Üniversitede YÖK’e ve sermayenin boyunduruğuna hayır! Özgür Emekçiler Üniversitesi için birlikte mücadele edelim!
12 Eylül askeri darbesi işçi sınıfı ve emekçi halka karşı bir sınıf saldırısıdır. Bu saldırıdan 70’li yıllarda sınıf mücadelesinin yükselişine paralel olarak sosyalist hareketlerin ve devrimci mücadelenin merkezleri haline gelen üniversiteler de nasibini fazlasıyla almıştır. Sermaye sınıfı 12 Eylül darbesiyle birlikte üniversiteleri tahakküm altına alabilmek için harekete geçmiştir. 6 Kasım 1981’de sözde “yüksek öğretimde koordinasyonu sağlamak” amacıyla kurulan YÖK (Yükseköğretim Kurumu), kurulduğu günden bugüne üniversitenin sermayeyle bütünleşmesini ve koordinasyonunu sağlamak üzere hareket ediyor.
YÖK’ün ilk işlevi üniversitedeki mücadeleyi baskı altına almak oldu. 1960’lardan itibaren sürekli yükselişte olan devrimci gençlik hareketi sermaye için büyük tehditti. Üniversitelerdeki devrimci dalganın kırılması, cunta ürünü YÖK’ün “üniversiteler siyaset değil, eğitim yeridir” sözüyle başladı. YÖK sistematik olarak öğrencileri apolitikleştirmek ve öğrencilerin lümpenleşmesini sağlamak için çeşitli yaptırımlar uyguluyor. YÖK Disiplin Yönetmeliği, öğrencileri soruşturmalar ve cezalarla terbiye etmeye çalışıyor. Mücadele ederek kazandığımız demokratik haklarımız, propaganda yapma özgürlüğümüz, örgütlülüğümüz engellere maruz kalıyor. Üniversitelerimizde yaptığımız herhangi bir eylem veya etkinlikte polis ve ÖGB (Özel Güvenlik Birimi) ile karşı karşıya geliyoruz. Bugün okullarımızda polis ve ÖGB, demirbaş listesinin başında yer alıyor, üniversiteler adeta kışlaya çevrilmek isteniyor. Mücadeleyi bastıramadıklarında, polis ve ÖGB’ye faşist güruhlar da eşlik ediyor.
Üniversitelerde gençlik hareketinin tarihi şanlıdır. Emperyalizme meydan okuyan gençler, disiplin soruşturmalarıyla, baskılarla, cezalarla sindirilemez. Onlara mücadelemiz ile cevap verelim. Parayı, satırı, copu üniversiteden kovalım!
YÖK üniversitelerin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi programını yürütmektedir. Siyasi iktidarın güdümündeki YÖK, üniversiteleri sermayenin boyunduruğu altına sokmanın bir aygıtı olmuştur. Patronlar, kârlarını arttırmak için nitelikli işgücü ve kafa emeğine olan ihtiyacını üniversite sıralarında bulunan öğrenciler aracılığıyla karşılamaya çalışıyor. Üniversitelerde öğrenciler bireysel kurtuluş için kariyer kulüplerine teşvik ediliyor. Toplum yararına kullanmak için nitelikli ve bilimsel eğitim vermek yerine egemen sınıfın ideolojisini yeniden üretmek için eğitim veriliyor. Üniversiteler YÖK aracılığıyla, bilgiyi patronlar için üretiyor, emekçiyi daha fazla sömürmek için kullanıyor.
Her geçen gün yeni bir özel üniversite açılıyor. Nitelikli eğitim alamayan işçi çocukları, meslek edinebilmek adına zorunlu olarak buralara yöneliyor. Kontenjanlar artıyor fakat yurt, yemekhane, laboratuvar sayısı artmıyor. Rektörler üniversiteleri adeta bir anonim şirket gibi yönetiyor. Biz eğitimin kamu hizmeti olarak tamamen parasız ve bilimsel olmasını istiyoruz. Barınma, yemek, ulaşım ihtiyaçlarımızın nitelikli ve ücretsiz karşılanmasını istiyoruz. Patronların kârlarını arttırmak için değil, toplum için toplumla birlikte bilgi üretilsin istiyoruz. Eğitimi piyasalaştıran YÖK’ü istemiyoruz.
YÖK aracılığıyla üniversite kapıları sermayeye açıldıkça üniversitelerde taşeronlaşmanın önü de açıldı. Üniversite işçileri esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına maruz kaldı. Biz yan yana bulunduğumuz, üniversitenin çarklarını döndüren işçiler için, işçilerle birlikte kadrolu ve güvenceli iş istiyoruz.
YÖK’ün darbeden sonraki icraatlarından biri de üniversitedeki muhalif sesleri kısmak olmuştu. 1402 sayılı sıkıyönetim kanunu ile üç binden fazla eğitim emekçisi ihraç edilmişti. Bir kısmı baskı ile istifaya zorlanmış bir kısmı da YÖK’ün icraatlarını protesto ederek istifa etmişti. OHAL’in yürütücüsü YÖK, geçmişten günümüze emekçilerin iş güvencesine, kadrosuna, saldırmaya devam ediyor. OHAL’i fırsat bilen siyasi iktidar KHK’lar aracılığıyla üniversitelerdeki çok sayıda muhalif eğitim ve bilim emekçisini ihraç etti. Kimileri baskılara göğüs geremeyip istifaya kimileri emekliliğe zorlandı. Üniversite işçilerini taşeron çalıştıran, akademisyene iş güvencesi vermeyen, grev hakkını tanımayan, öğrencilere sürekli sopa gösteren YÖK de gitsin, OHAL de… Biz kalıyoruz!
Bu gidişata sözümüz var! Kapitalist sistem ve onun YÖK gibi kurumları geleceğimizi karartıyor. Geleceğimizi emekçilerle birlikte özgürleştirebiliriz. Talebimiz tüm öğrencilerin koşulsuz, istedikleri alanda eğitim, barınma, yemek haklarının karşılanmasıdır. Sömürü sisteminin bilgiden yoksun bıraktığı emekçiler ile birlikte üniversitelerde eğitim alabilmektir. Patronların kârları için değil, toplum yararına toplumla birlikte üretebilmektir. Bu yol mücadeleden geçer, işçi sınıfının nihai zaferiyle taçlanır. Özgür bir toplumu ve Özgür Emekçiler Üniversitesi’ni birlikte kurmak için işçi sınıfının devrimci saflarında buluşalım!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2017 tarihli 98. sayısında yayınlanmıştır.