Dünya ekonomisi sallanıyor

Dünyanın bütün büyük ekonomilerinde büyüme hızı geriliyor. ABD’de büyüme hızı yüzde 3,5’tan yüzde 2’nin altına gerilemiş durumda. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelmiş olan Çin, yüzde 10’un üzerinden şimdiden yüzde 7’lere geriledi, daha da düşebilir. Japon ekonomisi yılın ilk yarısında deprem ve tsunami sonrasındaki imar harcamaları dolayısıyla büyürken, yılın üçüncü çeyreğinde daraldı. Britanya ekonomisi ardı ardına dokuz aydır küçülüyor.

Avro bölgesi ise krizin zaten merkezi. Avrupa Merkez Bankası’nın (ABM) yaz aylarında Avrupa çapında bütün devletleri kurtaracağını açıklaması belirli bir rahatlamaya yol açmıştı. Ama şimdi, İspanya ve Yunanistan’dan sonra Portekiz’de sınıf mücadelelerinin yükselişi, bu ülkelerde uygulanan kemer sıkma politikaları konusunda bu yüzden doğan belirsizlik, İspanya’nın Katalonya’da yükselen bağımsızlık rüzgârları karşısında sıkışması, İtalya’da Mario Monti yönetimindeki teknokrat hükümetin yerini alabilecek burjuvaziye güven veren bir politik önderliğin mevcut olmayışı, AB ülkeleri arasında avronun krizini çözme konusundaki bitmez tükenmez çelişkiler, bütün bunlar yaşlı kıtayı yeniden krizin içine sürüklüyor.

AB’de hükümetler arasında sürekli itişme var, ABD’de ise iki büyük parti Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında. İki taraf birbirini yıpratma uğruna ülke ekonomisini daha da büyük bir krize sürüklüyor. Şimdi en güncel sorun “mali uçurum” diye bilinen sorun. Bu yılın sonunda, zenginlerin vergilerinde Bush döneminden kalan indirimler ve Obama’nın yaptığı birtakım tüketim vergisi indirimleri ile birlikte bir dizi kamu harcaması devreden çıkıyor. Bu konuda bir şey yapılmayacak olursa, ekonominin bütünü açısından, harcamaların yüzde 5 oranında azalması bekleniyor. Bu otomatik olarak ekonomiyi küçültücü bir etki yapacak. İşte başkanlık seçiminde birbirine girmiş iki partinin çözmek için parmağını bile kıpırdatmadığı bir büyük problem de burada yatıyor.

Kısacası, dünya ekonomisi için gelecek, son derece tehlikeli senaryolarla dolu.

*     *     *

Avrupa’da şirketler felakete hazırlanıyor

Avrupa’nın birtakım ekonomilerinin çökmesinin ve avronun (euronun) dağılmasının ne büyük bir risk olduğunu ve Avrupa ve dünya ekonomisini nasıl korkunç bir sarsıntıya sürükleyeceğini anlamak için Avrupa şirketlerinin o güne nasıl hazırlandıklarına bakmak yeter. Fransız bankası Crédit Agricole Yunanistan’daki iştiraki olan Emporiki bankasının kasasını her gece boşaltıyor, sonra her sabah parayı geri yolluyor. Para gündüz gerekli, ne yapalım! Ama olur ya gece vakti Yunanistan drahmiye dönebilir! Fransız Bankası, Emporiki’yi sembolik 1 avroluk bir fiyata bir Yunan bankasına devretmeye hazırlanıyor! İspanya’dan gelen haberler daha iç açıcı değil. Şirketler oralardaki iştiraklerinde aktif ve pasiflerini yalnızca o an gerekli nakit parayı ülkede tutup, gerisini İspanya’dan çıkaracak tarzda manipüle edip duruyorlar!

Sadece İspanya ve Yunanistan değil, bütün avro bölgesi topun ağzında belli ki. Visa Europe’un, yani ünlü kredi kartı şirketinin Avrupa şubesinin yönetimi, avronun çöküşü konusunda senaryo tartışmak için her hafta toplantı düzenliyor. PepsiCo ise avro bölgesi ülkelerinde kazandığı nakit parayı günlük olarak avro bölgesinden çıkartıyor! İlaç şirketi AstraZeneca avronun dağılmasının sonuçlarını incelemek üzere özel bir avro bölgesi kredi komitesi kurmuş durumda. Gelmekte olan fırtınanın Türkiye’yi de hallaç pamuğu gibi atmayacağını düşünmek için aklını yitirmiş olmak gerekiyor!

*     *     *

Türkiye ekonomisi krizin eşiğinde

Türkiye ekonomisi, daha avro sisteminin dağılmasından önce bile ciddi bir krizin eşiğine gelmiş durumda. 2010 ve 2011’de yüzde 10’a yakın büyüyen ekonomi, bugün yılın ilk altı ayının verilerine göre sadece yüzde 3 civarında büyümekte. Bu orandan daha önemli olan, bu büyümenin arkasındaki itici güçler. İlk altı ayın verileri şunu gösteriyor: İç özel tüketim yerinde sayıyor, yatırım baş aşağı gidiyor, büyümenin gücü ihracat artışının sürüyor olmasından ve daha küçük bir ölçüde kamu tüketiminden geliyor. Dünya çapında krizin derinleşmesi, Türk sermayesi ağzıyla kuş tutsa da ihracatı zamanla geriletecektir. Kamu harcamalarının önünde ise gittikçe büyüyen bütçe açığı engel olarak dikiliyor. Kısacası, büyüme soluğunu yitirmiştir. Kriz an meselesidir.

Krizin en önemli göstergesini de vurgulamak gerekir. Kapitalist ekonominin canlı gelişmesinde en önemli rol yatırımlardadır. 2012’nin ilk altı ayında yatırım yüzde 9’a yakın gerilemiştir. Başka hiçbir şey olmasa bile, yatırımların bu durumu, krizin emekçi aileleri çok sert vuracağını gösterir. Yatırım yoksa istihdam büyümez. Yatırım yoksa ekonomi kolay kolay harekete geçemez. Yatırım yoksa sermaye birikimi durmuş demektir. İşte bugün Türkiye’de olan budur.

*     *     *

Nereden vuracak?

Türkiye ekonomisi krize yuvarlandığında çeşitli alanlar zayıf halka niteliğiyle ön plana çıkacaktır. Bunların bilinmesi, işçi sınıfının politikaları açısından önem taşır.

  • Ekonominin en büyük zaafı dış açık, yani döviz kazancının döviz ihtiyacına göre çok düşük olması. 2009’da ekonomi, tarihinde ilk kez, küçüldüğü halde dış açık verdi. Öyleyse kriz patlak verdiğinde bu açığı kapatmak en büyük problem olacak. AKP’nin ve burjuvazinin sözcüleri ikide bir döviz rezervlerinin tarihte görülmemiş derecede yükseldiğini hatırlatıyorlar. İyi de, rezervlerin kısa vadeli borçlara oranı 2007’de yüzde 170 iken, bugün (2012’nin ikinci çeyreğinde) yüzde 84’e düşmüş durumda. Yani o çok övülen rezervler bir yılın altında vadesi olan borçları ödemeye yetmiyor! Türkiye ekonomisi muhtemelen çok ağır bir döviz krizi yaşayacak.
  • İktidarın sözcüleri Türkiye’nin borcunun eskiye göre çok düşmüş olmasıyla övünüyorlar. Ama dış borç söz konusu olduğunda, düşen sadece kamu borcu. Özel sektör borcu tam tersine fena halde artmış durumda. Toplam özel sektör dış borcu 2005’te 84 milyar dolar iken bugün 212 milyar dolara yükselmiş durumda. Bugünün sadece kısa vadeli özel sektör dış borcu bile (85 milyar dolar) 2005’in toplam özel sektör dış borcunu aşmış durumda!
  • Demek ki, kısa vadeli borçlar ile özel sektör borçları büyük sorun. Buna karşılık, dış kaynak girişinin büyük kriz patlak vermeden önce bile küçülmeye başladığını hatırlamalıyız. 2011’in ilk yarısından 2012’nin ilk yarısına, bu giriş yüzde 31 azalmış durumda.
  • Türkiye ekonomisinin bir başka büyük sorunu da uzun yıllardır ilk kez bütçe açığı olacak. Bu yılın sonu için konulan bütçe açığı hedefi 21 milyar TL iken, şimdi tahminler 33,5 milyar TL’ye yükselmiş durumda. Yüzde 60’a yakın bir şişme. Bunun anlamı şudur: 2009’da maliye politikalarını krizi aşmak için kullanan hükümetin bu manevra serbestisi bu sefer yoktur!
  • Nihayet, Avrupa bankacılık sisteminin çökmesi, banka sektörünün önemli bölümü Avrupa sermayesinin elinde olduğu için bankacılığı çok fena şekilde etkileyecektir. Yani 2008-2009 krizinden farklı olarak banka sistemi de sarsıntı yaşayacaktır.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2012 tarihli 37 sayısında yayınlanmıştır.