AKP ve MHP’nin ortak derdi: Türkü ve Kürdü birlikte ezen istibdadı sürdürmek
Bahçeli’nin HDP’nin kapatılması için yaptığı çağrı, AKP parti kapatmaya karşı olduğu için iktidar içinde kısa süreli bir fikir ayrılığı yarattı. Daha sonra Demirtaş’ın tutukluluğu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği karar, istibdadın koalisyon ortaklarını tekrar tek ses olarak birleştirdi. AKP ve MHP en yüksek perdeden HDP’yi ve Demirtaş’ı terörist olarak yaftalıyor. Yüksek dozda şovenizm içeren bu salvoların içinde çok sayıda iftira da yer alıyor. Üstelik ne HDP’nin ne de Demirtaş’ın kendisini savunmasına fırsat veriliyor. HDP’ye tam bir medya ambargosu uygulanıyor. Demirtaş ise ancak avukatları aracılığıyla düşüncelerini dört duvar dışına çıkarabiliyor. HDP’ye ve Demirtaş’a yapılan haksızlıklara karşı çıkmaya yeltenenler de terörist ve vatan haini suçlamasından aynı şekilde nasiplerini alıyorlar.
“Ya bendensin ya terörist” demeyi Bush’tan öğrendiler
Bu şovenist propaganda “yerli ve milli” denerek piyasaya sürülse de biz bu siyaset tarzını Irak işgali sürecinde ABD Başkanı George W. Bush’tan biliyoruz. Bir anlamda bu siyasetin etiketinde “made in USA” yazmaktadır. Bush da tamamen haksız bir konumdaydı ve daha sonra tümüyle temelsiz ve iftira olduğu anlaşılacak “kitle imha silahları” ve “terörizmi destekleme” suçlamasıyla Irak’ı işgal etmek üzere hazırlık yaparken gerçekleri konuşan herkesi terörizmi desteklemekle itham ediyordu. Elbette ki Bush’un derdi ne terörle ne de kitle imha silahlarıyla mücadeleydi. Zira kendisi hem dünyayı defalarca yok edecek kadar fazla kitle imha silahı sahibiydi hem de bölgede nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların hepsine sahip tek ülke olan İsrail’e hamilik yapmaktaydı.
İktidarın söylediğiyle yaptığı çelişiyor
Tutukluluğu devam eden Demirtaş, hakkındaki iddialara bir tweet dizisiyle teker teker cevap vermişti. O dizide teker teker resimlerle, belgelerle, videolarla çürüttüğü iddialar bugün iktidar adına konuşanlar tarafından kanıtlanmış ve kesinleşmiş suçlar olarak anlatılıyor. HDP’nin kapatılmasına karşı çıkanlar, hatta bunu yapan AKP yöneticileri olduğunda dahi, açık ya da ima yoluyla terörü savunmakla itham edilebiliyor. Oysa HDP ile PKK eşittir diyen aynı kişileri, aynı AKP’yi, aynı MHP’yi İstanbul seçimlerinde PKK örgütünün Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ı savunurken görmedik mi? Hatta Bahçeli çıkıp HDP’yi, Öcalan’ın sözünü dinlememekle dahi eleştirmişti. Devletin hakkında kırmızı bülten çıkarttığı Osman Öcalan da aynı süreçte TRT’ye çıkarılmıştı. Demek ki konu PKK falan değil. Eğer Cumhur İttifakı’nın iktidarda kalmasına yarayan sözler söyleyecek ve siyasi bir tutum takınacaksanız tüm kapılar ardına kadar açılıyor. Demek ki sorun ne PKK ne de terör… Mesele Cumhur İttifakı’nın iktidara tutunması.
En büyük suç Cumhur İttifakı’na seçim kaybettirmek
24 Haziran 2018 seçimlerinde 5 milyon 800 bin oy alıp 67 milletvekili çıkararak meclise üçüncü parti olarak giren HDP’den ve aynı seçimde cumhurbaşkanı adayı olarak 4 milyon 200 bin oy alan Selahattin Demirtaş’tan bahsediyoruz. Aynı kitlenin son yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok büyükşehirde Cumhur İttifakı’nın kaybetmesinde ne kadar etkili olduğunu biliyoruz. İşte dert budur. HDP’nin kapatılması, kapatılmayıp yöneticilerinin tutuklanması, mecliste grubu olan diğer partilerle birlikte HDP’ye de verilen hazine yardımının kesilmesi, iktidar cephesinde tartışılan bu yöntemlerin hepsi tek bir amaca yönelik farklı araçlardır. HDP ve genel olarak Kürt siyaseti üzerindeki baskıyı arttırarak bu hareketin etkisini kırmak, mümkünse bölüp içinden Cumhur İttifakı’yla daha uyumlu bir muhafazakâr parti çıkarmak istiyorlar. Biz Kürtlere değil teröre karşıyız diyorlar ama yaptıklarını Kürt halkı tamamen kendisine yönelik bir baskı ve sindirme politikası olarak görüyor.
“Biz terörist değiliz!”
Ancak bu baskı ve sindirme sadece Kürt halkını ve Kürt siyasetini etkilemiyor. HDP’ye verilen hazine desteğine öfkelenirken milletin birikimlerinin yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilmesini unutmanın kime yararı var? HDP eninde sonunda bir muhalefet partisi. Emekçi halkın, çektiği ekonomik zorlukların, yolsuzlukların, insan kayırmanın, sokakta, işyerinde, mahkemede sürekli haksızlığa uğramanın hesabını doğal olarak iktidardan sorması gerekmez mi? İstibdad kendisini iktidardan indirecek tek güç olan emekçi halkı şovenizmle zehirleyerek emekçi halkın öfkesinin hedefini saptırıyor. Sonra da Kürdün sırtına vurduğu copun aynısını hakkını arayan Türk emekçisinin başına indiriyor. Ekmeği için mücadele ederken polisin jandarmanın dövdüğü işçi feryat ediyor: “biz terörist değiliz”! Hakkını arayan Türk de Kürt de terörist değil… Devletin dayağını yiyen, terörist olduğundan değil, bu düzen mazlumu ezerek ayakta kaldığından yiyor.
Zincirlerimizi birlikte kıracağız!
O yüzden Kürt halkı kadar Türk emekçisi de HDP’nin kapatılmasına karşı çıkmalı, Demirtaş’ın özgür olmasını istemeli. HDP’ye ve Demirtaş’a oy vermek için değil, Türk ve Kürt emekçisinin omuz omuza zulme karşı bükülmez bir güç oluşturması için gereklidir bu. Biz HDP’nin ve Demirtaş’ın yanlış siyasetine karşı tavrımızı sürdürürüz, onlara oy çağrısı da yapmayız, hatta Amerikan muhalefetine yedeklendikleri, burjuva düzen siyasetinin parçası oldukları ölçüde karşılarında mücadele de ederiz. Bu mücadeleyi de Türk ve Kürt emekçisinin menfaati için veririz ve bu mücadelede kazanmak için Kürt halkına yapılan baskılara karşı çıkmak şarttır. Çünkü Kürt halkı esir oldukça Türk emekçisi de zincirlerinden kurtulamaz!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2021 tarihli 136. sayısında yayınlanmıştır.