Ekonomide aklın yolu ve işçi sınıfı politikası
Erdoğan aklın yoluna gelemiyor çünkü o bir kapitalist
Erdoğan, ikidir yurtdışına para kaçırmaya yeltenenlere çatıyor. Sermaye hareketlerinin sınırlandırılmasını gündeme getiriyor. Hatta tehditler savuruyor. Bir an insan Erdoğan’ın Devrimci İşçi Partisi’nin çizgisine yaklaştığını bile düşünebilir. Çünkü Devrimci İşçi Partisi uzun bir süredir sermayenin yurtdışına kaçışını gündeme getiriyor ve bunun yaratacağı krizin faturasını emekçi halkın ödememesi için borsanın kapatılmasını, serbest döviz ticaretinin yasaklanmasını ve dış ticaret tekelini savunuyor. Sonuçta aklın yolu bir.
Ama Erdoğan aklın yoluna bir türlü gelemiyor. Çünkü o bir kapitalist. Ekonomide özel mülkiyete ve serbest piyasaya iman ediyor. Aklın yoluna doğru bir adım atsa sermaye koşar adımlarla yurtdışına kaçıyor. O da çaresiz söylediklerini yutuyor, ben öyle demedim yanlış anladınız diye özür dilemeye başlıyor. Geçtiğimiz Aralık ayında yine böyle bir durumda şöyle demişti: “Benim sermaye hareketlerinin sınırlandırılması yönünde bir talimatım söz konusu değildir. Türkiye serbest piyasa ekonomisine sahip bir ülkedir. 1989 yılından beri isteyen herkesin yurt dışına parasını çıkarma hakkı vardır, şüphesiz de devam etmektedir.”
Erdoğan’ın sözleri üzerine sermaye serbestçe parasını kaçırmaya devam edince geçtiğimiz Nisan’da yine çıkıştı: “Bazı işadamlarının varlıklarını yurt dışına çıkardığı tevrizatları yapılıyor. Böyle bir şey varsa izahı makul olamaz. Yurt dışına para kaçırmaya tevessül edenleri affetmeyiz…” Ne yapacaksın Erdoğan? Ellerine cetvelle mi vuracaksın? Tek ayak üstünde mi bekleteceksin? Dillerine acı biber mi süreceksin? Özel mülkiyete dokunmadan, serbest piyasa ve serbest ticaret zeminini terk etmeden nasıl para kaçırmalarını engelleyeceksin?
İşte bu yüzden Erdoğan aklın yoluna gelemiyor. Devrimci İşçi Partisi ise aklın yolunda işçi sınıfı siyaseti ile yürüyor. Bu yüzden tek gerçekçi politikayı DİP savunabiliyor:
Bankalar kamulaştırılacak!
Kapitalizmin kumarhanesi olan borsa kapatılacak!
Dolar yasaklanacak! Dış ticarette devlet tekeli kurulacak!
Patronlar kaçabilir yolları açık olsun! Devrimci işçi iktidarı tek kuruşun kaçırılmasına izin vermeyecek!
Meral Akşener de aklın yoluna gelemiyor çünkü o da bir kapitalist!
Devrimci İşçi Partisi, kuruluş sürecinden başlayarak, borç batağında debelenen emekçi halkın derdine derman olması için bankaların kamulaştırılmasını ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılayacak geliri olmadığı için şişen, ödenemez hale gelen kredi ve kredi kartı borçlarının silinmesini savunuyor.
Geçtiğimiz günlerde Meral Akşener de bu konuya eğildi ve Türkiye dayanışma fonu kurarak “30 Nisan 2018 tarihi itibariyle borçları, bankalarca veya tüketici finansman şirketlerince yasal takibe ya da yakın takibe alınmış olan ve de borçları tahsilat şirketlerine satılmış olan 4,5 milyon vatandaşımızın tüketici kredisi, kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarından doğan borçlarını satın alacağız” dedi.
Akşener de mi aklın yoluna geldi? Tabii ki hayır! Akşener borçların fon aracılığı ile devlet tarafından satın alınmasını savunuyor. Yani borç bankalara ödenmeye devam edecek. Akşener’in modeline göre borç yükü devlet tarafından halka yüklenecek ve fon aracılığı ile halktan tefeci bankalara kaynak akışı sağlanacak. Borçlarını tahsil edemeyen bankaların sevinçten etekleri zil çalıyor olmalı.
Devrimci İşçi Partisi ise bırakın bankalara kaynak aktarmayı, tüm bankaların işçi denetiminde kamulaştırılmasını ve tek devlet bankasını savunuyor. DİP’in halkın borçlarını silme politikası, kaynakları yıllarca faiz alarak verdiği borçları fazlasıyla çıkarmış olan modern tefecilerden halka aktarıyor. Yani Akşener’in savunduğunun tam tersi.
Yine Akşener, borçların satın alınmasıyla halkın yeniden kredi alabilir hale geleceğini söylüyor. Yani tefeci bankaların daha fazla emmesi için halka kan nakli yapıyorlar. Devrimci İşçi Partisi ise yine tam tersini savunuyor. DİP, bankaların yanı sıra kilit sanayi dallarının kamulaştırılmasını, iş saatlerinin azaltılmasıyla işsizliğe son verilmesini, asgari ücretin sendikalar tarafından açıklanan yoksulluk sınırına çıkartılmasını (Türk-İş’in Nisan ayı açıklaması 5480 lira) ve tüm işçi sınıfının sendikalarda örgütlenmesini savunuyor. Bu politika, emekçi milyonların hiçbir zaman borç almaya gerek duymadan refah içinde yaşamasını sağlayacak tek devrimci politikadır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2018 tarihli 104. sayısında yayınlanmıştır.