İşçinin ekonomisi: Gaz ekonomisi
Karadeniz’de doğalgaz bulununca Türkiye “küresel aktör” oldu diyen de oldu; “yaz kış demeyin artık kombileri sonuna kadar açın” diyen de çıktı! Devlet yetkililerinin Reuters haber ajansına 800 milyar metreküp doğal gaz bulundu haberini sızdırmasından sonra Erdoğan 320 milyar metreküp bulunduğunu açıklayınca işin aslı belli oldu. “Müjde” biraz hayal kırıklığına dönüştü ama iktidarın propaganda makinesi “Türkiye kurtuldu” masalları anlatmaya devam ediyor. Hızını alamayanlardan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bu müjdenin koronavirüs salgınına bile faydası olacağını iddia etti! Muhalefet ise her seçim döneminde doğal gaz ve petrol bulmayı alışkanlık haline getirmiş iktidarı, geçmiş gazete küpürlerini bulup çıkartarak eleştiriyor; Karadeniz’de bulunan gazın miktarının az ve ekonomik değerinin tartışmalı olduğunu gündeme getiriyor.
İşin aslına bakılırsa doğal gazda yüzde 99 dışa bağımlı olan Türkiye’nin bırakın 320 milyar metreküp doğalgazı bir küçük tüpe bile ihtiyacı var. Çünkü Türkiye enerji ithalatını dolarla yapıyor ve Merkez Bankası’nın dolar rezervleri eriyip bitmiş, takasla elde tutulan emanet dövizleri de çıkınca net rezervler eksiye düşmüş durumda. Geçtiğimiz yıl 44,9 milyar metreküp doğalgaz tüketen Türkiye bunun için 13 milyar dolar ödedi. Bu yıl da, gelecek yıllarda da bu fatura gittikçe kabaracak. Bulunan rezervin toplam 7-8 yıllık tüketime karşılık geldiği söyleniyor. Aslında bu rakam da şişirme. Çünkü doğalgaz tüketimi ekonomi büyüdükçe artıyor. Örneğin yüzde 7,3 büyümenin olduğu 2017 yılında tüketim yaklaşık 54 milyar dolara kadar çıkmıştı. Eğer Erdoğan’a inanırsak bulunan doğalgaz 2023 yılında kullanıma sokulacak. Muhtemelen 2023 yılında Türkiye’nin doğalgaz tüketimi 60 milyar metreküpe yaklaşacaktır ve bu artışın devam edeceği düşünülürse söz konusu rezervin en iyimser tahminle 5-6 yıl yeteceği açık.
Ama tüm bunlar gerçekten işçiler ve emekçiler için bu kadar önemli mi? Türkiye’nin emekçi halkının yoksulluk ve sefaletle boğuşmasının sebebi ülkede doğalgaz ya da petrol çıkmıyor oluşu değil sermaye düzenidir! Türkiye doğalgazı ve petrolü dışarıdan alıyor. Peki içeride üretim yapan şirketler sanki yerli mi? Amerikan, Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon emperyalist tekelleri ucuz emeği sömürüp, kârlarını dolara çevirip ülkelerine götürmüyor mu? İşçi hakkını aradığında insanca yaşayacak bir ücret istediğinde, bunun için sendikalaştığında, greve gittiğinde devlet kimin yanında duruyor? Doğalgaz kaç milyar metreküp? Ekonomik değeri ne kadar? Ne zaman çıkartılacak? Gerçekten en iyimser senaryolar gerçek olduğunda bu işçi ve emekçilerin hayat koşullarını daha iyi yapacak mı? Yoksa yine sermayenin mi kasası dolacak?
Bunun basit bir sağlamasını çok uzak olmayan bir gelecekte asgari ücret tespiti sürecinden yapabiliriz. Bakalım “Türkiye kurtuldu”, “küresel güç oluyoruz”, “yaz kış kombileri sonuna kadar açın” diyen iktidar asgari ücret tartışmalarında aynı cömertliği gösterecek mi? Asgari ücret açlık sınırının üzerine çıkacak yoksulluk sınırına yaklaşacak mı? Ücretsiz izne çıkartılanlara reva görülen 1170 lira artacak mı? Yoksa sıkın dişinizi mi diyecekler; hemen 180 derece dönüp fedakârlık edebiyatı mı yapmaya başlayacaklar? Herhâlde cevabı hepimiz biliyoruz.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2020 tarihli 132. sayısında yayınlanmıştır.