İşçinin ekonomisi
Rakamlar yalan söylüyor, mutfaktaki yangın sönmüyor?
İktidar enflasyon oranlarını düşük göstermek için rakamlarla oynuyor. İktidardan enflasyon oranlarının düştüğünü işiten emekçinin ise sinirleri yerinden oynuyor. Çünkü emekçi çarşıdan, pazardan, marketten her döndüğünde torbasının daha az dolu olduğunu görüyor. Ay sonunu getirme çilesi bitmiyor.
İşin içine istatistik girdiğinde yalan söylemesi kolay hale geliyor. Örneğin geçtiğimiz yıl Ocak ayında enflasyon tavan yapmıştı. O yüzden bu yıl Ocak ayını geçtiğimiz yılın Ocak ayı ile kıyasladığınızda enflasyonun düşük gözükmesi doğal. Buna ekonomide baz etkisi denir. İktidar böyle bir şey yakaladığı anda hemen üzerine atlıyor ve diyor ki “enflasyon yıllık yüzde 10,34!”
O zaman biz de soruyoruz. Madem enflasyon yüzde 10’a geriliyor neden yılbaşında “yeniden değerleme zammı” olarak vergilere yüzde 14,5 zam yaptınız? Bu vergi zammı iğneden ipliğe her şeyi etkileyecek. Neden otoban geçiş ücretlerine ve köprüye yüzde 25 zam yaptınız? Ayrıca aylık enflasyon yüzde 1,02 diyorsunuz ama neden emekçinin mutfağındaki yangını gösteren gıda fiyatlarının bu rakamın çok üzerinde ve yüzde 1,67 olduğunu gizliyorsunuz?
Dış ticarette alarm zilleri: AKP iktidarı yabancı faiz lobisine çalışıyor
Türkiye ekonomisi alarm veriyor. Ocak ayı rakamları açıklandı ve dış ticaret açığının 9 milyar doları geçtiği ortaya çıktı. Ocak ayı itibariyle ihracatın ithalatı karşılama oranı geçtiğimiz yıl Ocak ayında yüzde 72,1 iken bu yıl yüzde 57,9’a geriledi. Dış ticaret açığındaki artış Türkiye’yi daha fazla dış borçlanmaya zorluyor. Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacının önümüzdeki yıl 210 milyar doları bulacağı tahmin ediliyor. Üstelik küresel ekonomide faizlerin artma eğiliminde olduğu görülüyor. Dış borçlanma giderek daha maliyetli hâle geliyor. Bunun anlamı açık. Milletin kaynakları emperyalistlere aktarılacak. İsterseniz buna AKP iktidarı yabancı faiz lobisine çalışıyor da diyebilirsiniz.
Borç yiğidin kamçısı değil halka vurulan zincirdir!
Kamu bankaları yıllar boyunca dış borçlanmadan uzak durdu. Ancak 2010 yılında 10 milyar doları aşan kamu bankalarının borcu bugün 35 milyar doları geçmiş durumda. Kamu özel işbirliği adı altında patronlara bol keseden para dağıtan kamu bankalarının borçluluğu daha da artacak. Bir de henüz daha açıklanmamış olan ve ABD emperyalizminin Demokles'in kılıcı gibi elinde tuttuğu, Halkbank’a kesilecek ceza var. Zarrab davasında Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla suçlu bulunmuştu. Atilla’ya verilecek cezanın belirlenmesi için 11 Nisan’da duruşma yapılacak. Bu duruşma beklenirken ABD kongresi Hazine’ye Türk bankalarına yaptırım yetkisi veren bir karar aldı. Zarrab davasının dışında ABD’nin Rusya’ya uygulamayı planladığı yaptırımlardan, S-400 füzeleri dolayısıyla Türkiye’nin de nasibini alma tehlikesi var. Sadece Halkbank’a kesilecek ceza için konuşulan rakamlar (10 milyar dolardan 37,5 milyar dolara kadar değişiyor) vahim tabloyu daha da kötüleştirecek cinsten.
Devletin borcu son bir yılda 116 milyar lira artarak 1 trilyon liraya dayanmış durumda. Uzun zamandır alarm veren özel sektörün borçları milli gelirin yüzde 71,2'si. Bu rakam AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında sadece yüzde 24,5 seviyesindeydi. AKP iktidarı hane halkının borcunu da milli gelire oranla yüzde 1,8’den yüzde 16’ya çıkardı. Bu dönemde vatandaşın kredi kartı borcu 3 kat arttı. Tüketici kredileri ise tam 21 kat artarak halkın boynundaki zincir oldu.
Müteahhit ordusundan konutzede ordusuna
Halkı ev sahibi yapma vaadiyle modern tefecilere tutsak ettiler. Yıllarca faiz ödeyerek alınterini tefecilere kaptıran vatandaşlar sonunda borcun ağırlığı altında ezilince vatandaş evini, esnaf dükkânını, köylü arsasını bankalara kaptırıyor. Gelinen aşamada 19 bankanın elinde satışa hazır 12 bin 744 gayrimenkul birikmiş durumda.
Yıllarca inşaat sektörünü besleyen, emlak spekülasyonunu teşvik eden iktidar tüm milletin kucağına adeta bir saatli bomba koymuş durumda. Türkiye’de AKP’nin şişirdiği inşaat balonu 350 bin kişilik bir müteahhit ordusu yaratmış durumda. İstanbul İnşaatçılar Derneği başkanı bunlardan 262 bin 500’ünün iflas edeceğini açıkladı. Bunun anlamı sayısı milyonlara varan bir konutzede ordusunun oluşması demek. Erdoğan Ekim ayında bir konuşmasında, yıllardır iktidarının dayanaklarından biri haline getirdiği inşaat sektörünün haline bakıp şehirlere ihanet ettiklerini itiraf etmişti. Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki de mızrak çuvala sığmayınca “kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm oldu” diyerek bir itirafta daha bulundu.
Bu itiraflar hiç de iyi alametler değil. Çöken inşaat sektörünün faturasını emekçi halka yükleyip sorumluluktan sıyrılmaya çalışacaklarının göstergesi. 15 yıldır iktidar olup sanki muhalefet partisiymiş gibi şikayet etmeyi siyaset tarzı haline getiren AKP’nin bu oyunlarına kanmamak gerekiyor.
Resmi rakamlar yanıltıyor: Gerçek işsiz sayısı 6 milyona dayandı!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Kasım ayı itibariyle işsizliğin 1,8 puanlık azalışla 10,3 seviyesine indiğini duyurdu. İstatistikleri kendi çıkarına göre eğip bükmekte mahirleşen AKP iktidarı, bu durumu bir başarı tablosu olarak sunmakta ve işsizliğin tek haneye düşeceğini vaat etmekte gecikmedi. Ancak DİSK Araştırma Merkezi’nin açıkladığı rakamlar işçinin gözünden durumun hiç de söylendiği gibi parlak olmadığını gösteriyor.
Resmi işsizlik rakamları hesaplanırken, mevsimlik çalışanlar (91 bin kişi), tam zamanlı iş bulamayan, geçici part-time işlerde çalışanlar (396 bin kişi), çalışabilecek durumda olup iş aramayanlar (1 milyon 598 bin kişi) ve artık iş bulmaktan ümidini kestiği için iş aramayı bırakanlar (621 bin kişi) işsiz olarak kabul edilmiyor. Böylece toplam 2 milyon 706 bin işsiz hesaplama dışında bırakılıyor. DİSK-AR bu kişilerin de hesaba katılmasıyla gerçek (geniş tanımlı) işsiz sayısının 5 milyon 981 bin kişi ile yüzde 17,6 seviyesine ulaştığını söylüyor.
Devrimci İşçi Partisi diyor ki:
Modern tefeciliğe son, bankalar kamulaştırılsın! Şirketlerin değil emekçinin borçları silinsin!
Kent toprakları kamulaştırılsın! Rantsal dönüşüme son! Bankaların elindeki konutlar halka dağıtılsın! Herkese sağlıklı koşullarda barınma hakkı!
Ücretlerde kesinti olmaksızın, 6 saat iş günü! Çalışma hakkı dokunulmazdır! Tüm işler çalışabilir nüfusa paylaştırılsın!
Mutfaktaki yangını söndürmek için: Aracılar kaldırılsın! Herkese sağlıklı ucuz gıda için tarımda kooperatifleşme ve toprak ağalarının arazilerinin kamulaştırılması!
Özelleştirme değil kamulaştırma! Kâr güdümlü piyasa değil ihtiyaçlara göre planlama!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2018 tarihli 102. sayısında yayınlanmıştır.