Aylan bebeği unutmayın
Uzun bir süredir Türkiye’de olan Suriyelilerle birlikte birçok başka milletten mülteci, sonu belli olmayan bir yola çıkmış durumda. Karayolundan Yunanistan’a geçmeye çalışanları, Türkiye sınırını geçtikten sonra ses bombaları, gaz bombaları karşılıyor. Açlıkla, soğukla, hastalık tehdidi ile baş başa, çoluk çocuk sınırda bekliyorlar. Diğer taraftan, küçücük botlarda, istif halde Ege’nin dalgalı sularında yaşanan can pazarını saniye saniye izliyoruz. Eğer bir şekilde Yunanistan’a varmayı başarabilirlerse adalarda insanlık dışı koşullardaki mülteci kamplarında tutulacaklar. Onların geçişini sağlayanlar insan kaçakçıları. “Bizim mesleğimiz bu”, “ekmeğimizi buradan çıkarıyoruz” diye anlatıyorlar. Biri çıkıyor bu zamana kadar Yunanistan’a geçenlerin yarısını taşımakla övünüyor, röportaj veriyor. Diğeri, kendisi için bir botun maliyeti ne, kişi başı ne kadar alıyor, günlük kazancı ne, bir güzel anlatıyor. Başkası çıkıyor Cumhurbaşkanının talimatını duyunca hemen geldiğini söylüyor. Karadan geçemeyeceklerini görünce bir iki güne nasılsa buraya gelirler diyerek mültecilerin yolunu gözlüyor. Fırsatçılık mı? Tabii ki değil, “bu işi gönül işi olarak kabul ediyorlar”mış. Her bir mülteci için 500-600 dolar alınması, Yunanistan’a giden her bir bottan kendilerine 2-3 bin avro kalması, meselenin tümüyle “duygusal” olduğunu gösteriyor zaten!
Birleşmiş Milletler verilerine göre bile 2014 ile 2018 yılları arasında 15 bin 839 insan, Akdeniz’in sularında boğularak yaşamını yitirmiş. Her yıl 3 binden fazla insan! Elbette bu konuda Yunanistan’ın da Avrupa’nın da sorumluluğu vardır ve bundan sonra da sorumluluk almak zorundadır. Ama Türkiye de, bugüne kadar içeride ucuz iş gücü olarak sömürüp, dışarıda AB’ye karşı pazarlık kozu olarak elinde tuttuğu ve bugün sonu meçhul bir yolculuğa daha sürüklenen insanların can güvenliğinden sorumludur. Avrupa’ya karşı siyasi bir hamle olarak kapıların keyfi ve kontrolsüz bir şekilde açılıp kapanması, yerlerinden yurtlarından edilmiş insanların kaçakçıların elinde ölüme, sınır kapılarında açlığa, soğuğa terk edilmesi kabul edilemez. Açık arttırma yapar gibi saat başı Türkiye’den ayrılan göçmen sayısı şu kadar oldu diye yapılan açıklamalarda verilen sayıların her birinin bir insan olduğu unutulmamalıdır. Ve sınırı geçenlerin sayısının öyle birer ikişer değil, binlerle on binlerle ifade edilen sayılarla artmasının da övünülecek bir tarafı yok. Bu rakamlar olsa olsa insanların yaşadığı mağduriyetin, karşı karşıya olduğu tehlikenin nasıl hızla katlanarak arttığını gösterir.
Türkiye AB’ye karşı mülteci kartını oynayıp, sınır kapılarını açmadan sadece birkaç gün önce yasadışı yollarla insan taşıyanlara yönelik çeşitli illerde göstermelik bir operasyon düzenledi. Bugün aynı insan kaçakçıları, aleni bir şekilde ortada dolaşmaktan, fırsatları değerlendirmenin peşinde olduklarını söylemekten çekinmiyor. İnsan kaçakçılarına yönelik düzenlenen operasyona AKP hükümetinin verdiği isim Aylan bebek operasyonu. Bugün yapılan ise, Aylan bebekleri annelerinin babalarının kucağında ölüme göndermekten başka bir şey değil. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kürsüde, elinde 2015’te cansız bedeniyle Bodrum sahiline vuran 3 yaşındaki Aylan Kurdi’nin fotoğrafıyla konuşan Erdoğan “Dünya Aylan bebeği çok çabuk unuttu” diyordu. Bu konuşmanın üzerinden sadece beş ay geçti. Şimdi aynı Erdoğan kapıları açtı gidin diyor, Avrupa’nın kapısında Yunanistan da sokmamak için direniyor. Şimdi onlar için hep birlikte Aylan bebeği unutturma zamanı. Ama siz hem Aylan bebekleri hem de göz göre göre ölüme gönderenleri asla unutmayın!