Başyazı: AKP'yi yenmek ve hesap sormak gerek!
Erdoğan kendi ikbalini korumak için ipe sarıldı. Halk “ip politikası”na alıştı. 2011’de Bahçeli ile karşılıklı kimin Abdullah Öcalan’ı asacağını tartışmış, meydanlara, kürsü önlerine yağlı urganlar fırlatmışlardı. Her seçim dönemi o tartışma hortluyor. Ama gel gör ki Erdoğan kimseyi asamıyor. Bunun yerine bir yöntem buldu: yaşayanın boynuna ip takıp öldüremiyor, ama adamları ölünün boynuna takıyor ipi, bir akrebin ardından sokaklarda sürüklüyor. Rojava’da mayına basıp hayatını yitiren bir gencimizin, Aziz Güler’in cenazesini doğduğu büyüdüğü, yurttaşı olduğu ülkeye salıvermiyor devleti yönetenler. Cesedi Şırnak sokaklarında sürüklenen Hacı Lokman Birlik gibi olacaksa, gelmesin daha iyi. İpler ve cesetlerle politika yapıyor Erdoğan ve AKP.
Neden? Çünkü ortada bir ikbal sorunu var. Ama bir de siyasi koşullar Erdoğan’ı ayakta kalmak için çarpışmaya itiyor. Önce bütün bir halk olarak Kürtlere saldırdı. Sonra döndü kamuoyu yoklamalarına baktı. Tık yok. Şimdi tam Suriye içinde bir savaşın hazırlıklarını ilerletirken Rusya önünü kesti. Suriye'ye giremeyen Erdoğan, 1 Kasım'dan da istediği sonucu alamazsa Türkiye'yi Suriyeleştirmek isteyecektir. Nitekim Özel Harekâtçıların bir sağlık ocağının bahçesinde tekbir getirerek tüfekleriyle havayı taradığı görüntülerden (izleyen herhangi bir yabancı için bu bir DAİŞ videosundan farksızdı) komutanın telsizde askerlerine "Allah için vurun kafire" diye seslenmesine, öldürülen kadın gerillanın çıplak bedeninin teşhirinden HDP binaların yaktırılmasına, Cizre'de "hepiniz Ermenisiniz” anonsları eşliğinde ilçeye kurşun ve bomba yağdırılmasından insanların zırhlı araçların peşinde sürüklenmesine kadar adeta planladıkları Suriyeleşmenin fragmanını yaşatıyorlar bize.
Türkiye'nin Suriyeleşmesi, Esad'la DAİŞ'i bünyesinde sentezlemiş gerici, baskıcı, mezhepçi ve tekfirci (bir halkı Zerdüşt diyerek aşağılamaya çalışan bir liderin, vurun küffara diyen askerleri) iktidar aracılığıyla hazırlanıyor. Bu gidişat durdurulmalı. İp ve ceset politikasına, Suriyeleşme tehdidine karşı hem sandıkta hem sokakta hem okulda hem fabrikada karşı koymalı. Ve mutlaka ama mutlaka tüm bunların hesabı sorulmalı.
Devr-i Sabık yaratmalı. Yani koskoca bir 13 yıl boyunca halktan çalınan her kuruşun, cemaat ne istediyse Erdoğan ne verdiyse hepsinin, tüm Gezi şehitlerinin, cephede ölen her askerin, evinde, sokağında, mahallesinde, memleketinde katledilen her Kürt gencinin, çocuğunun, kadınının, yaşlısının, tutuklanan gazetecilerin, siyasetçilerin, bilim insanlarının, öğrencilerin hayatlarından çalınan her bir günün, emperyalistlerle ve Siyonistlerle gizli açık yapılan tüm anlaşmaların, Roboski'nin, Reyhanlı'nın, Suruç'un, kayırdıkları patronların faili olduğu iş cinayetlerine kurban verdiğimiz her bir işçinin, iktidarın kolektif azmettiricisi olduğu her kadın cinayetinin, rant için kesilen her ağacın, halkı kandırmak için milyonlarca doların akıtıldığı havuzların, yandaşlara peşkeş çekilen her ihalenin ve yapılan tüm haksızlıkların hesabı sorulmalıdır.
Bunu ancak ve ancak saydığımız haksızlıkların hiçbirinde suçu ve çıkarı olmayanlar yani işçiler, emekçiler ve ezilen kitleler yapabilir.
MHP, AKP’nin koltuk değneği. Kılıçdaroğlu “devr-i sabık yaratmayacağız” diyor. Yani bugünün iktidarını düşürüp tarihe havale etmeyeceğiz diyor. Neden? Çünkü TÜSİAD “istikrar” istiyor, Kılıçdaroğlu da o ne isterse onu istiyor. Tayyip Erdoğan’la düzenli geçiş yapacaklar, bir gün günü gelince Erdoğan “saray” diye anılan kâşanesinden elini kolunu sallayarak çıkacak. Hayır! Erdoğan ve bakanları ve oğulları bu zulüm ve hırsızlık sisteminin hesabını vermeliler. Öyle ellerini yıkayıp temize çıkmak yok. Yüce Divan kurulmazsa halk soracaktır kendi mahkemelerinde hesabı.
Oyumuzu HDP’ye vereceğiz. Çözümü işçide emekçide arayacağız. Devrimci İşçi Partisi işçi emekçi çözümünün ön safında yerini almaya hazırlanıyor.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2015 tarihli 72. sayısının başyazısı olarak yayınlanmıştır.