Ulaşım zamları: Yok birbirimizden farkımız, mevzu zamsa hepimiz aynıyız
Asgari ücret, TÜİK’e göre bile açlık sınırının altındayken yaşamsal her ihtiyaca gelen zamların ardı arkası kesilmiyor. Zam yağmurunun sonuncusu toplu taşımada geldi. Önce İBB iki kez (23 Mart ve 4 Nisan tarihli toplantılarda) toplu taşımaya %50 oranında zam teklif etti ancak belediye meclisinde teklif reddedildi. İlerleyen haftalarda İstanbul’da milyonlarca insanın her gün kullanmak zorunda olduğu ulaşım ücretlerine %40’lık zam konusunda belediye meclisindeki gruplar anlaştı ve oybirliğiyle bu oran kabul edildi. Henüz yılbaşında ulaşıma %30 civarı zam yapılmışken, bu yeni zamlar krizin faturasını halkın sırtına yüklemek konusunda muhalefetin de farkı olmadığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Sermayenin muhalefeti sermayenin iktidarına karşı
Tabii muhalefet sözcüleri her yapılan zam gibi ulaşım zamlarının da kaçınılmaz ve mecburi olduğunu iddia etti. Halkımız aşinadır, her kriz döneminde bu bahane tekrarlanır. Kapitalizmin her krizinde “Ama bu sefer farklı” diyen burjuva iktisatçıları gibi burjuvazinin politikacıları da her zam için “Krizin yükünü emekçilere yükledik” diyecek halleri yok, “Mecbur kaldık” derler. Akaryakıta gelen zamlar, belediyenin kontrolünde olmayabilir ancak biliyoruz ki krizin faturasının zamlar ve vergilerle kime kesildiği politik bir tercihtir. Ücretsiz ve nitelikli ulaşım kamusal haktır. Milyonlarca emekçi ve öğrenci her gün toplu taşıma kullanmak zorundayken belediyeleri şirket, halkı ise müşteri gören sermaye mantığıyla düşünürseniz elbette zam yapmaktan gayri çözüm bulamazsınız.
Millet İttifakı’nın programı adı konulmamış bir IMF programıdır. Önerileri yerli ve uluslararası sermayeye güven vermekten, faiz arttırmaktan, krizin yükünü emekçi halka yıkarak enflasyonu kontrol altına almaya çalışmaktan ibaret bir kemer sıkma politikası. Bugün elektrikten, benzine, yemeklik yağdan şekere kadar birçok temel ihtiyaca yapılan fahiş zamlar sadece yangına benzin döken bugünkü ekonomi politikalarının sonucu değil. Aynı zamanda ve daha önemli oranda on yıllardır ülkenin kaynaklarını özel sektöre peşkeş çeken, kamu kurumlarını kıyasıya özelleştiren, devletin üretimdeki rolünü sıfırlayan, yağmada sınır tanımayan sermaye politikalarının da sonucudur ve bu sonuçta bugün Millet İttifakı’nın parçası olan Ali Babacan’ın da payı büyüktür. Ekonomide Babacanlı yıllara methiyeler düzen, sermayeye güven vereceğiz diye dört dönen bir muhalefet elbette işlemediği defalarca kanıtlanan piyasa anarşisini karşınıza alamaz. Kamu mülkiyetine dayalı merkezi planlama öneremez. Öyle olunca da piyasanın yasaları ne emrederse eliniz kolunuz bağlanır, zamlara sözde mecbur kalırsınız tabii.
Çözüm düzen muhalefetinde değil sınıf siyasetinde
Emekçi halkımızın, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan piyasa anarşisine tahammülü kalmamıştır. İşçinin çözümü işçi denetiminde kamulaştırma ve toplumun ihtiyaçlarına göre planlanacak bir ekonomi olacaktır. İktidarıyla muhalefetiyle, merkezi yönetimiyle, yerel yönetimiyle ülkeyi yönetenler, krizin bedelini emekçi halkın sırtına yükleme konusunda farkları olmadığını berrak biçimde göstermiştir. İşçinin çözümünü uygulayacak olan da sermayenin halka karşı birleşen temsilcileri değil ancak bir işçi emekçi hükümeti olacaktır. Düzenin bizleri sermaye istibdadı ile sermaye muhalefeti arasında oy vererek siyaset yapmaya zorladığı yerde işçi sınıfının örgütlenerek ve birleşerek memleket siyasetine ağırlığını koyması hem acil hem zorunlu hem de tek gerçek çözümdür.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2022 tarihli 152. sayısında yayınlanmıştır.