Hak verilmez alınır! Grev hakkını grevle savunalım! Hakkımızı üretimden gelen gücümüzle alalım!
İşçi emekçi yılda bir defa zam alıyor, yılın 365 günü ise ücretlerimiz enflasyon karşısında eriyor. Damlalıkla verilen zamlar kepçeyle geri alınıyor. Asgari ücret zammı için de işçi ve kamu çalışanlarına yapılan diğer zamlar için de aynı şey geçerli. Dün kamu çalışanlarına “kümülatif” zam diye önceden verilmiş zammı yeni diye yutturmaya çalışanlar bugün işçinin kayıplarını karşılamayan asgari ücret zammına minnet bekliyorlar. Öncelikle bu büyük yalanı reddetmeliyiz.
Asgari ücretin alım gücü düştü! Yüzde 50 zam yok! Milyonlarca işçi ve emekçinin emeğinin gasp edilmesi var!
Erdoğan dolarla hesap yapmayın diyor. Böyle diyecek tabii. Çünkü 16 Aralık’ta 4253 lira olarak açıkladığı asgari ücret 271 dolar ediyorken bir gün sonra 250 dolara düştü. İşçi güya zam almasına rağmen kaybetmeye devam ederken, işçiye TL maaş verip işçinin emeğini dolarla ihraç eden patronlar kârlarına kâr katmaya devam ediyor.
Dolarla hesap yapmayalım. Tablo daha da vahim! Bu yılın güya zamlı 4253 liralık asgari ücreti geçtiğimiz yıl başındaki 2825 liranın alabildiğinden 10 kg. daha az et alabiliyor. Bir önceki yıl 2250 ekmek alan asgari ücret bu yıl zamdan sonra dahi ancak 1417 ekmek alabiliyor. İşçinin emeğinden çalınan 10 kilo et, 800 ekmek orta yerde duruyor. Sıvı yağda, çocuk bezinde ve diğer tüm temel tüketim maddelerinde durum aynı. Enflasyon hız kesmiyor. Bu da emek gaspının yıl içinde daha da artacağını yoksullaşmanın devam edeceğini gösteriyor.
Bayram havası yok! Cenk havası var!
Gerçek enflasyon rakamları esas alındığında açlık sınırı 4090 liradır; bir ay içinde asgari ücret açlık sınırının altında kalacaktır. Kamu emekçilerinin ücretleri yoksulluk sınırına ulaşmak şöyle dursun açlık sınırına inecektir. İşçiler ve kamu emekçileri başta olmak üzere tüm emekçi halk enflasyona ezdirilmektedir. Bunu yapan iktidar bir de utanmadan bayram havasından bahsetmekte işçi ve emekçiden minnet beklemektedir.
Yapılan zammı öven ve kendine pay çıkartmaya çalışan Millet İttifakı bir sermaye ittifakı olduğunu açık etmiş iktidarın suçuna ortak olmuştur. TÜİK rakamlarının gerçeği yansıtmadığını söyleyen sendikalar (Türk-İş, DİSK, KESK hepsi bu aymazlık içindedir) açlık ve yoksulluk sınırı hesabını şikâyet ettikleri TÜİK’in rakamlarıyla hesaplamakta iktidarın algı operasyonuna alet olmaktadır. Ancak iktidarın, sermaye partileri ve sendika bürokrasisi ile birlikte bayram havası algısı yaratma çabası beyhudedir. İşçiler ve kamu emekçileri gerçeği görmektedir. Yoksulun evinde bayram havası yok cenk havası var!
İşçiler ve kamu emekçileri el ele! Hak verilmez alınır!
Asgari ücret ne olacak diye beklemenin sonuç vermediği açıkça görülmüştür. Kamu emekçilerinin hak ettiği ücret artışları, 3600 ek gösterge, EYT gibi başlıklarda da aynı şey geçerlidir. Şikâyet etmeyi de artık bir tarafa bırakıp kendi kaderimizi kendi elimize almamız gerekiyor. Vermiyorlar! Alacağız! Her fabrikada işyerinde tüm gücümüzle örgütlenmeliyiz. Örgütlü işyerlerinde patronların karşısına üretimden gelen gücümüzle çıkmalıyız. MESS sözleşmesi önümüzde! Metal işçileri önü çekmeli, “her yer Kavel, her yer direniş” diyerek yeniden grev hakkını grevle kazanmalıyız! DİSK nostaljiyi bırakıp bugünün Kavellerini ve 15-16 Haziranlarını yaratmalıdır. Kamu emekçileri grevli toplu sözleşme hakkı için mücadeleye odaklanmalıdır. KESK kimlik siyasetini bırakıp yeniden sınıf mücadelesini yükseltmelidir. Türk-İş’i, Hak-İş’i, Kamu-Sen’i ve tüm diğer sendikaların tabanlarındaki işçilerle el ele verilmeli ayrı gayrı demeden bütün işçi örgütlerinin Birleşik İşçi Cephesi’ni oluşturması için seferberlik başlatılmalıdır!
Hak verilmez alınır zafer sokakta kazanılır! Zafer için gereken güç, birliğimizde ve örgütlülüğümüzdedir!