili olsaydı, böyle olmazdı” derken, MHP Kürtleri hedef alan ırkçı bir politika güderek, dikkatleri Erdoğan’dan uzaklaştırmaya çalıştı, bunu belli ölçüde başardı da. Böylece bir kez daha Kürt halkının tescilli düşmanı, Erdoğan’ın has dostu olduğunu gösterdi.
CHP ve MHP tezkereye evet oyu vererek Erdoğan ve partisi AKP’nin ikbal savaşına destek verdi. Bir düzen partisi olarak CHP, AKP’nin “terörle mücadele” demagojisiyle titreşime girerek ona yakın duruyor. Oysa bugün “terörle mücadele” demek, başta Kürt halkı olmak üzere, bütün sömürülen ve ezilenlere savaş ilanı ve onlara karşı savaş araçlarının dizginsizce kullanılması demektir. Yeni 5 bin korucu, özel tim için 5 bin yeni kadronun gündeme gelmesi bu konseptin bir parçasıdır. Bu konseptte ortaklaşmanın mantıksal bir sonucu ise, Kürdistan’da keskin nişancılı, keyfi gözaltılı, sokağa çıkma yasaklı operasyonlara onay vermektir. Oysa AKP “terörle mücadele” adı altında bütün bu vahşi uygulamaları meşrulaştırmayı amaçlamaktadır.
Dolayısıyla CHP ve MHP, Erdoğan ve AKP’nin savaş ve “terörle mücadele” politikalarına verdikleri destekle; ölen her askerden, ölen her gerilladan, ölen her sivilden AKP kadar sorumludur. Bu iki partiye oy veren Erdoğan’la, AKP’yle ve savaşla mücadele etmekten vazgeçmiş demektir.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2015 tarihli 72. sayısında yayınlanmıştır.