AKP ve faşizm tehlikesi
AKP'nin meclisten kavga dövüş geçirdiği iç güvenlik paketi gerek mecliste gerekse sokakta faşizm olarak lanetlendi. Hatta Süleyman Çelebi meclis kürsüsüne çıkıp kendisine ayrılan süre boyunca tam 237 kez "kahrolsun faşizm" diyerek protestoda bulundu.
AKP'nin Gezi ile başlayan halk isyanı ve 6-12 Ekim serhildanının ardından bu yasayı sokakları bastırmak üzere getirdiği çok açık. AKP'nin bir polis devleti kurmak üzere öteden beri gösterdiği çaba karşısında sokaklardan yükselen "faşizme karşı omuz omuza" sloganlarıyla tam bir duygu birliği içindeyiz. Bununla birlikte faşizmin Marksist tahlilinin tam da bu tür dönemler için son derece önemli olduğunu ve sapla samanı ayırmanın mutlaka gerektiğini düşünüyoruz.
Faşizmin doğru analizi
Faşizmi finans kapitalin en gerici, en kanlı, en şoven diktatörlüğü olarak yorumlayan Stalinist teori yanlıştır. Bu teori sık sık faşizmin burjuvazinin başka tür gerici diktatörlük biçimleriyle karıştırılmasına yol açar. Her baskıya faşizm demek gerçek bir faşist tehlikeye karşı siyaseten silahsızlanmak anlamına gelir. Burjuvaziyle işbirliği arayan Stalinistler için de her daim sarıldıkları bir teori olmuştur. Bugün de faşizme karşı CHP ile cephe kurulması önerileri aynı yanlış kavrayışla temellendiriliyor.
Faşizm, herhangi bir diktatörlük biçimi değildir. Ayırıcı özellikleri şunlardır: 1. Küçük burjuvaziden beslenen, ırkçı söylemlerle harekete geçen paramiliter güçlere dayanan kitlesel terörizm. Almanya'da SS ve SA'lar, Türkiye'deki karşılığı Ülkü Ocakları ve Alperen Ocaklarıdır. Benzer yapıları çarpıcı biçimde Ukrayna'daki faşist milislerde ve Yunanistan'da Altın Şafak'ın beslediği sokak çetelerinde de görüyoruz. Faşizmin bu paramiliter yapılara dayanması son derece önemli bir ayrım noktasını oluşturur. Polisin ya da askerin gaddarlığının sınırları bu çeteler için yoktur. Polis ve askerin saldırganlığı pek çok defa sınırları aşmıştır, aşmaktadır. Ancak bu sınır aşımı doğrudan burjuva hükümetinin sorumluluğunu gündeme getirir. Bu yüzden polis, asker Maraş'ı, Sivas'ı, Çorum'u bilfiil örgütleyemez. Ukrayna'da olduğu gibi sendikalar binasında insanları diri diri yakamaz. Bu tür terör eylemleri çok daha dağıtıcı ve sindiricidir. Faşist çeteler burjuvaziye bu hizmeti seve seve sunarlar. Ancak karşılıksız değil elbette. Bu da bizi faşizmin ikinci ayırıcı özelliğine getirir. 2. Faşizm, kitle terörü ile tüm işçi sınıfı örgütlerinin dağıtılması demektir. Türkiye için düşündüğümüzde buna Türk-İş hatta Hak-İş de dahildir. İşçi sınıfının siyasi örgütleri tabii ki baş hedeftir faşizm için. Ancak işbirlikçi olsa bile faşizm sendikalara, demokratik kitle örgütlerine tahammül etmez. Bunları ezer ve başka adlar altında, korporatist bir mantıkla devletin organik uzantıları haline getirir. 3. Faşizm, faşist partinin iktidar tekelidir. Sokaklarda işçi hareketini ve muhalefeti burjuvazi adına ezen faşizm, karşılığında burjuvaziyi siyaseten mülksüzleştirir. Kendi iktidar tekelini kurar. Bu burjuvazi açısından faşizmi maliyetli bir seçenek haline getirir. Bu yüzden burjuvazi faşizm kozunu oynamadan önce pek çok başka baskı türünü devreye sokar. Polis devleti ya da askeri diktatörlük biçimleri gibi.
Faşizm tehlikesi
Faşizmin bu ayırıcı özelliklerinin ışığında değerlendirdiğimizde şu anda faşist bir rejim altında yaşadığımızı söylemek yanlış olur. Burjuvazinin pekâlâ parlamenter metodlarla da kitleleri bastırmaya yönelebileceğini gözden kaçırmamalıyız. Eli sopalı bir parlamenter rejim ya da polis devleti uygulamaları ile faşizmi birbirine karıştırmamalıyız. Ancak bu Türkiye'de bir faşizm tehlikesi olmadığı anlamına gelmiyor.
Türkiye'de geleneksel faşist damarın yeniden yükselme dinamikleri küçümsenmemelidir. AKP'nin bir zayıflama süreci içinde olduğunu, sıkıştığını ve saldırganlığının da gücünden değil zaaflarından kaynaklandığını öteden beri vurguluyoruz. Ekonomik kriz de kapıda. Siyasi ve ekonomik kriz dinamiklerinin üst üste geldiği bir süreçte AKP paldır küldür yıkılabilir ve MHP’de somutlaşan faşist hareket oluşacak boşluğu değerlendirmek için bekliyor olacaktır. Sadece faşist partinin oylarını arttırmasından bahsetmiyoruz. Son dönemde üniversitelerde yoğunlaşan satırlı, bıçaklı saldırıların artışından, bu saldırıların grevlere ve direnişlere de yönelmesinden bahsediyoruz. Bunlar tarihimizde defalarca yaşandı ve faşist hareket hâlâ bir tehlike. Faşizm kavramını küfür niyetine kullanmanın Mansur Yavaş gibi faşistlere oy vermeye, hatta bunları demokrasi kahramanı göstermeye engel olmadığını son yerel seçimlerde gördük. İç güvenlik paketinde bir şekilde HDP, CHP ve MHP'nin yan yana düşmüş olması da herhangi bir bilinç bulanıklığı yaratmamalıdır. Solun ve işçi hareketinin klasik Türk faşizmine karşı reflekslerini koruması son derece önemlidir.
AKP faşistleşebilir mi?
Diğer yandan AKP'nin faşistleşmesi de ciddiye alınması gereken bir eğilim ve olasılık olarak karşımızda belirmektedir. Bugünden AKP'yi faşist olarak tanımlamak bu tehlikeyi küçümsememize neden olur. AKP ve Tayyip Erdoğan iktidarda tutunabilmek için her türlü çılgınlığı yapmaya hazır görünüyor. Tüm pisliklerini ve suçlarını iktidarda olmanın gücüyle örtebiliyorlar çünkü. Bunu yaparken klasik faşist tabanı kendilerine yedeklemek isteyebilirler. MHP ile olan çelişkileri BBP tabanını bu süreçte öne çıkarabilir. Ancak AKP'nin faşistleşmesi için kendine ait bir sokak gücü oluşturması gerekir. Bunun için bir aday BBP ve MHP tabanından devşirilecek unsurlardır. Diğer yandan AKP'nin faşistleşmesi özgün biçimler de alabilir. AKP'nin iktidarda tutunmak amacıyla bir mezhepsel ya da etnik iç savaş kışkırtması, DAİŞ tarzı mezhepçi, tekfirci çeteler örgütleyerek bunları iktidar tekeline dayanak yapmaya yönelmesi halinde AKP'nin apaçık bir faşist hareket olarak nitelendirilmesi gerekir. Bu tür bir tehlikeye karşı özel mücadele yöntemleri geliştirilmesinin gerektiği ortadadır. Hemen söyleyelim bu özel yöntemlerin içinde CHP ile ittifak yoktur. Çünkü bu tür bir tehlike ancak işçi sınıfının örgütlenmesi, işyerlerinden mahallelere öz savunma komiteleri kurulması ve geniş bir antifaşist birleşik cephe oluşturulması ile püskürtülebilir. CHP’yle, yani burjuvaziyle ittifak bu önlemler ile uzlaşmaz çelişki içindedir. Çünkü patronların çıkarlarına sıkı sıkıya bağlı bir CHP'nin rolü emekçi kitleler nezdinde birleştirici değil bölücüdür. Buna karşılık, bugün BHH, HDP ve sosyalistler arasında kurulacak bir cephe faşist tehlikeye karşı ihtiyacımız olan birleşik cephenin de ilk adımlarından biri olabilir.
Bu yazı, Gerçek gazetesinin Mart 2015 tarihli 65. sayısında yayınlanmıştır.