Başyazı: Bu savaş örgütsüz kazanılmaz!

Başyazı: Bu savaş örgütsüz kazanılmaz!

Virüsle mücadele için yapılacaklar belli. Elini yıka, sosyal mesafeyi koru, evde kal… Bir de yeni slogan var: Hayat eve sığar… Hayat var, hayat var. Sabancı’nın oğlu gibi kimilerinin hayatı Boğaz yalısına bile zor sığıyor, kimilerinin sadece salgın günleri değil tüm hayatı küçücük dairelerde, gecekondularda başlayıp bitiyor. İstanbul’da doğup bir kez bile denizi görmeden yaşamını sürdüren ne çok insan var!

Mahallenizdeki marketin ya da bakkalın raflarını dolduran ürünleri, eczanelerdeki ilaçları üreten ve bu ürünleri taşıyan, hatta evinizin kapısına kadar getiren işçiler emekçiler olduktan sonra hayat eve sığar. Sahada iletişim hatlarının bakımını onarımını yapan, tüm haberleşme araçlarının işlemesini sağlayarak sizi telefonunuzdan dünyaya bağlayan işçiler olduktan sonra hayat eve sığar. Yine de hastalık sizi bulduğunda, sizi yeniden sağlıklı şekilde evinize döndürmek için hazır kıta hastanelerde savaşan sağlık emekçilerinin varlığı sayesinde hayat eve sığar.

Demek ki salgın da olsa hayatta değişen bir şey yok. İnsanoğlu için emek yoksa hayat da yok! Ama bu salgın günlerinin bir başka acı gerçeği ile karşı karşıyayız. Ne olursa olsun hayatın devam etmesini borçlu olduğumuz işçi ve emekçiler, hayati tehlike altında çalışıyorlar. En başta sağlık emekçileri! En ön safta, ama donanımsız, ekipmansız, yine de 24 saat, yine de insanüstü bir çabayla hayatlarını ortaya koyuyorlar. Cephe gerisinde fabrikada, tarlada, depoda, telefon başında, markette, kamyonda, tırda, motosiklet üstünde çalışan işçi ve emekçiler de kelle koltukta çalışıyorlar.

Bu kader değil. Böyle olmak zorunda değil. Salgın da olsa mücadelede değişen bir şey yok! Örgütlü olmaktan, örgütlenmekten başka çare yok!

Boğaz kenarındaki yalısında bisiklet çeviren Sabancılar örgütlü. Saraydan 100 milyarlık paketi, diğer patronlarla birlikte, örgütleriyle, TOBB’uyla, TÜSİAD’ıyla, MÜSİAD’ıyla, TİSK’iyle böyle kopardılar. Devlet hastaneleri savaş alanına dönmüşken, acilden gelen hastaları para alamayacağı için test yapmadan devlete sevk eden, felaket döneminde kâr peşinde koşan, özel hastane patronları da örgütlü. Hükümette sağlık bakanı seviyesinde temsil ediliyorlar. Vatandaş zatürre olmuş halde test sırası beklerken Çin’den test ithal edip parasına bakanlar da örgütlü. Örgütün adı AKP! İş ki mesele patronların çıkarı olsun… “Muhalifiz ama” diyerek iktidara alkış tutan muhalefet partileri de patronların örgütleri!

İki savaşımız var. Biri virüse karşı diğeri sınıf savaşı. Hayatı var edenlerle, hayatlar üzerinden kâr edenlerin savaşı! Bu savaş hiç örgütsüz kazanılır mı? Milyonların hayatı kârından, imajından, iktidarından başka şey düşünmeyen bu asalak sınıfın insafına bırakılır mı?

Hastanelerde, fabrikalarda, hayatı var etmek için savaştığımız her yerde, sendikalarda örgütlenelim, komitelerimizi kuralım! Bugün hayatta kalmak için! Yarın eşit ve özgür bir hayatı kurmak için! Patronlardan ve onların düzeninden kurtulalım! Kârın değil hayatın gereğinin yapıldığı, patronların hüküm sürdüğü değil emeğin özgür olduğu bir düzeni kurmak için Devrimci İşçi Partisi’nde örgütlenelim. Sağlıklı, huzurlu, eşit ve hür bir hayat sosyalizmde!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2020 tarihli 127. sayısında yayınlanmıştır.