Bedavacı kim?
Üniversiteden OHAL KHK’sı ile uzaklaştırıldığımızda ilk savunmamızı Beyazıt Meydanı’nda yapmıştık. Mücadelemizi savunurken, istibdadın, sermayenin ve emperyalizmin karşısında boyun eğmeyişimizi anlatırken şöyle demiştik: “Biz devlet okullarında, devlet üniversitelerinde halkın parasıyla okuduk, halkımıza karşı sorumluk hissediyoruz. Bu yüzden iktidar ve sermaye sahiplerinin hoşuna gitmese de gerçekleri söylemekle ve haksızlıklara karşı mücadele etmekle yükümlüyüz.” Şimdi bizi üniversiteden uzaklaştıran siyasi iradenin en yüksek kademesinden şu sesi duyuyoruz: “Öğrenciler! Burs istemeyin, bedavacılığa alışmayın!” Duyduğunuz, “her koyun kendi bacağından asılır” zihniyetiyle dayanışma yerine rekabetin yüceltildiği bireyciliğin istibdadının sesidir. Bu sese alışmayın!
“Bedavacılık” sözünün arkasında eğitimin kişinin bireysel kariyer planının bir parçası olduğu düşüncesi yatar. Bu bireyci mantıkla olaya yaklaştığınızda bir kişi doktor, avukat, mühendis ya da herhangi bir meslek sahibi olduğunda belirli bir gelire kavuşacaktır. Eğitim masrafları gelecekte elde edilecek bu gelir için yapılan bir yatırım olarak görülür. Erdoğan’ın burs yerine krediyi savunan yaklaşımının temelinde bu vardır. Her gün bireycilik ve rekabetçilikle adeta beyni yıkanan toplumumuzda bu yaklaşımın kimilerine akla yatkın gelmesi anlaşılabilir. Ancak Erdoğan’a hak vermeden önce herkesin durup düşünmesini tavsiye ederim.
Eğer eğitim tamamen bireysel bir meslek edinme meselesine indirgenirse ve eğitim harcamaları bireysel bir yatırım olarak görülürse, o zaman her meslek sahibinin eğitim için yaptığı masrafı çıkarma ve bireysel çıkarını maksimumda elde etme peşinde olması da tabii görülür. O zaman, doktor özel muayenehanesi haricinde doğru dürüst bakmıyor, avukat zor durumumdan yararlanıp tüm paramı aldı diye şikâyet etmeyeceksiniz. İnsan kaynakları müdürünün tüm mesaisini, işçinin üç kuruş maaşından kesinti yapmak için, daha az işçiyle daha çok üretim yapmak için, işten çıkarmalarda tazminat hakkını gasp etmek için sarf etmesine öfkelenmeyeceksiniz. Üniversite hocası bilimin ve gerçeklerin değil para ve güç sahiplerinin fonlarının peşinde koştuğunda kızmayacaksınız. Devlet memuru neden rüşvet alıyor, milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi neden bana hizmet etmek yerine seçim masraflarını çıkarmaya çalışıyor diye hesap sormayacaksınız!
Eğitim şart! Şart da… Cahillikle olduğu kadar eğitimle de toplumu yozlaştırmak mümkün. Cahilliğe karşı mücadele etme sorumluluğu ve bilinciyle yetişen öğrencilerin yerine bencil bir gençlik yetiştirmeniz yeterli. Dindar, kindar nesil lafları çok tartışıldı. Ancak esas tehlike tüccar nesil! Babalar gibi satarım diyen maliye bakanlarının, Türkiye'yi pazarlamalıyız diyen başbakanların, Türkiye’yi bir anonim şirket gibi yönetmeye çalışan cumhurbaşkanlarının nesli…
Öğrencilerin hangi koşullarda yaşayıp okuduğu ortada. Milletimizin gönlü ferah olsun, öğrencilerimizin bedavacılığa alışmak gibi bir olasılığı yok! Ama başka bir sorun var. Bugün Türkiye’de özel üniversiteler pıtrak gibi kurulmaya devam ediyor. Ancak yükseköğrenimin ticarileştirilmesinin başını çekenler devlet üniversiteleri. Her yıl TÜBİTAK tarafından yayınlanan girişimci üniversite endeksi, üniversitelerin sanayiyle (yani sermayeyle) işbirliğini ve bilimsel çalışmaların ticarileştirilmesini ölçüyor. Endeksin en üst sırasında devlet üniversiteleri var. ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ ticarileşme başlığı altındaki derecelendirmede Koç Üniversitesi’ni geçiyor. ODTÜ sanayiyle (sermayeyle) işbirliğinde tam puan alıyor. Tüm kamu üniversiteleri bu endekste yukarılara tırmanmak için birbirleriyle yarışıyor.
2019 yılında devlet bütçesinden üniversitelere 33 milyar liralık ödenek ayrılması öngörülüyor. Özel sektörün yükseköğrenim için böyle bir kaynak harcaması mümkün değil. Ancak sanayiyle işbirliği ve ticarileştirme bu dev kaynakların sermayenin hizmetine sunulmasını sağlıyor. Üniversiteler sermayenin “bedavaya” kullandığı Ar-Ge departmanlarına dönüştürülüyor. Öğrencilerin hak ettiği ve ihtiyaç duyduğu kaynakları yaratın! Tüm özel eğitim kurumlarını kamulaştırın! Her düzeyde eğitimi parasız hale getirin! Ve kodaman sermaye sahiplerini bedavacılığa alıştırmayı bırakın!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2018 tarihli 111. sayısında yayınlanmıştır.