DİP Bildirisi: Delil karartma rejimine karşı mücadeleye, greve, boykota, sokağa! Büyük bahar temizliğine!
Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığında görev yapmakta olan hükümet, twitter sitesini yasaklayarak halkın kırmızı çizgilerinden birini geçmiştir. 20. yüzyılın tamamında gazete, 1930’lu yıllardan itibaren radyo, 1950’li yıllardan itibaren televizyon insanlık için ne ise, bugün de internet odur. Twitter, facebook, youtube gibi sosyal medya siteleri, 21. yüzyılın başında internetin en etkili haberleşme ve fikir ifadesi alanlarındandır. Bugün internetin bu kadar önemli bir bölümünü yasaklamak 20. yüzyılda gazeteleri, radyoyu, televizyonu yasaklamak ile aynıdır. Kaba, örtüsüz, ilkel bir sansürdür. Rejimin karakterini değiştirme yolunda son dönemde atılmış olan en önemli adımdır. Şimdilik işe yaramamaktadır. Çağın teknolojisi bu tür sansürcülüğün dolaylı yollardan aşılmasına izim veriyor. Sansürcüler kendilerini gülünç duruma düşürüyor! Ama adımın atılmış olması kendi başına devasa bir önem taşıyor.
Tayyip Erdoğan hükümeti, Türkiye’de var olan siyasi rejimi bir delil karartma rejimine çevirmiştir.Hükümetin 17 Aralık’tan bu yana bütün icraati, sadece görevden ayrılmak veya alınmak zorunda kalan bakanların değil, Tayyip Erdoğan ve ailesinin ve onların etrafında kümelenmiş ve millete galiz küfürler edecek kadar alçak bir kapitalistler çetesinin suçlarını, rüşveti, yolsuzluğu, hırsızlığı gizlemeye yönelik hale gelmiştir. AKP’nin açılımı artık Aklama ve Karartma Partisi’dir! Suçluların telaşı içinde Erdoğan artık ne yaptığını bilmez hale gelmiş, ülkenin ve halkın karşısında büyük bir tehlike arz etmeye başlamıştır. Mutlaka görevden ayrılması gerekiyor.
Bu delil karartma faaliyeti, elbette var olan rejimin Erdoğan’ın önünde engel olabilecek her türlü kurum ve mekanizmasına saldırmayı gerektirmektedir. AKP’nin kendi anayasa değişikliği ile biçimlendirdiği Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu açıkça yürütmeye bağlayan yasa değişikliği de, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) bugün twitter’ı yasaklama örneğinde en ileri ifadesini bulan yetkileri veren yasal düzenleme de, yarın seçim sonrasında meclise getirilme hazırlığı yapılmakta olan ve MİT diktatörlüğü kuracak olan yasa değişikliği de bunun birer ifadesidir. Tayyip Erdoğan adım adım rejimi değiştiriyor. Twitter ile birlikte bir kırmızı çizgi geçilmiş, niyet apaçık ortaya çıkmıştır. Türkiye’yi artık hükümet bile değil bir iç kabine yönetmektedir. Bu iç kabine Tayyip Erdoğan ve birkaç mutemet adamından oluşuyor: İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan bunların en önde gelenleridir. (TİB’in başındaki adını bile kimsenin bilmediği kişi, Hakan Fidan tarafından oraya yollanan bir memurdur.) Türkiye bir devlet krizi yaşamaktadır.
Erdoğan 17 Aralık’tan beri her yerden fışkıran pislik hakkındaki kararın 30 Mart’ta seçimde verileceğini iddia ediyor. Seçim sandığı pislik temizleme yeri değildir! Hiçbir oy oranı, hiçbir çoğunluk, hırsızlığı, sansürcülüğü, ifade özgürlüğünü ayaklar altına almayı, yetki gaspını, despotizmi aklayamaz. Böyle bir “çözüm” Türkiye’yi tarihte “plebisiter rejim” olarak bilinen, açık diktatörlüğünü halka onaylatan despotların rejimine götürür.
Düzen 11 yıllık iktidar ortaklarının birbirine düşmesi sonucunda kanalizasyonları açık hale getirmiştir. Ama aynı düzenin pislik temizleme mekanizmaları çalışmıyor. Yargı hükümetin rehinesidir. Medya uzun yıllardır çıkarcılık çarkına takılarak teslim olmuştur. Daha da kötüsü, 2013’te Gezi ile başlayan ve Haziran, Temmuz ve Eylül aylarında düzenin kalelerini topa tutan halk isyanının işçi sınıfına ve Kürt halkına da yayılarak bütün pisliği süpürüp deliğe atacak bir sel haline gelmesinden korkan düzen güçleri, kendi düzenlerini tahkim etme uğruna Tayyip Erdoğan’a koltuk değneği olmaya hazırlanıyorlar. Ergenekon davası sanıklarının salıverilmesi, Tayyip Erdoğan-Mustafa Koç görüşmesi ve benzeri gelişmeler, Erdoğan’ı mesela Çankaya’ya çıkartarak “zararsız” hale getirme yoluyla kenara çekmenin, ama bu sayede düzeni kurtarmanın adımları olmaya adaydır. Erdoğan zararsız hale getirilemez. Bu girdaptan bir kurtulursa halkın başına yeniden bela olacaktır. Mutlaka yargılanmalıdır.
Devrimci İşçi Partisi 17 Aralık’tan beri işçi sınıfının, emekçi halkın ve başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilenlerin saflarında bulunan güçleri uyarıyor: bu pisliği temizlemenin yeri sandık değildir. Bu pisliği ancak Gezi ile başlayan halk isyanının enerjisi süpürür, Türkiye’yi bu devlet krizinden ancak işçi-emekçi-ezilen halk kitleleri kurtarır. Üç aydır seçime kilitlenen güçler çözümü yanlış yerde arıyorlar. Türkiye’de bu devasa krizi başlatan Gezi adıyla anılan halk isyanıdır. Halk isyanı başlattığı işi tamamlamalı, krizi başlattığı gibi bitirmeye de aday olmalıdır. Taşeron sistemiyle, iş cinayetleriyle, haklarının gaspıyla, işsizlikle yoksullukla, yaklaşan ekonomik krizlepatlamaya hazır volkan haline gelmiş işçi sınıfına yüzünü dönmelidir. Kürt halkını Erdoğan’dan hayır gelmeyeceğine ikna etmelidir.
Öyleyse haydi örgütlenmeye, haydi greve, boykota, sokağa! Haydi kolları sıvayalım, büyük bahar temizliğine! Öğrenciler, kararlaştırılmakta olan geleceğinizdir, nasıl bir ülkede ve dünyada yaşayacağınızdır. Ana babalar, susarak çocuklarınızın geleceğine kıymayın.
İşçiler doğrulun! Sendikalar konuşun! Partiler harekete geçin! Dernekler kıpırdaşın! Berkin yavrumuzun kaybı resmi rakamlara göre 53 ilde 2 milyondan fazla insanı sokaklara çıkardı. Demek ki isyan ruhu bitmedi. Harlayalım, parlatalım!
Büyük bahar temizliğine başlayalım!