Başyazı: Hakkını arayanlar, itiraz edenler, yürüyenler, grev yapanlar terörist de değildir hain de!
Halka karşı suç işleyenlerin vatan millet edebiyatının arkasına saklanmasına çok sık rastlıyoruz. Örneğin, temsil ettiği yüz binlerce işçiyi hükümetle pazarlık masasında yüzüstü bırakan Türk-İş Başkanı elbette “ben lüks makam arabaları, en az 33 bin liralık çift maaşı sağlayan koltuğumu korumak için yaptım” demeyecekti. “Vatan millet için yaptım” dedi. Tabii ki eleştirenleri de teröre destek olmakla suçlamayı ihmal etmeden.
ABD’ye karşı S-400 füzelerini alıp, emperyalizme karşı bir büyük diriliş başlatıyorduk bazı iktidar mahfillerinin söylemlerine ve yandaş basın organlarına bakılırsa. Kimse Suriye’de kurduğumuz NATO koridorunu Fırat’ın doğusuna taşıyacağız, ülkedeki 15 Amerikan ve NATO üssüne bir yenisini de Urfa’da ekleyeceğiz demedi. Ama olan tam da bu. İsrail’e karşı nutuk dinleyip durduk. İsrail’le ticaret rekorları kırmak için Mavi Marmara katliamı davasını düşürüp Siyonist katilleri akladık diyeni duymadık. Ama yapılan tam da buydu.
Diyarbakır, Van ve Mardin’de halkın seçtiği belediye başkanları görevden alınırken ve yerlerine kayyım atanırken, bunu yapan siyasi iktidar, seçilmiş başkanların teröre destek verdiğini, kendilerinin ise tüm bunları vatan millet için yaptıklarını anlattı. Diyarbakır’da bir önceki dönemin kayyımının hangi vatan millet aşkıyla 1 ton 600 bin kilogram kadayıf tükettiğini duyamadık haliyle. Mardin’de, aralarında Erdoğan ve Soylu’nun da bulunduğu “devlet büyüklerine” kayyımın verdiği 576 bin liralık hediyeler gündeme taşınınca mesele Süleyman Soylu tarafından, “oraya dönem dönem giden heyetlere yönelik çok uzun erimli yapılan birtakım harcamaların toplulaştırılmış bir hali” olarak izah edilmeye çalışıldı. Mardin kayyımı bu garip tabloyu sorgulayanları şaşırtıcı olmayan şekilde “terör adına itibar suikastı” yapmakla suçladı.
Kimler terörist ilan edilmedi ki bu ülkede? Mesela özelleştirmeye direnen işçiler! Ama Tekel’den Seka’ya, Telekom’dan Tüpraş’a, Şeker fabrikalarından Tank Palet’e Kamu İktisadi Teşekkülleri’ni satıp savanlar bugün vatanı, milleti, bekayı ağzından düşürmeyenler… Mesela Kaz Dağları’nda direnen halka karşı Kanadalı emperyalist şirketle vatan cephesi kuran bir şebeke var karşımızda! Vatanı satıyoruz mu diyeceklerdi?
Barış isteyen akademisyenler, parasız eğitim isteyen öğrenciler, muhalif gazeteciler, HES’lere hayır diyen köylüler, bittik tükendik diye isyan eden çiftçiler, yargının yürütmenin sopası olmasını eleştiren avukatlar, eşitlik isteyen kadınlar, illa ki devrimciler ve sosyalistler... En son EYT’liler de düşman edildi ve liste tamamlandı. Elbette ki biz millete düşmanız demeyeceklerdi!
Ancak artık emekçi halk gerçekleri giderek daha fazla görüyor… Kendi maaşını savunan sendika ağası işçinin maaşını savunamaz. ABD’ye ve İsrail’e dost olan, halkın dostu olamaz. Türk ve Kürdün eşitliğine ve kardeşliğine aykırı hareket edenin, halkın içinde milliyetçi, ırkçı, mezhepçi ayrılık tohumları ekenin birlik ve beraberlikten bahsetme hakkı yoktur. Fabrikaları, toprakları, dereleri satanların, hakkını arayan insanlara dönüp de hain deme hakkı yoktur.
Hakkını arayanlar, itiraz edenler, yürüyenler, grev yapanlar terörist de değildir hain de. Emperyalizmin, sermayenin ve istibdadın zincirlerini kıracak, ekmek ve hürriyeti kazanacak, Türkiye’yi yeniden kuracak olanlardır. Örgütlenirsek ve birleşirsek tüm bunları yapacak gücümüz olacaktır!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2019 tarihli 120. sayısında yayınlanmıştır.